‘’Fener nereye koşuyor?‘’
Milyonlar görüyor; Fenerbahçe, seyredenlere keyif veren bir futbol oynamıyor. Geçen hafta aynen şunları yazmıştım: “Bırakın artık Alex sevgisini kalplerde kalsın ama beyinlerden silinsin. Başarı veya başarısızlık artık Alex’e endekslenmesin.”
Ama, görüyorum ki Alex’in rolünü üstlenecek bir adam hâlâ Fener’de yok. Aykut Kocaman eğer ligin ikinci yarısında takıma Alex ayarında bir “maestro” aldıramazsa işler sarpa sarar..
Aykut hoca, AEL maçı öncesi tertiplediği basın toplantısında şöyle konuşmuştu: ”Bu takım ikinci yarıdan itibaren çok başarılı olacaktır. Sakatlıklar, gelen giden oyuncular ve futbol dışı etkenlerin yoğun olduğu bir sezon yaşadık. Bunu olumlu tarafa çevirmek zaman aldı.”
Ben, olumlu bir tarafa rastlamadım. İşte son örneği kendi evinde Antalyaspor bozgunu. Fenerbahçe’de “istifa” sesleri yükselmeye başladı. Antalya karşısında yenilen üçüncü golden sonra kadın ve çocuklar yine “Aykut istifa.. Aykut söyle Alex nerede“ diye dakikalarca bağırdılar.
Bir arkadaşımız, ”her puan yitirildiğinde kendisine yönelik protesto yapılacağını bu baskıya nasıl dayanacağını” Aykut’a sordu. İşte aldığı cevap: “Kolay olmadığını söylemek durumundayım. Bu konudaki cevabımı daha önce vermiştim. Hem oyun içinde hem de oyunun dışında hem oyuncular adına hem de şahsım adına doğru zamanı beklemekte fayda var gibi görünüyor.”
Aykut hocam işin zor
Sakın ola hoca istifa eder diye korkmayın. Aykut Kocaman’a yönetimdeki destek devam ediyor. İçiniz rahat olsun. Ufukta istifa filan yok. Milyon “EURO”lar harcandı. Bazıları işin kolayını bulmuş. Suçu hep futbolculara yüklüyor. ”Recep Niyaz’a niye şans verilmiyor? Salih niçin oyuna alındı? Selçuk çıkarılmalıydı.” Ve de Semih’den hâlâ medet umanlar. Yenilgiyi eksiklere bağlayanlar. Oyunculara nasihat verenler. Bunların ilk onbiri yapıp, listeyi hocaya vermediklerine şükredin. Transferleri yapanlara, sistemi oturtamayanlara çıt çıkarmıyorlar. Merak ediyorum. Neden acaba? Alex’e tahammül edemeyenler şimdi de Recep Niyaz’dan, Semih’ten bahsediyorlar. Aykut hocanın bu yüzden işi zor, hem de çok zor. Bana göre Fenerbahçe’de bir “otorite”boşluğu var...;
Aysal noktayı koydu
Ünal Aysal “Şampiyonlar Ligi’nde guruptan çıkamazsak başarısızlık sayarım“ demişti ya.. Önce Braga sonra Cluj maçı sonrası dedikodu kazanı kaynamaya başladı. Terim görevi bırakabilirmiş.
Galatasaray’da, Orduspor Teknik Direktörü Hector Cuper’in adı dolaşıyormuş. İki taraftan da açıklama geldi; “Böyle bir şey yok.” Daha sonra, Galatasaray’daki yapılanmanın ardından “Fatih hocanın kime bağlı olacağı” konusu ortaya atıldı. Baktılar iş uzayacak. Ünal Aysal noktayı koydu: “Bana bağlı” dedi. Terim de “Hayatım boyunca başkana bağlı çalıştım” şeklinde konuştu. Ve kazanın altındaki ateş söndü. Fatih Terim gibi Galatasaray’a UEFA kupasını getirmiş, şampiyonluklar kazandırmış, Galatasaray’ı ”marka” yapmış, Avrupa’da bir numaralar arasında gösterilen bir hoca dedikodularla yıpratılmaya çalışılırsa ben buna sadece “pes” derim.
Az daha unutuyordum. Şimdi de gündeme Melo oturdu. Cluj maçında penaltıyı atamayınca, ”niye Selçuk değil de Melo” diye sesler yükseldi. Melo vuruşu gole çevirse ASLAN.. Atamayınca bir anda gözden düşüverdi..
Ve Yekta modası başladı
Kayserispor maçında Melo’nun yerini Yekta aldı. Aylarca yedek bekledikten sonra gösterdiği üstün performansla başta Fatih Terim olmak üzere herkesin beğenisini kazandı. Ve Yekta, ”Melo’yu unutturan adam“ diye basında ön plana çıktı. Twitter atanlara, İnternet sitelerinde Melo’yu eleştirenlere bir çift lafım var.. Melo, geçen yıl Galatasaray’ın şampiyonluğunda başrolü oynayanlardan biri değil miydi? Galatasaraylı yöneticiler transfer mevsiminde tekrar gelmesi için aylarca peşinden koşmadılar mı? Dünyanın parasını vermediler mi? Tuhaf insanlarız. Olaylara bakış açımız bambaşka. Dedikodu ve duyumlarla yazılanlar, konuşulanlar, yeni moda twitter’le verilen mesajlar... İnsanlar kime inanacağına şaşırıyor.
‘’O'nu unutma ama artık Fener'e bak‘’
Geçtiğimiz hafta yapılan Yüksek Divan kurulu toplantısında ana gündemin büyük bölümüne Alex damgayı vurdu. Konuşmalardan kısa özetler sunacağım. Eski yöneticilerden Köksal Özbek, “Alex, krallığının sona erdirilip, demokrasiye geçme eylemini içine sindiremedi“ dedi.
