Arama

Popüler aramalar

‘’Fener'e vurucu santrfor şart..‘’

Onurlu mücadele yaptı.. Dik durdu.. Hepsi kabulüm. Ancak şurası da unutulmamalı. 34 haftalık maratonu Galatasaray’ın 9 puan gerisinde bitirdi. Play-off’ta şampiyonluk şansı altın tepside kendisine sunuldu almasını bilemedi. Eğer, kupa da gitseydi o zaman alınan bu sonuçları başarı olarak görenler ne yazacaklardı onu düşünmek dahi istemiyorum. Niang gitmeseydi inanın işler tıkırında yürürdü. Eğri oturup doğru konuşalım; ne Sow, ne Bienvenu bekleneni veremedi. Şimdi yapılacak tek şey, eldeki kadroyu ünlü bir golcü ile güçlendirmek. Sağdan-soldan inanılmaz ortalar yapılıyor, kafa ile atılan goller parmakla sayılacak kadar az. Aykut hocanın en kısa zamanda bu açığı kapatacağını sanıyorum...

Fikret Orman’ın yerinde olsaydım..

Yurt dışında olduğum için iki hafta yazı yazamadım. Ancak olayları günü gününe televizyondan, internetden takip ettim.. Fikret Orman başkan olduktan sonra Beşiktaş’ı bir başka izler oldum.

Çünkü, O’nun yaptığı konuşmalardan, göreve geldiğinden bu yana ortaya koyduğu tavırlardan Kartal’ı uçuracağına -biraz erken ama- inandım. Yazımın başlığını “Fikret Orman’ın yerinde olsaydım “diye attım.

Ne yapardım biliyormusunuz? Mustafa Denizli ile masaya oturur “görev senin“ derdim.

Niye derdim?

Sıralıyorum; Bu Mustafa Denizli, Beşiktaş’a 19 yıl sonra o mütevazi kadro ile çifte kupa kazandırdı. Hilbert gibi adı sanı bilinmeyen, ”bu da nerden çıktı” denilen bir futbolcuyu aldı. Adam O’nun zamanında harikalar yarattı. Bedava denilecek bir fiata Ernst’i getirdi. Alman yıllarca takımın dinamo görevini üstlendi. Bugün kadroya giremeyen Ekrem, Denizli döneminde takımın yıldızıydı. Denizli’nin zamanında takım birlikteliği tavan yaptı. Ümraniye’de çeşitli etkinlikler düzenledi. Futbolcuların saha dışında da arkadaşlıklarını pekiştirdi. Buna çok özen gösterdi. Denizli’nin başa gelmesinden sonra Beşiktaş medyada daha fazla yer buldu. Anlatılanlara göre Quaresma konusunda bilgisi sorulduğunda “iyi futbolcu. Ancak iki sakıncası var. Birincisi takıma değil kendine oynar, ikincisi alacağı ücretle takımın dengelerini bozar“ demişti. Dediği de aynen çıktı..

Artık yabancıyı bırakalım...

Yabancı hoca hayranlığını artık bırakmamız lazım.. Antrenman sona erer yabancı hoca “mesai bitti”der evinin yolunu tutar. Oysa yerli hoca, futbolcunun parasından özel yaşamına kadar her şeylerini takip eder. Üç büyük kulüp arasındaki rekabeti bilmeyen hiçbir yabancı hoca başarılı olamaz.

Eğer Beşiktaş, Mustafa Denizli ile anlaşır ve onun istediği futbolcuları alırsa ligin tadı bir başka olur. Üç büyüklerin çekişmesi tribünleri de doldurur. Sakın yanlış yerlere çekmeyin. Mustafa Denizli babamın oğlu değil. Ancak hocalıktaki kariyeri.. Sadece Beşiktaş değil Fenerbahçe ve Galatasaray’a kazandırdığı şampiyonluklar ve de sapına kadar Beşiktaşlı olduğu için bu yazıyı yazdım.

30 Mayıs 2012, Çarşamba 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Bırakın artık Emre'nin yakasını‘’

Etti mi üç..
Ve hemen “Böyle de olmaz ki. Karşılığı en az dört maç” diye yorumlar yapılmaya başlandı. Geçelim bunları dönelim Trabzon maçına. Aykut Kocaman “kaptan pazubendi” ile Emre’yi sahaya sürdü. Emre, Zokora’nın yanına gitti.. Elini sıkmak istedi.. Zokora suratına bile bakmadı..
O’nu da geçelim. Tribünlerden kendisine edilen küfürlere de aldırmadı. O Zokora da cezayı az bulmuş olacak ki, Emre’ye futbol sahalarında görülmemiş bir tekme salladı. Hareket bir değil “beş kırmızı“ kartlık.
Ama Abitoğlu’na göre “sarı”yeterli. Ya Colman? O da arkadaşının öcünü almak için daha önce ayağa öyle bir giriş yaptı ki.. Abitoğlu’na bir sorum var: “Zokora’nın o tekmesinde Emre sahada kalsaydı ‘Allahım ben ne yaptım’ diye kafasını yerden yere vurur muydu. Sanmıyorum. O’na en iyi cezayı Zekeriya Alp’in başkanlığını yaptığı MHK’nin vereceğine adım gibi eminim.
Emre, sezon sonunda Atletico Madrid’e gidecekmiş. İspanyol gazeteleri öyle yazıyor. İtalya’da, İngiltere’de el üstünde tutulan Emre’nin Türkiye’de her hareketi olay oldu. Bazen acımasızca eleştirildi. Yerden yere vuruldu. “O, daha önce de böyle yapmıştı, şöyle yapmıştı” diye en ufak bir hareketinde eski defterler açıldı. Tüm dünyada yıldız futbolcular korunur. Bizde ise haklı haksız vur abalıya. Bakalım o giderse kimleri eleştireceğiz..

