‘’Karışık Pizza!‘’
Prandelli her öğünde karışık pizzadan farksız, bir kadro çeşitlemesi sürüyor gözler önüne. Vazgeçemediği bir çeşit de var elbette, Sneijder ve Burak'ı tek-tek ortalığa salmak, ille de yanlız bırakmak! 'Orta alan elemanlarının Melo dışında zaten ne oyuna, ne de Galatasaray'a umulan faydası zerre yok' desem inanın abartmış olmam. Henüz 3. dakikada kazanılan golde, Selçuk'un yegane katkısı korneri atması ve Chedjou'nun kafası 0-1. Erken golle Galatasaray'ın iyi oynayacağını, tempo yaparak hakim olabileceğini düşünürsünüz değil mi? Ne gezer. Burak ve Sneijder arkada da 4'ü bir yerde mübarekler! Melo dışında ne ileri ne geri iş yaptıkları, takıma yaradıkları yok. Karabük çok daha doğru oynadı ve pozisyon da buldu.
Hakan Özmert'in net iki şanssızlığı, Burak'ın net 2 kaçırdığı var. Kral güçlü değil, konsantrasyonu arızalı, akordu bozuk... Selçuk'la aynı telden çalıyor ve hatalı notaları tıngırdatmakta birlikte inat ediyorlar! Yarıya da forvette tek tek ısrarıyla çıkan Prandelli Emre'nin kafasından golü yedi 1-1. Sormak lazım Emre'yi kontrol etmek kimin göreviydi? Fizan için bas bas bağıran ama kendi riyasetinde olması gereken kaleyi kaybetmiş olduğundan habersiz, başbakan profilinden farksız bir Prandelli portresi!Sinyor'a 67'de ya biri hatırlattı, ya da kendi uyandı ve Umut'u oyuna aldı. Umut 71'de golü attı 1-2.
Gol sonrası Galatasaray'ın daha doğru pas yaptığını hele hele geri paslarda büyük isabet yakaladığını söylemeliyim! 86'da Burak yine uygun ortamda gitti ama dermanı yeterli değildi, gol bölgesinden kaçtıkça kaçası geldi sanki! Karabük gecesi 3 puan sevinciyle bitti ama sormak gerek 'bu futbol acaba kimi tatmin etti?'
‘’Sabri'nin sabrı!‘’
Başkan Yarsuvat “Biz TFF ile güreşmeyeceğiz” dedi. Ben de mırıldandım kendi kendime, bomboş tribünleri görünce “Güreşseydiniz keşke” diye. Arena’ya belki çok daha büyük teveccüh olurdu! Dev futbol bütçelerine rağmen doldurulamayan tribünler, dev pehlivanların eşsiz kafa-kolları ve karşılıklı ayak oyunlarıyla doldurulurdu!
Prandelli aynı kadroyla oynamayı asla beceremeyecek belli oldu. Bir kadroyla bu kadar da oynanıp koskoca Galatasaray legodan beter hale getirilir mi be birader! Kadroyu sayabilecek babayiğit bulmak mümkün değil, üst üste iki maç oynayan bir futbolcu da görebilen var mı Muslera dışında!
Ofsayt kokan gol
Galatasaray’ın en büyük şansı Kasımpaşa’nın bildiğimiz futbol değerlerini ortaya koyamamasıydı. Ona rağmen Adem’le öne geçen taraf oldu. Dong-ding-Adem ve Muslera başlangıçlı topla 0-1 önde Kasımpaşa. Büyük’ün usta golü esnasında da otel parası vermeden ayakta uyuyan bitik orta alan ve savunma göbeği! Sabri’den başka gözümü gönlümü dolduran kimse yok harbi! Diğerleri ya Çin malı ya da merdiven altı imitasyon imalatı... Hemen her sporcunun ille de örnek alması gereken de Sabri’nin sabrı!
İkinci yarı yerinde değişiklikler ve Burak’ın buram buram ofsayt kokan golü geldi: 1-1. Sneijder ve Umut’un katkıları başladı sonra. Sabri’nin mükemmel korneri ve galibiyetin de Umut’la 3 puanlık umut verişi: 2-1. Kötü oynayan Galatasaray Arena’da kazandı ama dermansız futbolcu prototipleriyle hiç kimsenin gözünü boyayamadı!
Galatasaray’ın alması gereken çok yol ve kendine gelmesi olmazsa olmaz şart olan futbolcuları var... Galatasaraylılar’ın da 4. yıldız umutları elbette... Bekle!