Yılların sporcusu Perihan Özbilgin, “Alex’in adını duymaktan nefret ediyorum” diye bana göre yadırganacak bir üslup kullandı. Bazı üyeler de bu konuşmalara tepki gösterdi. Ancak Divan Başkanı Yüksel Günay’ın bu konudaki çıkışını takdir etmemek imkansız. Kürsüye çıkıp, herkese resmen ders verdi ve dedi ki: “Alex meselesi olmasaydı koskoca Divan Kurulu toplantısında ne konuşacaktınız? Gönderiliş tarzını tartışabilirsiniz. Şık mıydı değil miydi? Ama, bunu konuşmanın yeri midir, değil midir karar sizin. Mutlu mu ayrıldı derseniz, mutlu ayrılmadı. Ben de yolcu ederken mutlu değildim...”
Alex konusunu artık uzatmanın anlamı yok. Daha önce de yazdım. Gönderiliş şekli yanlıştı. Hiç hoş değildi. O’nun en büyük hayranlarından biri de bendim. Noktayı şöyle koyacağım: “Bırakın Alex sevgisi kalplerde kalsın. Ama, beyinlerden silinsin. Başarı veya başarısızlık artık Alex’e endekslenmesin.”
Aykut Kocaman’ın çıkışını anlamadım
Fenerbahçe’de Emre ve Alex’in gitmesinden sonra rahatsızlığın sona erdiğini düşünürken Aykut hocanın Bursaspor beraberliğinden sonraki konuşmasına şaşırmadım dersem yalan söylemiş olurum. İşte konuşmadan alıntılar: “Zamanı gelince bir dakika durmam. Söylemek doğru mu bilmiyorum ama takımla özdeşleşmiş, takımı seven insanlardan performansımı beğenmeyenler vardır ve bu çok değil. Merak etmesinler zamanı gelince burada bir dakika kalmayacağım. Diğer azınlıklara gelince Allaha havale etmekten başka bir şey gelmiyor elimden.”
Hocam, kusura bakma ama sana bir çift lafım var: Başkan Aziz Yıldırım ve tüm yönetim seni destekliyor. Başarısız sonuçlara rağmen sana toz kondurmuyor. Lütfen şifreli konuşma. Emre ve Alex konusunda nasıl görüşlerini açık açık ortaya koydunsa bu kişileri de açıkla millet öğrensin.
Sakatlıklar ölçü değildir
Aykut hoca, Fenerbahçe bugüne kadar 8 maç oynamış, 3 galibiyeti var. Deplasman bilançosu berbat. 4 maç 1 yenilgi, 3 beraberlik. Son Bursa deplasmanına bakın. Gökhan, Yobo, M.Topal ve Meireles yok. Bu yokluklar Fenerbahçe’de beraberliğin nedeni olamaz. Olmamalı da. Çünkü elde onlar kadar değerli bir yedek kulübesi var. Hepsini formda tutmak.. Her an sahaya çıkacakmış gibi hazırlamak Aykut hoca ve teknik heyetin görevi değil mi.
Bazı eleştirilere bakıyorum ve de şaşıyorum. Kimi, ”Alex, Bursa maçında olsaydı işler değişirdi” diyor. Kimileri ”yaratıcı adam” sıkıntısından bahsediyor. Alex’i devamlı eleştirenler ve oyunu yavaşlattığını söyleyenler şimdi de Aykut hocaya ”isim” öneriyorlar. Fenerbahçe’nin, Bursa’da kazandığı bir puanı “başarı “olarak gösterenler bile var. Belli ki, hoca, teknik konularda yapılan eleştirilerden, dedikodulardan olduğu kadar rahatsız. Ama, Fenerbahçe gibi büyük bir takımın patronunun bazı şeyleri artık görmezden gelmesi şart. Eleştirilerin sana göre faydalı olacaklarını alırsın, gerisi bir kulaktan girer diğerinden çıkar. Bu, o kadar basit hocam.
Başarısız olan sadece Avcı mı?
Abdullah Avcı ekim ayını 2014 Dünya kupası yolunda ”EŞİK ATLAMA AYI” olarak belirlemişti. Sağolsun eşiğe öyle bir takıldık ki yerden hâlâ kalkamadık. Dolayısı ile başarısızlıkların faturasını hep O’na kestik. İyi güzel de, O’na hala güvenoyu veren federasyon başkanı ve arkadaşlarının bu başarısızlıkta hiç payı yok mu? Bana göre bal gibi var. Ama, Yıldırım Demirören kötü gidişin hesabını soracağına, “Dünya Kupası’na gidemezsek bile Abdullah Avcı ile uzun vadede çalışmak istiyorum“ dedi. Bununla da kalsa iyi. Milli Takımlar Sorumlusu Selim Koray, Avcı ile uzun süre çalışılacağını söyledi. Arkasında böylesine kuvvetli bir destek bulan kişi hiç istifayı düşünür mü? Aklının ucundan bile geçirmez... Nitekim, Macaristan bozgunundan sonra Avcı “istifa etmeyi düşünüyor musunuz, yol haritanız nedir?” sorusuna bakın nasıl cevap vermişti: “Bunu hiç düşünmedim. Böyle düşüncem olmadı, olmayacak da. Türk futbolunun sorunu antrenör değişikliği değil istikrar ve sürekliliktir. Yarış, sonuna kadar pes etmeden devam edecektir. 6 maç sonunda neler çıkacak hep birlikte göreceğiz..”
“İstikrar“ diyor Avcı. Adama sormazlar mı ”ne istikrarı?” diye. Bu takımda istikrar olsa dört maçın üçünü kaybetmezdi. Maçlarımız bitince neler göreceğimizi de tahmin etmek zor değil.