Niye korner atıyor, neden Trabzon’a geldi

En çok neye hayret ettim biliyor musunuz. Köşe yazarı bir kardeşimiz, Emre’ye yapılan tepkilerin kaçınılmaz olduğunu söylüyor. Size bu arkadaşın yazısından bir paragraf sunuyorum: “Bizim kızdığımız nokta, Fenerbahçe’nin bu durumu bile bile Emre’yi Trabzon’a götürmesiydi.”
Durun daha bitmedi. Başkan Sadri Şener “Her kornere Emre gidiyor. Nedir yani bu şimdi. Öyle dediler ona çünkü birşeyler atsınlar kafana diye.”
Şimdi burada biraz duralım. Köşe yazarı arkadaşa göre Emre kadroya alınmayacak. Aykut hoca, kaptana “git evinde otur” diyecektı.
Sadri Şener’e göre “Emre korner atmayacaktı”
Ya penaltı olsaydı?
Bu iki süper görüşe göre “Onu da atmaması gerekiyor.”

Sadri Başkan’a şaşırıyorum...

Sadri Başkan’ı spor aleminde sevmeyen tek bir kişiyi bana gösteremezsiniz. Sohbetine doyum olmaz. Güler yüzlüdür. Espri küpüdür. Ancak; Trabzon Başkanı öyle şeyler söylüyor ki, şaşırmamak imkansız.
İşte bazıları; “Emre, Belçika Milli Takımı ile 2011 yılında deplasmanda oynadığımız maç sonrası beni dövmek için uçağın kapısında beklemiş.”
“Emre’ye verilen ceza az. Kupamızı isteriz. UEFA’ya, CAS’a gideceğiz. Federasyonu düşüreceğiz. Trabzon yenilirse dünyanın sonu olur.”
Kusura bakma Sadri Başkan, devre arasında soyunma odalarının koridorlarında kalabalığın arasında o sinirli halini gösteren fotoğrafı görünce ne yalan söyleyeyim şaşırdım.
Diyorsun ki; “Emre, parmağı ile işaret etti. Onu bulmak için aşağı indim. Bulsam terbiyeli ol diyecektim.”
Vallahi bu bana biraz garip geldi. Koca Başkan bir futbolcu ile böyle bir ortamda nasıl muhatap olur bir türlü çözemiyorum. Hele hele Stadyum programında Ersin Düzen’in “geçmiş olsun, üzgünsünüz. Maç sırasında yaşananlar sizi bir hayli üzmüş. Biz de üzüldük“ cümlesinin ardından, sizin “üzülmemişsinizdir. Fenerbahçe kazandı diye sevinmişsinizdir” diyerek telefonu kapamanız hiç de hoş değildi. Milyonların izlediği bir programda bu şekilde cevap şık olmadı.
Neyse gelelim başka bir olaya; Başkan işini gücünü bırakmış, kendini Trabzonspor’a adamış. Bir ayağı İstanbul’da, öbürü Trabzon’da. Hepsi için demiyorum ama, bir takım kendini bilmezlerin maç sonrası yaptıkları protesto.. Ellerine ne geçtiyse atmaları.. Ve koca Başkan’ın o protestolar arasında arabasına binip evinin yolunu tutması.. Bunlar çirkin şeyler. Tribünlerde yapılan taşkınlıklar.. Küfürler.. Bugüne kadar hep Trabzonspor’un aleyhine işledi. Eğer, böyle devam ederlerse bir gün gelir o kulüpte kimse başkan olmak istemez. Yönetime de zor adam bulurlar. Böyle biline..

Bienvenu, Sow kadar etkili

Bienvenu‘nun büyük ümitlerle alınan ve şu anda sakat olan Sow’dan hiç aşağı kalır tarafı yok.
Trabzonspor maçında bunu herkes gördü. Bir kere çok çalışkan. Sahada ayağını basmadığı yer bırakmadı. İkincisi yüzü hep rakip kaleye dönük. Pas alışverişleri.. Rakiplerinin yanından gölge gibi sıyrılması.. Ve de golcülüğü. İnanın devamlı şans bulsaydı belki de değişmez adam olurdu. Aykut Kocaman, Trabzonspor maçında en doğru tercihini yaparak Semih’i kenarda oturttu ve O’nu ilk onbirde sahaya sürdü. Bienvenu da attığı golle kendisinden bekleneni fazlası ile verdi. Fenerbahçe, 34 haftalık ligde iyi değildi. Nasıl iyi olsun ki, geçen yılın şampiyon olan ekibin yıldızları golcü Niang, Lugano, Santos bir anda buhar olup Türkiye’den uçmuşlardı. Bunun dışında 3 Temmuz’dan bu yana devam eden şike iddiaları.
Kısacası zor günler Play-off’a kadar geldi. Ve Play-off’ta beklenen patlama gerçekleşti. Bu nedenle Aykut hoca ve talebelerini böylesine zorlu günleri aşarak finale kadar geldikleri için kutlamak gerekir diye düşünüyorum..