‘’Huzura doğru...‘’
Aslan’ın bu sezonu her platformda, ebedi huzura koşmakta! Hani diyor ya reklamda ‘sen benim düşmanım mısın yoksa kayınçom musun?’ Aysal da sormalı her işine koşan yarenine ‘sen benim danışmanım mısın, yoksa Galatasaray’ın düşmanı mısın?’ Her transferde yüzde 10’lar, ‘Made in İtaly outlet’ futbolcular, olmayacak adamlara milyon Euro’lar ve huzur içinde ayrılıklar. En az 400 milyonun heba edildiği yerde, huzur olmaz. muzur olur muzur! Liselilerin derin abisi Yarsuvat ve ekibine sesleniyorum: ‘Galatasaray’ın alnının akı helal parasını har vurup harman savuran, komisyonlarla kasasını boşaltan, malını mülkünü, geleceğini ipotek eden her kimse, o mendeburları ortaya çıkarmaz, cezai müeyyide uygulatmazsanız; Allah sizi de nasıl bilirse öyle yapsın. Avcı’nın sağlıklı, haddini bilen, disiplinli ekibinin karşısında, bitik ve göçük Aslan! Uğur ve Ferhat, Galatasaray son 14 yılda nasıl yönetilmiş, belgesidir. Neredeyse kulüp kurulacak paraya alınan 2 Es Es’liyi Aslan yuvasından yetişen iki genç yerle bir etti. Yalçın da heba edilen adam seslenişinin bir farklı biçimi! Avcı’yı ne siz sorun, ne de ben söyleyeyim. Rantlar, çıkarlar, bağlantılar, komisyonlar, ilişkiler, yanlış tercihler ve işte Galatasaray değil, birilerine ÇIKARSARAY! Bu arada Başakşehir’i analiz(!) eden Prandelli yardımcısı kimse bilgisini seveyim. Selçuk’un bandanasını düzeltmeye uğraşmaktan topa bakamadığı yerde, yenilen 4 gol az bile. İki bek yok, orta saha hiç yok. Melo sakatlandığında yerine kimin girmesi gerektiğini düşünebilecek akıl İtalyan’da zaten yok. Ruh yok, inanç yok, güç yok, organizasyon
yok, Aysal kafayı taktı diye kaptan Sabri yok, yok oğlu yok. Ama Galatasaray’ın sırtından haybeye zengin olan çok!
‘’Müshil tedavisi!‘’
İlk devrede izlediğim Prandelli yanlış ilaç kullanan hastanın tipik göstergesiydi! İkinci devre ulemalarca sanırım 'nişadır' tavsiye edildi ve Galatasaray çok fark etti. Gerçekten etkisiz, cesaretsiz, hamlesiz altına kaçırmaktan korkan ishalliden farksız bir Sarı-Kırmızı yapı vardı sahada. Hele hele orta saha, alayınız Sneijder ve Melo hariç DAKKA'da yaşayasınız inşallah! İlk devrede iki taraftan da penaltıya yatan, rakip için kart arayan çok oldu ama Çakır olanları 'makul delil' saymadı ve Aysal'ı yanılttı! Aysal TFF'nin mobese kameralarını tv zannedip konuşmamalı! Fenerbahçe'nin rahatça girip, rahatça atamadığı gol pozisyonlarını hapşırmadan ve zerre kıpırdamadan izleyen Prandelli kulübede sanki maestro değil de acemi bir müzik hocasını izletti. Muslera da, İtalyan da ilk devre kaçırmadı Allah'tan. Koskoca 45 dakika bir doğru tuşa da basılmaz mı? Folofoş orta alan ikinci yarı daha etkili. Bu vaziyet önce Fenerbahçe kalesine tehlike getirdi. Ardından da Dzemaili'nin sırtında Şükür'ü kıskanıp taban izini çıkartmaya uğraşan, Alves'i götürdü! Sonra Sneijder 87'de çıktı ortaya ve öyle 2 gol attı ki! Volkan'ı bir sağından, bir de solundan kalesiyle beraber yerle bir değil, iki etti. Maç sonu Alper şeref sayısını Hasan'ın dışarıdan ithal bir topuyla kazandı ve derbi 2-1, Galatasaray, Aysal ve Prandelli adına tertemiz, fevkaladenin fevkinde bitti.