Kısacası, Abdullah Avcı hiç beklemediği anda kendisine verilen şansı iyi kullanamamıştır. Destek var diye başarısızlığı unutma yolunu seçmek Abdullah hocayı daha çok yıpratır. Avcı sırasını savmıştır. Yapacağı tek şey biraz ağır olacak ama, istifayı düşünmesidir.
‘’Fener taraftarı yapılanları unutmaz‘’
Fener taraftarı vefalıdır. Kulübe hizmet edenleri bir kalemde silmez unutmaz.
Tıpkı; Aziz Yıldırım’ı yıllar önce “istifa“ kararı aldığı zaman yolundan çevirdiği gibi.
Tıpkı; Metris’te yatarken yüzüne Aziz Yıldırım‘ın maskesini takıp tribünleri doldurduğu gibi.
Tıpkı; “Ali Şen Başkan Fener şampiyon” sloganını çocuklarına bile ezberlettiği gibi.
Tıpkı; Alex’in heykelini diktiği gibi.
Tıpkı; Rahmetli Berkant’ın “bir şarkısın sen ömür boyu sürecek“ şarkısını Alex’e atfettiği gibi.
Ve tıpkı; Lefter’e Ordinaryüs yakıştırmasını yaptığı gibi.
Saymakla bitmez..
Maskeleri niçin aldınız?
İşte bu taraftara Beşiktaş maçı öncesi yapılanlara bir bakalım. Taraftarlar yüzlerinde “ALEX“ maskeleri ile maça girmek istiyor. ”Hayır” deniyor. Maskeler ellerinden alınıyor. Çöpe bile atıldığını söyleyenler var. Sevgi ifade eden pankartlara izin verilmiyor. ”ALEX” yazılı atkılara el konuyor. Bu da gösteriyor ki; Alex’in varlığından rahatsız olanlar maskesinden bile çekinmişler. Maskeleri alırsın ama”ALEX” sevgisini insanların kalbinden söküp atamazsın ki. Bu, kapıda duranların işgüzarlığı mı, yoksa bir yerden emir mi aldılar? Bu nasıl bir zihniyet? Kim yaptı? Kim emir verdi? Her fırsatta 12. adama övgüler yağdıranlar bir açıklama yapmak zorundadırlar. Bu, resmen skandaldır.
Volkan’dan ders alın
Volkan’ı birinci kaptanlığa kim getirdiyse en olumlu işi yapmıştır.
Çünkü Volkan 3 Temmuz krizinin atlatılmasında herkesten fazla çaba göstermiştir. Daha doğrusu başrolü oynamıştır. Maskeleri toplatanlar veya toplayanlar, bir gün önce kaptan Volkan’ın Alex konusunda kendisine sorulan bir soruya verdiği cevabı keşke okusalardı. Ne demişti Volkan, Alex için; “O benim kaptanım ve 8 yıllık dostumdur. Bu durumu hiçbir şey değiştiremez.”
Sakın saçmalamayın
Mönchengladbach galibiyetini, Beşiktaş zaferini Alex’in yokluğuna sakın bağlamayın. Çünkü Fener, Alex oynamadığı zaman da maçlar kazanmıştı bunu unutmayın. Alex konusunda Fenerbahçe taraftarını bir kenara koyun. Beşiktaş’lısı, Galatasaray’lısı, Trabzon’lusu, taraflı tarafsız tüm sporseverlerler Alex gibi bir klasın böylesine harcanmasına hayret ediyor. Yıllarca yere göğe sığdırılmayan, 8 yıl bu formayı yüceltmek için elinden geleni fazlası ile yapan Fenerbahçe’nin kaptanı bu şekilde gönderilmemeliydi. Alex’in açıklamalarını bütün Türkiye hayretler içinde dinledi. Türk futbolu adına; Fenerbahçe adına üzüldü. Karşılıklı suçlamalar bundan sonra Fener’e zarar verecektir. Ancak benim merak ettiğim bir şey var. Sayın Başkan diyor ki; “Taraftarı bölmeye, nifak sokmaya çalışıyorlar. Fener düşmanlığı hortladı.”
Allahaşkına kim bu Fener düşmanlığı yapanlar?.. Açıkla başkan, biz de onları tanıyalım.
“FEDA” az daha “VEDA”olacaktı
Beşiktaş’ta nihayet doğru bulundu. Yönetim de, Samet de inatlarından vazgeçtiler. Quaresma’yı kulübe davet ettiler. Tam altı hafta Quaresma kenarda bekletildi. Karşılıklı konuşmalardan sonra Portekiz’li yıllık ücretinde 750 bin dolar indirim yaptı. Ancak, yöneticiler ve Samet hep “hayır” dediler. “Takas“ tekliflerini geri çevirdiler. Son Fener bozgunundan sonra baktılar ki takımın elle tutulan tarafı kalmamış çareyi Quaresma’da buldular. Bana göre geç de olsa hatalarını anladılar. Çünkü biraz daha inat etseler inanın “FEDA” olacaktı “VEDA”...
‘’Alex'e yapılanları içime sindiremiyorum...‘’
Kişiliğine saygı duyuyor. Yaşayan bir efsane o. Heykeli bile dikildi. Taraftar O’nu “efsane” ilan etti. Ancak ne hikmetse Aziz Yıldırım “efsane değil“ dedi. Oysa Alex 105 yıllık geçmişi olan Fenerbahçe’de gelmiş geçmiş en iyi yabancı futbolcu idi. Önce heykelini dik. Sonra yolla. Olacak iş mi bu? Alex, örnek bir kaptandı. Sadece Fenerbahçeliler değil, Galatasaray ve Beşiktaş’ı tutanların da hayranlık ve saygı duyduğu bir kişi idi. Fener’den ayrıldığı günün gecesi evinin önünde toplanan, yönetimin kararını protesto eden, onları istifaya çağıran binlerce kişi... Ağlayanlar. O’na sarılanlar. Böylesine bir sevgi gösterisi bugüne kadar kimseye yapılmamıştır... Yazık oldu.