09 Mayıs 2012, Çarşamba 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Derbiden dersler‘’

Büyük derbide futbolcular sadece Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş değil; Türkiye’deki tüm maç seyircilerine ders verdiler.
İşte bunlardan göze batan birkaçı ;
Elmander ile Bekir birbirlerine biraz sert girince dostça sarılıyor. Gülüyorlar.
Hakan ve Gökhan bir pozisyonda çarpışıyor. Hakan yerde. Gökhan koşuyor, onu yerden kaldırıyor.
Sow saha kenarında kıvranıyor. Elleri ile Aykut Kocaman’a “Beni çıkarın” diye işaret ediyor. Fatih Terim yanına gidiyor. Yanağını okşayarak onu teselli ediyor.
Bitmedi;
Maç oynanırken iki taraf futbolcuları sertlikten özellikle kaçtılar.
Tribünlerden sahaya ne çakı atıldı ne su dolu pet şişe ne de bozuk para.
Fenerbahçe için bu yola “devam” veya “tamam” maçı idi. Çünkü Galatasaray galip gelse hemen hemen yakalanamayacak bir pozisyona gelecekti. Şimdi işler değişti.
Eğer lider Galatasaray ile kendisini iki puan geriden izleyen Fenerbahçe son maça kadar rakiplerini yenerlerse finalde karşı karşıya gelecekler. Ve bu gerçekleşirse nefes kesen bir final izleyeceğiz.
İnşallah o gün de sahada futbolcular arasında Arena’da olduğu gibi güzelliklere tanık oluruz.
Artık bu güzellikleri seyircilerden de beklemek hakkımız gibime geliyor.

Ofsayt goller tamam da...

Play-Off’un iki maçı da Beşiktaş için hüsran oldu.
İki yanlış karar, Siyah-Beyazlılar’ı yıktı.
TV’deki görüntülere göre Galatasaray maçında yedikleri ilk golde yan hakem Baki Tuncay Akkın.
Trabzonspor maçında da yine yan hakem Selçuk Kaya, ofsayt pozisyonlarını iyi süzememişlerdi.
Yardımcı hakemlerin yanlış kararları Play-Off’ta üçüncülük kovalayan Beşiktaş’ın canını çok yaktı.
Sadece o mu?
Maçın sahadaki tek söz sahibi orta hakemleri de zor durumlara düşürdü.
Bu nedenle maçı asıl yönetenin spekülasyonlara neden olmamak için futbolcular kadar yardımcılarını da kontrol etmeleri şart.
Bu iki kararın dışında Başkan Fikret Orman’ın ceza konusunda yaptığı açıklama da ilginç.
Geçen sezon TFF, Beşiktaş’a 2 milyon 400 bin, bu sezon da 2 milyon 800 bin lira ceza kesmiş. Yani 5 milyonu aşmış.
‘Kulübümü seviyorum’ diye maça geleceksin. Sinirlenince ağzına geleni söyleyeceksin, cezasını kulüp çekecek. Olmaz böyle şey.
Bu arada Beşiktaş Yönetimi’nin, Yıldırım Demirören başkanlığındaki TFF’yi hakemler konusundaki eleştirisi tamamen haklı idi. Açıklamada bir cümleye takıldım. Deniyordu ki ; ”Unvanı süper olan ligimizin aynı adı taşıyan finalinde hakem hatalarının Beşiktaş’a tesadüf etmesi akla ister istemez bazı sorular getiriyor.”
Bana çok ilginç geldi.
Ya size?

Yabancılardan sadece Fernandes

Carvalhal gittikten sonra tribünden sahaya inen Tayfur Havutçu, ne yazık ki Beşiktaş’ın kötü gidişine engel olamadı.
Tek tek bakıldığında hepsi birer şöhret olan yabancılardan sadece Fernandes sahada canını dişine takarak oynuyor. Diğerleri, özellikle Quaresma bekleneni veremedi.
Sezon başında Portekizliler’in başı çektiği şöhretlere sahip olan bu takım şampiyonluğun en büyük favorisi olarak gösteriliyordu.
Ne oldu?
Tayfur Havutçu halâ “Dört maç var her şey olur” diyor.
Olur olur da hocam, seneye de bu takımın başında kalacaksan şapkayı önüne koyup bir güzel düşünmen şart.
Yabancılardan Fernandes dışında sahada çırpınan var mı? O halde yapılacak şey, Fernandes’i tutmak diğerlerini göndermek. Bu da hiç zor olmaz.