‘’Çözülüm rezaleti!‘’
Dün gecenin Letonya ayağında; ‘bu 90 dakika çözülüm rezaleti sahnesi olmasın sakın’ gerginliği sarmıştı resmen hepimizin bedenlerini. İlk 45 dakikada pozisyonlar bulduk bol miktarda ama gole tahvil edemedik. Çünkü topu filelerle buluşturmaya konsantre değildik, şut atmayı beceremedik. Rakibi eksiltemedik, doğru düzgün pas yapısı ve taktik planlamayla değil üstün körü yüklendik ve devreyi ancak berabere bitirebildik. Futbolu az biraz bilen, doğru taktik üreten ve yarım pozisyondan dahi gol çıkarabilen bir rakiple karşı karşıya olsaydık acaba ne olurdu halimiz bilemem! İlk yarının sonlarında oyuna dahil olan Bilal Kısa 47. dakikada şahane bir gol vuruşu yaptı ve öne geçtik. ‘İşte gol dediğin böyle atılır’ diye sevinmeye vakit bile bulamadık ve bence o ana kadar oyunun en faydalı oyuncusu olarak tanımlamam gereken Ozan’ın neden olduğu penaltıyla üzüldük. 54. dakikada Sabala vaziyeti 1-1’e getirdi. Bu gol Letonya’nın ilk attığı goldü grubumuzda. Adem oyuna girdi ve karşılıklı gidip gelmelerle denk vaziyet devam etti, gitti. Ay-Yıldızlı futbolcuların sorumluluk almaktan kaçındıkları bir tuhaf geceyi izlemek zorunda kaldım. Gayretli olamadık, çabuk hiç olamadık, pozisyonlara biz tribünden baktık, yıldızlarımız (!) da sahanın içinden ve kafamızda yepyeni bahaneler planladık! İskoç hakem yetersizdi, saha kaygandı, rakip lüzumundan fazla sertti, rahat rahat çalım atmamıza ve şut çekmemize de izin vermedi. Önümüze bakacağız! Önünüze bakmayın, biraz da gerçeklere bakın üleyn... 1-1 Türk futbolu batağa gidiyor ama endişelenmeyin! O kadar çok şey batağa doğru gidiyor ki, ayak topu için üzülmemize pek vaktimiz olmayacak sanki!
‘’Erken doğumu bekliyoruz!‘’
Galatasaray'ın başına gelebilecek olası kazaları, Ağustos başında yazmıştım Fanatik'te. Yani eylüdeki 'mart karı' henüz yağmadan önce. Neyi işaret ettiysem o yani!
Şişirilen harcamalar, cebi doldurulan beslemeler, mektepliler, mektepsizler, başkan ihtiyaçlarını görenler, 600 bin lira götüren bayan avukatlar, kiralık arabalar, outlet kıvamında transferler, saçılan paralar ve başrolde de Ünal Aysal'la hep aynı cast var. Tarihinin en yüksek ekonomik girdisini sağlayan Galatasaray Kulübü ve 'sadece 10 milyon dolar borçlandık' diyen muhterem başkanı! Sayın Aysal milyonlarca dolar geliri, nerelere savurdunuz söylesene?
Başkaniçe kimi arıyor?
Anderlecht müsabakası esnasında Başkaniçe Fani locaları dolaşıyor ve fellik fellik başkanın kadim bir dostunu arıyormuş! Durumu ilettiler ve ben de 'telaş etmeyiniz lütfen, başarılı (!) transfer çalışmaları dillere destan kadim dostu kutlamak için arıyordur başkaniçe Fani' dedim! Transfer bu! Bazen sizi çok mutlu edebilir ama bazen de ' vre bu nasıl iş ?' de dedirtir. Fani'nin kadim dostu şiddetle araması, 'bu nasıl iş üleyn?' faslındanmış, birileri transfer ustasını son anda kaçırmış!
Süren sebebini biliyor
Faruk Süren işaret etti geçenlerde 'Aysal'ın gitmesinde gizli bir sebep var' gibi bir şeyler... Şimdi sayın Süren, Aysal'ın neden araziye uyma veya denizde batma sürecinde olduğunu bilmez misin sen? Şu TFF'deki mesele olmasın sakın! Hani şu harcanan ama girdisi olmayan para! Başkan acilen 40 milyonluk bir giriş sağlayacak ama banka kredisi veya kendi cebinden olmayacak, ille de bir sponsor bulunacak, resmiyet kazandırılacak aksi halde saray külliyen yanacak! Ya da şu ALTIN HİSSELER meselesi mi yoksa? Öyle ya Altın hisseler için birileri amansızca uğraşıyor ve kulübün işini galiba tamamen bitirmeye çabalıyor!