“A2 takımı ile çalışacaksın” dendiği anda hemen kulübe gitmesi ve de daha sonra yaptığı açıklama O’nun ne kadar büyük bir Fener’li olduğunun kanıtı. Ne dedi: “Kontratımı sonlandırdım. Hayatımın en üzücü imzası oldu. Fenerbahçe bir oyuncu kaybetti ama bir taraftar kazandı. Herşey için teşekkürler..”
Az kalsın unutuyordum. Güya başkan Aziz Yıldırım, Alex ayrılmak istediğinde “gitme kal“ demiş. O da kabul etmemiş. Sen, Alex gibi bir klası kadro dışı bırak sonra da “kal” de. Şaka gibi değil mi?
*******************
Yıldırım tabii kabul etmez
Kasımpaşa maçından sonra Aykut Kocaman istifa edecekmiş. Aziz Yıldırım soyunma odalarına inmiş. Her zaman söylediği gibi “Biz senin arkandayız. Beraber geldik. Biz görevde olduğumuz sürece sen bu takımın teknik patronusun“ demiş. Aziz Yıldırım, tabii senin istifanı kabul etmez. Çünkü, ”Gördün mü bak Aykut’u getirdin, Fener’i bıraktı“ lafının kendisine söylenmesini istemez.
Eğer sen, Başkan’ın bu garanti veren konuşmasından sonra istifadan vazgeçmişsen bana göre hayatının en büyük hatasını işledin. Temenni etmem ama bu kötü oyun ve bu sonuçlar devam ederse bu yönetim görevde kalacağına göre senin artık istifa etme lüksün de ortadan kalktı demektir. Kasımpaşa bozgunundan sonra basın toplantısına niçin gelmediğin de ayrı bir konu. Dedikodulara göre “gitme İsmail gitsin“ denmiş. Bu konuya açıklık getirmen artık şart oldu...
********************
Emre-Alex gitti dertler bitti mi?
Alex gitti dertler bitti mi? Biraz iddialı olacak ama asla bitmez. Emre’ye “dur” dendi mi? Hayır. Yerine alınan Emre ayarında mı? Yine hayır. Yıllar önce bir Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş derbilerinde yenilen kulüp karışır, kongre rüzgarları eserdi. Ne hazindir ki, bir Kasımpaşa yenilgisi ile Fenerbahçe’de ortalık birbirine giriyor ve Aykut hocadan hesap sorulacağına fatura Alex’e kesiliyor. Anlayacağınız adisyon yanlış masaya gitti.
Tesadüfe bakın ki, gönderilen iki adam Emre ve Alex bu takımın kaptanı. Yanlış anlaşılmasın kötü sonuçlardan sonra “teknik direktör gitsin” diyenlerden değilim. Bunu geçen hafta da yazdım. Aykut’a zaman tanınmasını belirttim. İstifa seslerinin kısılmasını istedim. Ama son hareketi bardağı taşırdı. Takım futbol oynamıyor suçlu futbolcu. Başındaki adamın hiç suçu yok. Ne güzel değil mi?
Son sözüm şu; “Başkan ve yönetim Aykut hocanın arkasında ona destek veriyor. İyi güzel de işler ters giderse bu yönetimin arkasında kimler duracak çok merak ediyorum.”
*********************
12. adamı küstürdüler
Fenerbahçe’nin en büyük kozu neydi? Hiç şüphesiz 12. adamı. Yani taraftarı. O taraftar, Aziz Yıldırım ve arkadaşları Metris’te yatarken Türkiye’deki tüm Fenerbahçeliler’i ayağa kaldıran gösteriler yaptılar. Her mahkemede hazır bulundular. Destek çıktılar. Yıldırım’ın tahliyesinde gösterdikleri sevgi kelimelerle anlatılmaz cinstendi. Tüm Fenerbahçeliler birbirine kenetlenmişti. Ama bu 12. adamın çoğu Alex’in gönderiliş şekline öfkeli. Kötü sonuçlardan sonra cılız çıkan “istifa “sesleri gürleşti ve ortalığı inletmeye başladı. Herhalde, başta Aziz Yıldırım ve yöneticiler ve de Aykut Kocaman bunun farkındadır...
‘’Fener keyif vermiyor..‘’
Yönetim, sonuna kadar Aykut’un yanında olduğunu defalarca açıkladı... Sezon başladı ”Oh be şu maçta iyi oynadık“ diyen bir tek kişiye rastlamadım...
Şampiyonlar Ligi’nde yoksun. UEFA sallantıda. “Aykut istifa “sesleri gittikçe artıyor. Aykut istifa etse bu Fener düzelir mi? Hiç sanmıyorum. Fener’in Alex’le birlikte en iyisi Volkan, taraftarlardan “sabır” istiyor. “Uzun vadeli düşünelim. En kısa zamanda takım olmaya ihtiyacımız var“ diyor. Ancak, taraftarlardan sabır isterken başkalarının lafına kulak asmamalarını söylemesine takıldım. Kim bu başkaları? Bunu da açıklaması gerekirdi diye düşünüyorum. Şampiyonluk parolası ile lige başlayan Fenerbahçe, 5 maçta iki galibiyet ve 3 beraberlik alırsa taraftarın elbette morali bozulur. .Trabzon maçına baktım. Alex, Volkan ve de Gökhan’ın dışında dişe dokunur bir hareket yapana rastlamadım. Pozisyon üretemiyorlar. Kim ne derse desin Emre’nin yerine alınan Meireles‘te ben, şu ana kadar bir ışık göremedim. En çok da “gol umudu” Sow’a hayret ediyorum. Ayağında doğru dürüst top tutamıyor. Sahada güçsüz bir görüntü veriyor. Fener’e bir şampiyonluk, bir Türkiye Kupası kazandıran Aykut‘a zaman tanımak lazım. Bu “istifa“ seslerinin kısılması şart. Sakatlığı geçen Kuyt ve Krasiç’in de katılımı ile Fener’in arzulanan futbolu oynayacağına inananlardanım. Ancak, her zaman söylüyorum, yine tekrarlayacağım. Bu takıma bir santrfor şart. Gerisi hikaye..