Futbol iyi yönetilmiyor

Gençlik ve Spor’dan Sorumlu eski Devlet Bakanı, AKP Trabzon Milletvekili Faruk Nafiz Özak, TFF’nin futbolu iyi yönetemediğini ifade etmiş.
Yukarda Allah var. Özak, bu futbol işlerini Türkiye’de en iyi bilenlerden biridir. Kendisinin sporcu özelliğini herkes bildiği için tekrarlamayacağım. Bakın neler demiş Sayın Bakan;
“Siyaset futbolun emrinde olmalı, ama futbolu yönetmemeli. Futbolu yönetenler diyor ki; Ne olursun gel beni yönet. Ben yönetemiyorum. Sayın Başbakanımızı ve Sayın Bakanımızı işin içine çekmeye çalışıyorlar. Bu futboldaki acziyettir.”
Doğru söze ne denir? Bakanın bu uyarısına inşallah yöneticiler de uyar. İkide bir zırt pırt Sayın Başbakan’ın, Sayın Bakanlar’ın kapısını çalmaz, forma armağan etmezler. Derbiden dersler

25 Nisan 2012, Çarşamba 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Gel de çık işin içinden‘’

Emre ile Zokora olayının yankıları Fenerbahçe’nin, Trabzonspor önünde aldığı galibiyeti de solladı.. Trabzonspor’un yıldızı Zokora “Emre bana ‘pis zenci’ dedi” iddiasında bulundu.
Arkasından Emre “Evet benimki de, onun bana ettiği ana avrat küfürler de aptalcaydı“ diye açıklama yaptı.
Bizim meslekte şu sıralarda bazıları savcı ve hakim rolüne soyunmaya bayılıyor. Hemen yorumlar başlıyor.
Ne yalan söyleyeyim ben en çok Rıdvan Dilmen’in konuşmasına takıldım. Program yaptığı kanalda; “Ben bu olaya vicdan gözlüğü ile bakarım ve eğer böyle bir şey dediyse, Emre duşunu aldıktan sonra bu işi bırakacak. Zokora böyle bir tacize uğramışsa, Emre de bunları söylediyse duşunu aldıktan sonra çantasını toplayacak ve bana eyvallah diyip gidecek“ diye konuşmuş. “İyi güzel de Rıdvan, Emre’yi göndermek senin işin mi” diye adama sormazlar mı.
Rıdvan’ın, Emre hakkındaki sözlerini nasıl yadırgadıysam, Emre’nin de O’na verdiği cevabı hiç beğenmedim. Öfkesinden biraz sınırı aşmış gibime geldi. Bakın ne demiş: “Kendisi ile tanışıyorum. Bir büyüğüm olarak saygı duyuyorum. Türkiye’nin en kariyerli futbolcusu benim. Burada mütevazılık yapmayacağım. Rıdvan Dilmen dahil kimse bana çantamı toplayıp gitmek gerektiğini söyleyemez. Ancak teknik direktör veya yöneticiler böyle bir şey söyleyebilir.”

Dedi.. Hayır demedim

Şimdi Zokora “Bana ‘pis zenci’ dedi” diyor. Emre “demedim” diyor. Takım arkadaşı Yobo, Emre’nin düzenlediği basın toplantısında Emre için “Irkçı bir insan olduğunu düşünsem zaten Fenerbahçe’ye gelmezdim“ diye açıklama yapıyor.
Trabzonspor kulübü gerekli disiplin uygulamalarının yapılması için Futbol Federasyonu’na başvurdu.
“Hayır demedim“ diyen Emre disiplin kurulunda. ”Dedi” diyen Zokora’ya bir yaptırım yok. Fenerbahçe ve Trabzon cepheleri karşılıklı söz düelloları ile ortalığı sallıyor. Federasyon basın sözcüsü Mete Düren “Hoş olmayan açıklamaları üzüntü ve kaygı ile izliyoruz” diye uyarıyor. Ama karşılıklı atışlar tüm şiddeti ile devam ediyor. Birilerinin buna “DUR”demesi lazım. O, kim? Elbette Yıldırım Demirören..

Atmak kolay kazanmak zor


Melo ile Riera’nın yaptığı kavgada hasar gören taraf Riera oldu. Soyunma odasının kapılarını kapayan Melo arkadaşını bir hayli hırpaladı. Ve sonra Türkiye’de bir ilk gerçekleşti. Galatasaray Kulübü resmi internet sitesinden olay tüm Türkiye’ye duyuruldu. Futbol meraklıları bilir. Buna benzeyen olaylar yaşandığı zaman “kol kırılır yen içinde kalır” zihniyeti hemen devreye girer ve kavgayı yazan gazetelere hemen yalanlamalar gönderilirdi.
Fatih Terim de bu konuda gerekli açıklamaları yaptıktan sonra senaryolar yazılmaya başladı. ”Melo ile Riera Galatasaray’dan uzaklaştırılacak. İpler koptu kopuyor..”
Hele bu ikili Manisa maçı kadrosuna alınmayınca dedikodular iyice doruğa çıktı. Fatih Terim kendisinden özür dileyen Melo’yu “önce arkadaşlarına git onlardan özür dile” diye uyardı. Ve kavgacı ikiliyi yola getirdikten sonra affetti. Doğrusu da buydu. Çünkü Galatasaray‘ın hedefe giderken en önemli silahlarından biri Melo idi. Şimdi bu ikili kuzu gibi. Beşiktaş maçında gördünüz. Melo galibiyetin kapısını açan golü attı. Üstelik Riera’nın ortasından gelen topla bunu gerçekleştirdi.
Diyeceğim şu, Melo ile Riera’yı disiplinsiz davrandıkları için kapı dışarı etmek işin kolayı. Ama onları kazanmak da zor olanı idi. İşte Fatih Terim her zaman olduğu gibi zoru seçti ve başardı..