Quaresma problemini Serdal Adalı çözer
Konumuz yine Quaresma. Adam “FEDA”ya yanaşmıyor. Sen de oynatmıyorsun. Atamıyorsun... Satamıyorsun da.
O da bunu çok iyi biliyor. İzin aldı Portekiz’e gitti. İzin bitti çoluk çocuğu ile İstanbul’a geldi. Aslında Beşiktaş’tan ayrılmak istemiyor.
Samet hoca, ”çık sahaya“ dese “FEDA”yı kabul edenlere ne cevap verecek. Bu nedenle Kartal’da herkes köşeye sıkıştı. Ancak;
Eski asbaşkan Serdal Adalı şimdiki Jokey kulübün patronu Serdal Adalı, Quaresma konusunda bir çıkış yolu gösterdi. Dedi ki;
“O’nu iyi tanırım. İyi çocuktur. İlgi ister. Gösterilmezse hırçınlaşır. Biraz ilgi ve alaka gösterirlerse Quaresma’nın bu takıma katkı sağlayacağına inanıyorum.”
Beşiktaş yönetimi ve Samet hoca defalarca Quaresma ile konuştu ancak bir sonuç çıkmadı. Her fırsatta Beşiktaş’a yardımcı olacağını tekrarlayan Adalı’dan rica edin. Bakarsınız o razı eder. Ve de Portekizli
formayı giyer. Çünkü gençleşen Beşiktaş’a büyük katkısı olur..
İmparator’un ağırlığı
Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim anlaşılan “Ben yok.. Biz varız“ felsefesini futbolcuların kafalarına iyice yerleştirmiş. Dikkat ederseniz, Fatih hoca, Türk futbolunda her yeniliğin öncüsü olmuştur. Geçen sezon Galatasaray’da beşinci şampiyonluğunu yaşayan ve bir de Süper Kupa kazandıran Terim, hem Türkiye’de hem Avrupa’da savaşacak iddialı bir takım kurdu. Galatasaray‘a göze hoş gelen futbol oynatıyor. Sarı-Kırmızılı takımın her maçı bu yüzden full çekiyor. “Ben yok..Biz varız“ felsefesinin ilk örneğini geçtiğimiz hafta Akhisar Belediye maçında yaşadık. Geçen yılın gol kralı Burak, Akhisar kalecisi Oğuz’la karşı karşıya kaldı. Fileleri kolayca havalandırabilirdi. Topu Sercan’a gönderdi. O’na sadece dokunmak kaldı. Formaya ve gole hasret Sercan’ın sevinci görülmeye değerdi. Ayni olayı ikinci kez Hamit yaşattı seyircilere. O da, kaleci Oğuz’u avlayabilirdi. Ama topu Burak’a yolladı. Bu iki klas hareket seyircileri coşturdu. Çok erken ama, bu Galatasaray zor tutulur gibime geliyor..
Demirören’e çağrı..
Sayın Başkan; Türk futboluna hizmet için bu göreve geldin. İyi şeyler de oluyor. Ancak, şu seyırcisiz maç cezasına lütfen bir çare bul...
Birkaç kendini bilmez yüzünden futbola gönül vermiş binlerce futbolseveri cezalandırmak ne derece doğru bilmiyorum. Kombine bilet alanların suçu ne o ayrı konu. Gerçi bayanlar ve çocuklarla tribünler doluyor. Ancak, Fenerbahçe-Trabzonspor maçından sonra bir bayan taraftarın isyanını TV’de dinledin mi bilmiyorum. Şunları söyledi: “Ceza kalksın. Bayanlarla olmuyor bu iş.. Her şeye bağırış, çağırış. Ben bile rahatsız oldum..”
Yanlış anlaşılmasın kadınlar ve çocuklar maç seyretmesin demiyorum. Ama hanımlar eşleri, çocuklar da babaları ile tribünde birlikte olurlarsa daha iyi olur diyorum..
‘’'Efsane değil' diyene şaşarım‘’
Tartışmaya bakın.. “Alex efsane mi, değil mi?” Bırakın tartışmayı bunu konuşmak dahi büyük saçmalık. Türk Dil Kurumu’nda “efsane “kelimesi karşılığı şöyle; “Olağanüstü bir başarı elde etmiş kimse, kurum.”
Bir futbolcu düşünün. Fenerbahçe’de bu yıl dokuzuncu sezonu. 3 lig şampiyonluğu, 2 Süper Kupa, bir Türkiye Kupası görmüş. Lig ve kupada attığı gol sayısı tastamam 169. Ve de iki sezon gol kralı olmuş. Adı artık Fenerbahçe ile özdeşleşmiş. Allahaşkına böylesine nitelikleri olan kaptana “efsane” denmez de ne denir?
İşte taraftar da bunun için O’nun heykelini yaptırdı. Üstelik açılıştan bir gece önce sabaha kadar Yoğurtçu Parkı’nda nöbet tuttu. Alex yaşarken heykeli dikilen bir futbolcu. Bu bile O’nun “efsane” olduğunun bir kanıtı. Ve Alex, sadece Fener’lilerin değil tüm sporseverlerin saygı duyduğu bir klas. Teknik direktör Aykut Kocaman’ın heykelin açılışına gelmesi, Alex’i kucaklaması alkışlanacak bir hareketti. Başkan Aziz Yıldırım’ın, ”Alex iyi futbolcu. Kaptanımız. Ancak efsane değil” şeklindeki sözlerine bir anlam veremedim.
Emre’ye içim “Cızzz” etti
3-0’lık Estonya maçı sonrası, bir Fener’li taraftar, arkadaşına “sorma“ dedi, “Emre’yi görünce içim cızzz etti. Hele o muhteşem gol.” İçimden “benim de” dedim. Emre, hem defansif hem ofansif oynayan ender futbolculardan biriydi. Yerine Mehmet Topal geldi. Arkasından Meireles... Emre, bedavaya gitti. Bu ikiliye dünyalar ödendi. Kusura bakmayın biraz iddialı olacak ama, ben Emre’yi ikisi ile aynı kefeye koymam. Bu arada son dakika golü ile Mersin’i deviren Fenerbahçe hâlâ arzulanan düzeyde değil. Sakatlanan Kuyt o maçta herkesi sükutu hayale uğrattı. Stoch geçen yılki formunu hâlâ yakalayamadı. Meireles henüz adaptasyon devresinde. Bu nedenle Aykut hocanın işi oldukça zor. Ama ben yine de Fenerbahçe’nin Marsilya’yı devireceğine inanıyorum.
Samet’in Beşiktaş’ı keyif veriyor
Samet çok koşan, sahada varını yoğunu ortaya koyan bir ekip yarattı. ‘Gençlerle bir şey yapamaz’ diyenler resmen şişti. Samet Aybaba’nın, Quaresma konusundaki dik duruşunu taraflı tarafsız herkes takdir ediyor. Evet, Beşiktaş keyif veriyor. Özellikle Fernandes.. İki genç Necip ve Veli.. Hilbert ile Holosko da en çok koşanlar arasında. İşin güzel yanı futbolcuların saha içinde bugüne kadar arayıp da bulamadıkları Fernandes gibi bir liderleri de var. Sahadaki varlığı gençlere güven veriyor.
Her şey iyi güzel de, tribünler hâlâ dolmuyor. Futbolculardan transfer ücretlerinde fedakarlık isteniyor. Ama, seyirci o fedakarlığı göstermiyor. Oysa, Beşiktaş’ın şu anda seyircinin desteğine çok ihtiyacı var. Hem de çok. Beşiktaş’ın şu andaki tek sıkıntısı (eğer başka bir kulübe gitmezse) Quaresma. Çünkü oynasa da oynamasa da taksimetre çalışıyor. Yani parasını tıkır tıkır alıyor. Bu yüzden O’nu bir köşeye itmek yerine forma sokmak en akılcı yol olur. Bakarsanız bir gün lazım da olabilir.
‘’Ömer Temelli'ye Bravo‘’
Hafta içinde gazetelerde şöyle bir haber çıktı; “Fenerbahçe geçen sezon kaybettiği Lefter’i unutmadı.” Sarı-Lacivertliler, 2012-2013 sezonu için Şükrü Saracoğlu Stadı’nda bir bloğu Lefter için ayırdılar. Bu blokta Lefter’in fotoğrafı bulunan kombinelerden alanlar oturacak. Bir Lefter hayranı olarak “ordinaryüs” lakaplı efsane için yapılan bu hareket, sadece ben değil, Lefter’in tüm sevenlerini de duygulandırdı. Bu olayı gerçekleştiren “acaba kim?” diye araştırdım. Ve sonunda buldum:
Bu ince düşüncenin, alkışlanacak hareketin sahibi, Fenerbahçe Stadı’ndan sorumlu yönetici Ömer Temelli imiş. Stadın Lefter adı verilen bir bloğunda bu biletlerle maçı izlemek, herhalde futbolseverler için büyük bir zevk olacak. Hele Fenerbahçe iyi sonuçlar alırsa, değme keyfine gitsin... Şahsen, Fenerbahçe’nin şanlı tarihinde adı altın harflerle yazılı, unutulmayacak bu futbolcuyu tekrar gündeme taşıdığı için Temelli teşekkürü hak etti..
Reto Ziegler sevindirdi
Fenerbahçe’liler, şampiyonluğun kaybedildiği günün ertesi sabahı, gazetelerde ‘Ziegler’in ağlayan fotoğrafını görünce kahrolmadılar’ desem, yalan söylemiş olurum. Hiç unutmam o gün Taksim’den Kabataş’a metro ile giderken, gençten iki kişi aralarında konuşuyorlardı. Biri diğerine, “Fotoğrafı gördün mü? Adam sanki 40 yıllık Fenerli. İnan bana kaçan şampiyonluk kadar o’nun gözyaşları da beni üzdü” dedi. Diğerinin cevabı da şöyle oldu: “İnşallah Fener’den gitmez.” Fenerbahçe Yönetimi’nin, Juventus ile Ziegler için anlaştığı haberi, tüm Fenerliler’i sevindirdi. Çünkü, Fener’in Ziegler gibi sahada varını yoğunu, yüreğini ortaya koyan futbolculara ihtiyacı var. Ziegler’in Fenerbahçeliler Derneği’nin imza günü etkinliğinde yaptığı konuşmada, “Lefter’in tabutunu gururla taşıdım. Her maça Başkanımız Aziz Yıldırım için çıktık. Şampiyonlar Ligi’nde Fenerbahçe formasını giyerek taraftarlarımızın beklentilerine cevap veririm” demesi kendisi için artı puan oldu.
Orman’ın projesi tutarsa..