Öfke selini artık durdurun

Beşiktaş taraftarının -hepsi için söylemiyorum- taşkınlıkları kulübe hayli pahalıya mal oluyor. Bundan önce üç kez saha kapama cezası aldılar. Dördüncüsü yolda. Haksızlık yapıldı gerekçesi ile öfkelerini sahaya yansıtanlar sadece maç seyretmeye gelenlere de zarar veriyorlar. Yöneticilerden Tamer Kıran, Beşiktaş taraftarının uzun zamandır kulübe haksızlık edildiği düşüncesinde olduğunu söyledi ve “bu düşüncedeki grup, olaylar o yönde gelişince kendini tutamadı. Bundan hem maddi hem manevi zarar göreceğiz“ dedi. Ve sonra ekledi: “Biz bu zararı görürken tabii bu hakem grubunun da zarar görmeleri gerekir. MHK’nin kuralları var. Hakemler de aynı acıyı çeksin..”
Hakem konusuna aynen katılıyorum. Bir yanlış kararla dünyalar kararıyor. O nedenle böylesine kritik maçlarda MHK’nin daha hassas davranması gerektiği düşüncesindeyim. Ama başta Başkan Fikret Orman olmak üzere tüm yönetimin bu ”öfke selini“ dindirmeleri için biran önce harekete geçmeleri şart.
Futbol takımının aldığı sonuçlar, oyuncuların performansı ortada. Bu yüzden şimdiden alınacak, satılacak futbolcuları belirlemeleri lazım..

18 Nisan 2012, Çarşamba 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Ne dostluğu‘’

İyi de ağırladılar; Yüzlerce atlet. Spor ayakkabı. Pet şişe. Meşale. Patlayıcı madde. Ve de çakı. Yeşil saha bir anda Pazar yerine döndü.. Seç beğen al. Üstelik bedava.
Trabzonspor asbaşkanı Nevzat Şakar ise, ”Trabzonspor’lular diğer takımlara olduğu gibi Fenerbahçe’ye de dostluk ve centilmenlik gösterecektir. Aziz Yıldırım tahliye olursa onu da bu maçta ağırlarız” dedi..
Ne ağırlaması?
M.Ali Yılmaz Tesisleri’nde TFF Başkanı ile yedikleri yemeğe Fenerbahçeli yöneticileri davet bile etmediler.
Hayret ettiğim nokta Trabzonspor genel sekreteri Hasan Yener’in “Taraftarımız sağduyulu davrandı. Seyircinin olgunluğu takdire şayandır. Evet, su şişeleri ve tepkiler var. Bunu fazla abartmamak gerekir“ şeklinde gazetelerde çıkan demeci.
Sayın Yener, sahaya atılan çakı, Volkan’ın vücuduna isabet etseydi o zaman ne derdiniz cidden merak ediyorum.
Maç öncesi dostluktan bahsediliyor. Oysa, özellikle Fenerbahçe ile Trabzonspor arasında gerilim en üst düzeyde. Karşılıklı suçlamalar, demeçler işin tadını tuzunu iyice kaçırdı. Olaylar Futbol Federasyonu BLaşkanı Yıldırım Demirören’in gözleri önünde oldu. Bu nedenle bir an önce devreye girmesi şart.

Fener ve kupa derken Trabzon’u unuttunuz

Trabzonspor bu yıl şu ana kadar başarılı mı? Hayır. Çünkü 3 Temmuz’dan beri kafalar sadece geçen yılki şampiyonluğa takılmış. “Kupa bizim hakkımız... Verilmezse UEFA’ya gideriz. CAS’a gideriz.”
Ama şu ana kadar kanıtlanan bir şey yok ki. Eğer şike olduğu tesbit edilirse, Federasyon kararını verir. Ancak, siz yöneticiler ”kupa kupa“ derken neler kaçtığına bir baktınız mı? Şampiyonlar Ligi’nin üçüncu turunda elendiniz. Avrupa Ligi’nde Play-Off’un ilk maçında Atletico Bilbao ile berabere kaldıktan sonra Fenerbahçe’nin yerine tekrar Şampiyonlar Ligi’nde oynama şansını yakaladınız. Bir tek İnter’i yenebildiniz oradan da saf dışı kalınca ikinci kez tekrar Avrupa Ligi’nde oynama fırsatı doğdu. Sonra PSV önünde alınan bir yenilgi ve bir beraberlikle oraya da veda ettiniz. Durun daha bitmedi. Ziraat Türkiye Kupası’nda da koca Trabzon, Antalya karşısında hüsrana uğradı. Kısacası bir sezonda üç Avrupa Kupası, bir Türkiye Kupası toplam dört kez ciddi kayıp..
Gelelim lige; Play-Off olmasa şu anda Galatasaray şampiyon, Fenerbahçe ikinci, Trabzonspor üçüncü olacaktı. Onun için siz sayın yöneticiler şapkayı önünüze koyun. Önce Egemen, sonra Galatasaray’a giden takımın beyni Selçuk ile Engin yuvadan nasıl uçtu. Niye engel olamadınız bunun nedenlerini araştırın. Ve sonra da bu büyük camia, futbol aşığı müthiş taraftarlar bu sonuçlara layık mı diye bir düşünün.

Aykut’un gizli silahı Emre mi?