Beşiktaş’ta borç gırtlakta. Fikret Orman gece gündüz arkadaşları ile kaynak yaratmaya çalışıyor. 100 bin üye projesi tutarsa işler biraz olsun yoluna girer. Kulübe giriş ücretini 2 bin Lira’dan bin 200 Lira’ya indirmesi yıllık aidatları 50 Lira’dan 120 Lira’ya çıkarması da olumlu bir adım. Ancak haklı da olsa bana göre biraz sinirlerine hakim olması lazım. Mesela, Nihat’la polemiğe girmesi... Nihat’ın alacaklarına faizi ile birlikte haciz koydurması başkanı öfkelendirmiş. Veryansın ediyor. Başkan olduğu müddetçe Nihat ve onun gibilerin kulübün önünden bile geçmesine müsaade etmeyeceğini söylüyor. Nihat da ”Beni zorla getirdiler“ diyor. Beşiktaş’ın önünde yığınla çözülmesi gereken problemler varken, Başkan niye bu yolu seçiyor anlayamadım. Rüştü için ağzından çıkan sözler biraz değil, oldukça kırıcı. Oysa, alacaklarına karşılık senet alanların paraya ihtiyacı olduğu zaman, bu senetleri üçüncü bir şahsa vermeleri normal. Bunu ticaret yapan Başkanın bilmesi gerekiyor. Yabancılar da öyle değil mi? Alacakları geciktiği anda UEFA’ya müracaat ediyor. Esas kızılacak, tepki koyulacak kişiler kulübü borca sokanlar. İsimleri de belli. Başkanın ve yeni yönetimin onlarla masaya oturup bu işi çözmesi gerek. Karşılıklı söz düellosunun Beşiktaş’a yararı değil zararı olur..
Burak gider mi? Amrabad‘ın inadı
Transferin flaş ismi şu anda Trabzonspor’lu Burak. Yurt dışında futbol oynamak istiyor. Ancak Galatasaray’a gideceği dedikoduları ayyuka çıktı. Sözleşmesindeki “5 milyon Euro’ya serbest kalır” maddesi, onda gözü olan kulüplerin yurt dışı veya içi olsun iştahını kabartıyor. Trabzon Yönetimi de tedirgin. Ancak Beşiktaş ve Fenerbahçe’de başarılı olamayan Burak‘ın şapkayı önüne koyup düşünmesi lazım. Başta Şenol Güneş olmak üzere tüm Trabzon ona kucak açtı. Burak aranılan adam oldu. Galatasaray’a gideceğini sanmıyorum. Ama kararını da biran önce vermesi şart. Her gün görsel ve yazılı basında çıkan haberler onu yıpratıyor, yöneticileri de geriyor. En çok da Amrabad’a şaşırıyorum. Geçen yıl, “Galatasaray’a gideceğim” diye etrafı ayağa kaldırdı, bu yıl da aynı. ”Gerekirse Galatasaray için futbolu bırakırım” diyormuş. Kayseri’ye dönmeyeceğini söylüyormuş. Kısacası iş inada binmiş. Bana sorarsanız, Burak ve Amrabad’ın kafaları iyice karışmış. İş uzarsa ikisi de eski performanslarını zor yakalarlar. Amrabad Galatasaray’a gidebilir, ancak kulübü için yaptığı konuşmalar hoş değil.
Mesut Özil için Almanya
Almanya Başbakanı Angela Merkel, Alman Milli Takımı’nın kampını ziyaret etmiş ve Mesut’a demiş ki: “Artık şampiyonluk bekliyoruz.” Mesut’un da cevabı: “Sizi ve Almanya’yı sevindirmek istiyoruz” olmuş. Hatırlayın, Merkel Almanya’nın Berlin’de Türkiye’yi 3-0 yendiği ve Mesut’un da bir gol attığı maçtan sonra soyunma odalarına inmiş ve Mesut’la birlikte çekilen fotoğraf dünya basınında yer almıştı. Mesut’a, gol attığı için ve Alman Milli Takımı’nı tercih ettiği için kızanlar oldu. Ancak Almanya’nın ve İspanya’nın dışında Türkiye’de Mesut hayranları o kadar çok ki. Niye bizde Mesut gibi dünya çapında bir şöhret yetişmez, hep ona hayıflanırım. Avrupa futbol şampiyonasında yokuz ama ben şahsen “iyi ki Mesut var” diye teselli bulanlardanım.
‘’Fenerbahçe Emre'yi çok arar‘’
Şükrü Saracoğlu Stadı’nda taraftarın önündeki imza töreninde yer yerinden oynadı. Ve geldiği sene yardımcı kaptanlık görevi de kendisine verildi. Büyük tecrübesinin yanında agresifti, hırçındı ama ‘liderlik’ özelliği olan bir kişiliğe de sahipti. Nedendir bilinmez, Aykut Hoca ile yıldızı hiç barışmadı. Bu ikili hakkında çok haberler çıktı ancak hep yalanlandı. Oysa aralarında ihtilaf olduğunu bilmeyen yoktu. İşin garip yanı şu; Emre gibi üst düzey bir futbolcuyla, sözleşmesi bittiği halde bir tek Allah’ın kulu karşısına alıp konuşmadı. Emre’nin “Atletico Madrid ile sözleşme yapmasının ardından söylediği sözler, o’nun ne denli Fenerbahçe sevgisi ile dolu olduğunun kanıtıdır. İşte o konuşmadan kısa bir alıntı:
“Futbolu Fenerbahçe gibi bir takımda bırakmak isterdim. Ama durumlar belli olmadı...”
Atletico Madrid Sportif Direktörü Jose Luiz Perez Caminero, Arda’nın yanına Emre’yi aldıkları için mutlu. Emre için Atletico Madid, Vincente Calderon Stadı’nda bir tören tertiplemeye hazırlanıyor. Orada taraftarlara bu Türk yıldızını tanıtacaklar.
O, bana göre Alex’le birlikte Fener’in orkestra şefi idi...