Emre’nin antrenör tasarrufu gerekçesiyle Trabzon’a götürülmemesi bana göre hata idi. Maç kaybedilseydi, Aykut Kocaman’ın başı hayli ağrırdı gibime geliyor. Sağlam kaynaklara dayanarak edindiğim bilgilere göre Play-Off’ta Aykut hoca‘nın en büyük kozlarından biri Emre olacakmış.
Ben, yine de bekleyelim, görelim diyorum.
Bu arada, Fener’le Emre’nin yollarının sezon sonu ayrılacağı dedikodularına pek itibar etmiyorum... Çünkü ne Emre Fener’den, ne de Fener Emre’den vazgeçer. İnter’den sonra Newcastle United’e giden Emre, şampiyonluklar yaşadığı Galatasaray da kendisine “yuvana dön“ diye teklif yaptığı zaman O’nun Fenerbahçe’yi tercih ettiğini kimse unutmadı.
Defalarca yazdım yine yazacağım, Sow ve Bienvenu’ya yazık oluyor.
Dünyanın en büyük golcüsünü getir bu sistemle Fener’de kaybolur gider.
Play-Off’a iddialı giren ve hedefi şampiyonluk olan Aykut hocanın bu işe bir çare bulması şart...

04 Nisan 2012, Çarşamba 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Sorular o kadar çok ki..‘’

Bienvenu ile Sow çift santrfor olarak niçin denenmez?
Emre gibi sahada canını dişine takan bir yıldız kulübede oturtulur mu?
Ya Gökhan Gönül?
Adam Fener’in dinamosu. Ama Bursa maçında yok.
İşte Fenerbahçe’ye gönül verenlerin aralarında açık açık konuştukları bunlar.
Burada bir saptama yapacağım; Otoritelerin çok olduğu ülkemizde biri “Orhan Şam, Gökhan’ı aratmadı“ dedi.
Arkadaş eğer sen bu Gökhan ile Orhan’ı aynı kefeye koyarsan benim sana söyleyeceğim tek şey “GEÇİNİZ“ olur.

Geriye çekilme sistemi..

Aykut Kocaman’a soruyorlar; Emre ve Gökhan’a Bursa maçında neden şans vermediniz?
İşte cevabı; “Tamamen antrenör tasarrufu. Sakatlık ya da başka bir şey yok. En az benim açımdan bir problem yok.”
Sonra devam ediyor; “Skoru elde edene kadar yüksek tempo sonra da bu sonucu koruma duygusu bu maçta da ağır bastı. Yaslanma konusu hakkında konuşmak istemiyorum. Futbol olarak iyi olmasak da en azından artık kazanıyoruz.”
Aykut hocanın konuşmalarına bayılıyorum.
Ne demek yaslanma konusu. Ne demek geri çekilme? Neden konuşmak istemiyorsunuz?
Volkan’ın da “İkinci yarı, skoru korumak için geriye çekildik. Takımın sistemi gibi oldu. Bundan kurtulmalıyız“ şeklindeki açıklaması anlaşılır gibi değil.
Yahu, insanlar “YASLANMA “başlayınca tribünlerde, televizyon başında kalp krizi tehlikesi yaşıyor.
Fener, bu arkaya yaslanma hastalığından biran önce kurtulmalıdır. Teşhisi koyan Aykut Kocaman’ın da ilk etapta Trabzonspor, ardından Play-Off’ta bu sendromu taraftara yaşatmaması şarttır..

Alex koşmuyor mu?

Deniyor ki, Alex koşmuyor. Bursaspor maçındaki istatistiklere bir göz atarsak... Alex kaleye 5 şut atmış biri gol olmuş. 50 pas atmış 34’ü isabetli. İki kez orta yapmış biri yerini bulmuş. Bir top çalmış, iki top kaybetmiş. Ve de 8498 metre koşmuş. Takımda 10 hatta 11 bin metre koşan da var. Ama Alex gibisi yok. Alex’i yerli yersiz eleştirenlere gülüyorum. Fener’e O’nun gibisi gelmedi. Gelmez de. “O durduğu anda takım da duruyor” diyenlere katılmıyorum. Çünkü takım zaten bir devre oynuyor, daha sonra duruyor. Bunun sorumlusu da herhalde Alex değil..

Cesur Yürek Fikret Orman..

Yıldırım Demirören’in ayrılmasından sonra borç batağındaki Beşiktaş Başkanlığı’na üç aday birden talip oldu. Üçüne de helal olsun.. Ama Fikret Orman görülmemiş rekor kırdı ve tam 4 bin 25 oy aldı. Bülent Deriş 375, Nazmi Koca da 152 oy toplayabildi.
Fikret Orman ve arkadaşları şu anda 350-400 bin dolar borç yükünü omuzlamış durumda. İşleri çok zor. Genç, dinamik ve futbol işlerini iyi bilen Orman’ın bu işlerin üstesinden geleceğine inananlardanım.
Hoşuma giden sözleri de şunlar oldu; “Teknik konularda yorum yapmak benim işim değil.Bu işi profesyonellere vermek istiyorum. Mali disiplini tesis edeceğiz. Küskünleri barıştıracağız.”
Bunların hepsi iyi güzel. Ancak taraftarın da biraz sabırlı olması şart. Lütfen artık en ufak bir olayda yönetimleri istifaya davet etmeyin.

29 Mart 2012, Perşembe 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Aziz Yıldırım aday olur mu?‘’

Ali Koç görev süresi bitince, yönetime giremeyeceğini söyledi ya.. Gözler hemen mayıs ayında yapılacak kongreye çevrildi.
Şimdi gündemin birinci maddesi şu; “Acaba Aziz Yıldırım tekrar aday olacak mı?”
Elbette olacak. Çünkü Metris’de kaldığı sürede taraftarın kendisine ne kadar bağlı olduğunu bir kez daha gördü.
Yönetici arkadaşları.. Teknik heyet.. Futbolcular hep arkasında durdu.
Hatırlarsanız yıllar önce “bırakıyorum“ dediğinde yer yerinden oynamış, Fenerliler sokağa dökülmüştü.
Hem niye aday olmasın ki. Göreve geldiğinden bu yana tesisleri saymıyorum.. Fener’i futbol dahil her branşta zirveye taşıyan o değil mi? Fener’in yurt içinde ve dışında marka değerini yükselten Aziz Yıldırım ve arkadaşları değil mi?
Yıllarca bu işin cefasını çekti.. Ve hâlâ çekiyor. Dedikoduları bir kenara bırakın da Metris’ten çıkınca (inşallah pek yakında gerçekleşir) bu işin bir de sefasını sürsün.
Onun için Cihan Kamer olur.. Yok Ferit Şahenk var gibisinden isimler ortaya atarak fal açarak kafaları bulandırmayalım.
Son bir not.. Hem de oldukça iddialı.. Birgün Aziz Yıldırım “artık yoruldum” derse işaret edeceği kişi Fener’in başına geçer.
Bu böyle biline.

Seni zorla mı tuttular Olcan..

Trabzonsporlu Olcan, Fenerbahçe’yi kastederek “Orada neredeyse hiç oynamadan geçirdiğim 5 sezon, futbolumun gerilemesine neden oldu“ demiş.
Bana göre, gerilememiş aksine ilerleme olmuş farkında değil.
Sen, Fener’de parmakla gösterilecek kadar az oynadın, çoğu zaman kulübede bekledin ama üzerinde “Fenerbahçe“ arması taşıdığın için Gaziantepspor’a transfer oldun. Sonra, oradan Trabzon’a geçtin.
Allah yolunu açık etsin. İnşallah dileklerin yerine gelir. Fakat, benim anlayamadığım bir şey var o da şu:“Olcan, seni Fener’de zorla mı tuttular. Gitmek istedin de HAYIR diye karşı mı çıktılar?”
Merak ettim de.

Neden olmazmış

Efendim. Zekeriya Alp MHK başkanı olamazmış.
Adettendir. Kim hangi göreve gelse önce “olmaz“ı yapıştırırız.
MHK başkanı koltuğuna oturmak için FİFA kokartlı eski hakem olması gerekirmiş.
Yahu arkadaşlar; Zekeriya Alp, bu ülkenin yetiştirdiği en kıymetlı futbolculardan biri. Yıllarca Beşiktaş’ta, Milli Takım’da top koşturdu.. Yöneticilik yaptı. Onca sene yeşil sahalarda ter dökmüş. Nice başarılara imza atmış Zekeriya’ya bu görev verilince veryansın ediliyor. Dikkat ediyorum itiraz hep eski hakemlerden.
Bırakın futbolun içinden gelmiş Zekeriya da MHK başkanı olsun. Bakın siyasette bile uzmanı olduğu dalların dışında göreve getirilen kimler var. Ve lütfen biraz sakin olun.

Havutçu sahaya inmeli..

Yıldırım Demirören gitti. Beşiktaş da büyük bir açmazın içine düştü. Mali yönden işler ters. İdari yönden daha da ters. Herkes kongre derdinde. Bu arada haliyle futbol takımı inişte. Ancak, hayret ettiğim bir şey var. Lig devam ediyor. Eski yöneticiler.. Şu anda iktidarda bulunanların bazıları.. Ve de adaylığını koyacak isimler hep transferleri eleştiriyorlar. Özellikle de hedeflerinde Quaresma, Simao. Kimisi satılmalı diyor.. Kimisi veryasın ediyor.. Alt yapı üst yapı diyenler de cabası.
İyi güzel de, onlar bu şekilde konuşurlarken, takım ligde Play-off mücadelesi veriyor. Avrupa Kupaları’nda iddiasını sürdürüyor. Teknik direktör Carvalhal iyi niyetli.. O da bu ortamda rahatsız olmalı. Futbolcular.. Özellikle yabancılar bu konuşmaları okumuyorlar mı.
Kısacası işler arap saçına döndü.
Futbolda işlerin rayına oturması için bana göre Tayfur Havutçu’nun artık sahaya inmesi şart. Çünkü yöneticilerin ve futbolcuların dillerinden en çok o anlar. Aksi halde Play-Off’un play’i gider.. O zaman herkes aylarca “OF” çeker. Benden söylemesi...