Liderlik, “problemleri olduğu iddia edilen adamları idare etmektir.” Şurası hiç unutulmamalıdır... Emre, geçtiğimiz sezonun en iyi futbolcusudur. Beğenilmeyen yönleri varsa, karşılıklı tartışılır ve doğru yol bulunurdu. Ama bu yol tercih edilmedi. Herhalde Fener bıraktığına göre, sıradan bir takıma gider diye düşünüldü. Ama o geçen yıl Türkiye’de Galatasaray’ın ardından 9 puan geride ikinci olan, Play-Off şansını kötü kullanan ve ikinciliğe razı olan Fener’den UEFA Şampiyonu olan ve yeni yılda Şampiyonlar Ligi finali hedefi koyan Atletico Madrid’e gitti. Bana sorarsanız, Fener Emre’yi çok ama çok arar. Ve de, Emre gibisini zor bulur. Milli Takım Teknik Direktörü Abdullah Avcı’nın, Bulgaristan maçı sonrası gazetelerde okuduğum şu sözleri ile yazıyı noktalıyorum; “Kendisi ile ilk defa çalışıyorum. 9 gündür beraberim. Ekstra bir futbolcu.”
Kuyt Fener’i ayağa kaldıracak
Fenerbahçe Liverpool’un yıldızı Hollanda’lı Dirk Kuyt’u aldı. Yer yerinden oynuyor. Spor sayfaları “Herkes istedi, Fener bitirdi. Yılın golü Kuyt. Dünya yıldızı Kuyt Fener’de. İlk bomba Kuyt” gibi başlıklarla bu transferi ballandıra ballandıra anlatıyor. Utrecht, Feyenoord, Liverpool gibi üst düzey ekiplerde top koşturan Kuyt’un kalitesi tartışılmaz. Sahanın her tarafında onu görebilirsiniz diyorlar. Olgun bir Tuncay’a benzetenler de var. 408 maçta 173 gol atmış. Milli takımda ise 85 maçta rakip fileleri 24 kez havalandırmış. Sizin anlayacağınız, Kuyt’un geçmişi süper. Benim merak ettiğim Fenerbahçe’deki geleceği. Öyle ya, yaş 32. 11 Eylül’de 33’e adım atacak. Yine de olsun diyorum. Böyle bir süperi seyretmek de bizler için büyük zevk olacak. En büyük isteğim, o süper performansını Fenerbahçe’de de göstermesi. Dirk Kuyt’un 8 milyon Euro olan bonservis ücretinin, hem de bir yıllık sözleşmesi olmasına rağmen 7 milyon silinerek bir milyon Euro’ya indirilmesi de bana çok ilginç geldi. Liverpool’a 6 yıl hizmet verdiği için çok büyük kolaylık yapılmasını, o’nun kulüp yönetimi tarafından ne kadar sevildiğinin bir göstergesi olarak görüyorum. İnşallah o da Alex gibi Fenerbahçe’nin unutulmazı olur. Fenerbahçe taraftarı bu yıl futbolculardan, teknik heyetten çok şeyler bekliyor. Ve de tabii süper transfer ilan edilen Kuyt’tan. Bekleyeceğiz ve göreceğiz.
Trabzon Burak’ı bırakırsa...
Şu anda yurt içinde ve yurt dışında her kulübün “ah bizde olsa” dediği tek futbolcu var, o da Burak Yılmaz. Tüm menecerler onun peşinde. Bu yüzden Bordo-Mavililer tedirgin. Özellikle de Çizme’nin ünlü kulübü Lazio... Trabzonspor ligde 60 gol atmış, 33’ü Burak’tan... Böyle bir gol makinasını kim istemez? Yapılacak tek şey, Burak’ın kafasının karışmasını önlemek.
O da bizim değil Trabzonspor yönetiminin görevi. Haa az kalsın unutuyordum. Başkan Sadri Şener, şike davasında yaşadıklarını bir internet sitesinde anlatırken “dava boyunca birkaç kişi dışında arayan olmadı. Şenol hocam bile telefonla aramadı. Bu Trabzonspor adına çok üzücü“ demiş. Ve de sonra “ama şu da bilinsin ki, Şenol hoca ile bir sorunumuz yok. Onu bir teknik adam olarak değil, bizler gibi yönetici olarak gördüğüm için bu sözleri söyledim“ diye de bir saptama yapmış. Bana göre sempatik başkan, başlangıçta üzüldüğünü açık açık belirtmiş. Daha sonra, “acaba Şenol hoca ile aralarında problem mi var?” diye düşünüleceğini hesaplayıp hafif bir manevra yapmış.
Kim tutar Kasımpaşa’yı
Biraz geç oldu ama Kasımpaşa’yı şampiyonluğu için ile kutluyorum. Ve Lacivert-Beyazlılar’ın lige yeni bir heyecan getireceğine inanıyorum. Çünkü; futbolcu transferinden önce öyle bir yönetim kurdular ki, dillere destan. Kırk yılın Beşiktaşlılar’ı Zafer Yıldırım, Turgay Ciner, İhsan Kalkavan, Massimov gibi ünlüler görevde. Beşiktaş’ta her kongre öncesi Başkan adayları arasında adı geçen Zafer Yıldırım, bu kez Kasımpaşa’nın başkanı. Gazetelerde okudum, hedeflerinin Kasımpaşa’yı Süper Lig’de başarılı bir takım haline getirmek olduğunu söylemiş. Ve sonra da eklemiş; “Bizim bütün amacımız Kasımpaşa’yı önce kendi bulunduğu bölge olan Beyoğlu’nda, İstanbul’da, daha sonra da Türkiye’de çok saygın ve sevilen bir kurum haline getirmek.” Demecinin bir yerine de şu cümlecikleri sıkıştırmış; “Kalbimiz Beşiktaş’la, beynimiz ise Kasımpaşa ile. Bir zamanların şöhretleri Arnavut Niyazi’leri, Hazım’ların, Keçi Mehmet’lerin, Necdet’lerin, Sedat’ların ve de isimlerini şimdi hatırlayamadığım ünlülerin yetiştiği Kasımpaşa’yı bu ekip
ayağa kaldırırsa, ligin
tadına doyum olmaz..