07 Mart 2012, Çarşamba 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Fener'de neler oluyor Aykut hoca?‘’

Fenerbahçe, dört deplasman maçını da kaybederse ve o ekibin teknik direktörü; “Şampiyonluğa oynayan bir takım antrenörsüz bile çıksa bu kadar az puan toplamazdı“ diyorsa, konuşacak bir şey yok demektir..
Şöyle bir geriye dönelim; Fener’e İspanya gol kralı Guiza geldi. Kasadan 14 milyon Euro çıktı. Ne oldu? Adam belki de futbol yaşamının en bunalımlı günlerini Türkiye’de yaşadı. Az bir paraya geri gönderildi. Bienvenu alındı. Bir oynuyor, bir oynamıyor. Sakın kimse “formsuzdu, o yüzden kulübede” demesin. Çünkü onu forma sokmak, ona moral vermek Aykut hoca ve teknik heyetin görevidir.
Ve son olarak Sow geldi. Hem de nakit sıkıntısı çekildiği günlerde. Şahenk, Koç, Özdemir elini cebe atmasa o da olmayacaktı. İleride yalnız bir adam. Yakında Guiza gibi olursa hiç şaşırmam...
Ben, taraftara üzülüyorum. Bir Metris’de. Bir Çağlayan’da. Gece gündüz başkana moral vermek için çırpındılar. Bir galibiyet, üzüntülerini biraz olsun hafifletirdi... Ama nerdeee?.. Tribünlerde, caddelerde, sokaklarda takıma moral vermek için inanılmaz şeyler yapıyorlar. Sahadakilerden karşılık veren yok. Galatasaray-Beşiktaş maçında lider Galatasaraylı futbolcuların canlarını dişlerine takarak nasıl koştuklarını, gollerden sonra nasıl sevindiklerini.. Fatih Terim’in, Hasan Şaş’ın, Ümit Davala’nın birbirlerine nasıl sarıldıklarını ve 90 dakika futbolcular gibi kenarda bir o yana bir bu yana giderek, işaretlerle, bağırarak oyunculara yön verdiklerini izleyenler, bir de Fener kenar yönetimine baksınlar. Hiç istemezdim ama kusura bakmayın bu karşılaştırmayı yapmak zorunda kaldım. İşte, Galatasaray bu yüzden hedefe yürüyor..
Ya Fener?
Şimdilik nal topluyor.

‘Hibe’nin şartı olur mu?
Yıldırım Demirören, Beşiktaş Kulübü Başkanlığı’nı bıraktı. Ve hemen ardından tek aday olarak girdiği Futbol Federasyonu seçimlerinden zaferle çıktı. Kutlarız. Başkanlığını bırakırken, alacağı olan parayı - ki tas tamamına 103 milyon lira - “Beşiktaş’a hibe ediyorum “dedi.. Arkasından ekledi; “Ancak, benden sonra gelecek başkanlar da harcayacakları paraları kulübe hibe edecekler.” Diyelim etmediler. O zaman ne olacak? Yıldırım Demirören parasını isteyecek mi? Aklıma takıldı.
Konuştuğum çoğu kişi “hibe şartlı olur mu?” diyor. “Hibenin karşılığı bağıştır” yorumunu yapıyor..
O halde zaten mali yönden çıkmazda olan Beşiktaş’ı daha zor günlerin beklediği gün gibi ortada. Beşiktaş’ın ağır topları Murat Aksu, Fikret Orman ateş püskürüyor. Kısacası çoğunluk barut fıçısı.
Bekleyelim görelim. Ama ortadaki tablo hiç iç açıcı değil. Ancaaak; Beşiktaş’tan kaçtı diyenlere şunu hatırlatmak da görevimiz; Kartal’ın galibiyetinde ve yenilgisinde “yeter Demirören yeter“ diye bağıran seyirciler -tabii hepsi değil- Demirören federasyon başkanlığına aday olunca hem de Braga maçında “Demirören güle güle. Şimdi düşünsün Türkiye. Kurtulduk“ şeklinde tempo tuttular. Küfürden kulübe 970 bin lira ceza geldi. Üç maç seyircisiz oynamak futbolcuların moralini bozdu. Öyle veya böyle. Hibe edecek veya etmeyecek Demirören’in Beşiktaş’dan gidişinin bunlarla ilgisi var mı, yok mu bu da ayrıca irdelenecek bir konu..

Keşke Aksu ve Güreli de olsaydı...
Yıldırım Demirören 229 delegeden 221’inin oyunu aldı. Yönetim kurulunda eski federasyondan da üyeler var. Doğru mu, değil mi en iyisini kendisi bilir. Fakat, Galatasaray ve Bursaspor ile bazı kulüplerin de desteklediği karşısına rakip olarak çıkan ve sonra adaylıktan çekilen Ata Aksu ile Aydınlar federasyonunun flaş ismi Hüsnü Güreli de yönetiminde olsaydı daha güçlü olurdu gibime geliyor. “Yıldırım Demirören başarılı olur mu, olmaz mı?” tartışmaları koltuğa oturmadan başladı.
Demirören iddialı. UEFA‘yı “şike” konusunda ikna edeceğine inanıyor. Beşiktaş’ta dört yıl yöneticilik, sekiz yıl da başkanlık yapan Yıldırım Demirören’in herhalde bir bildiği olmalı. Yoksa bu yükün altına girmezdi diye düşünüyorum..

Avcı’ya bravo
Abdullah Avcı, Slovakya ile yapılacak hazırlık maçının kadrosunu ilan edince ”helal olsun” dedim... Ve de O’nun Türk Milli Takımı’nda reform yapacağına yürekten inandım. Takımı seçerken şöhrete değil, form durumuna bakmış bu biiir.. Gençliği ön plana almış bu ikiii.. “Emre neden yok. Volkan niye çağrılmadı. Hamit Real’de oynuyor, milli takıma davet edilmiyor. Egemen alınmaz mı?” şeklinde yapılacak tenkitlere kulaklarını tıkaması şart.. Doğru yoldasın hocam.. Devam..

29 Şubat 2012, Çarşamba 11:00
YAZININ DEVAMI