Prematüre bebek olacak
Neyse, gelelim seçime, bakalım vaziyetlere! Aziz Yıldırım'ın avukatı Yarsuvat'ın listesindeymiş! Hayırlı uğurlu kademli olsun, inşallah başarılı olurlar ve el birliğiyle Aziz Yıldırım'ın derdine derman olurlar. Aslında Yarsuvat da iyi hukukçudur ha! Altaylı ve jöleli gibi eşsiz değerler çıkaran camia son ürün saray cücesinden itibaren yenilerine de gebe... Sabredin ve erken doğumu bekleyin, kocamış prematüre bebek (!) nasıl olacak bakalım!
‘’Spagetti kowboy...‘’
İtalyan spagetti kowboy westernler vardı gençliğimizde. Birbirini öldürmeye doyamazdı ahali ve musallaya gidenin yerine de vagonla yenisi gelirdi! Prandelli de o westernleri çok izlemiş belli! Üst üste 2 sefer aynı ekibin sahne aldığına rastlayan var mı? Hadi değişiklik yaptın tamam ama, hiç olmazsa adamları esas mevkilerinde oynatsana Carlo Ponti!!! Şeyyyy Prandelli! Sophia Loren’den Aliye Rona, Melo’dan da son adam olmaz ki!
Welbeck’in karşısında oynayan ve arkasından koşuşan 3 numaralı oyuncuyu uzun süre bizim Demircan zannettim ve Prandelli Ciğer’i keşke orta sahada oynatsaydı. Kesinlikle daha verimli olur, hiç olmazsa arkasında kademe bulunur diye de düşünmüştüm! Dün gece de yine farklı bir spagetti menusu vardı sahada yine. İlk yarı iki tarafın da harıl harıl gol aradığı pozisyonlar sonuç vermedi. Yasin, Olcan, Necati pozisyon buldu gol bulamadı.
Bu durumda beceriksizlik nosyonunun ön planda olduğunu belirteyim! Hele hele Yasin’in Gökhan’a isabet ettirdiği pozisyon evlere şenlikti. Sonra Erciyes üstünlüğü ve Muslera gibi adamın çileden çıkması dahi var 40 ve 45 arasında. İkinci yarı aynı iklimde başladı fakat Erciyes stoperlerinin ne yapacağını kim tahmin edebilirdi! Duran top arızalarını artık sağır sultanın dahi duyduğu Erciyesspor, yine aynı kalemden 2 gol yedi!
52. dakikada soldan gelen topta 2 Erciyesli kale alanında Burak’ı bomboş bırakıp gidince Galatasaray’ın golü geldi 0-1. Oyun boyunca olumlu işlerine pek rastlamadığım Sneijder, 68’de serbest vuruştan durumu 0-2 yaptı ve sonra yine yattı!
Bu arada Erciyes Caner’le bir gol buldu ve oyun 1-2’ye bağlandı. Demirören’in tribünleri, Aysal’ın da Galatasaray ruhunu külliyen boşalttığının iyice belgelendiği gecede kazanılan 3 puan kimseyi kandırmasın... Tartışılması ve konuşulması gereken çok konu var!!!
‘’Kara şanzuman GMC‘’
Rakip otomatik vitesi ve tamamen organize aktarma organlarıyla şahane, bizim GMC ise kara şanzumanı ve çağdaşlıktan uzak senkromeçsiz yapısıyla yerlerde!
Şu şekilde de anlatılabilir vaziyet. 20 yaş ortalamasıyla gelen ve futbol acemisi zannedilen Belçikalı'lar fakülte sonrası doktora standartlarında, bizimkiler de 4+4+4, anaokulu veya imam hatip arayışında. Anaokulu ve ilk mektep arasında bocalayan, üstelik doğru adresi asla bulamayanlarla, AB standartlarını yakalamış, korkunç farkı sahneye koyan bir gösteri vardı dün gece Galatasaray Arena'sında...
Koskoca ilk yarıda rakibini çözemeyen bir İtalyan'ı da, dehşet içinde izlemek zorunda kaldı Türkiye! Arnavut hoca kenarlara koyduğu çabuk adamlarla GMC'nin her tarafını hallaç pamuğu gibi attı ve Prandelli sadece baktı. İlk devre Anderlecht 3 gol atıp içeri girmediyse bu iş tamamen yüce Rabbin GMC'ye acımasıdır.
İkinci yarı bir şeylerin düzelebileceğini uman Galatasaraylılar, harbiden kahroldular. Praet savunmayı ip gibi dizdi ve vurdu. Galatasaray savunmasının ayakta uyuyup otel parası vermemesi neticesi, top direğin dibinden ağlara gitti 0-1. Sonra Chedjou 90. dakikada adeta zorla Burak'a attırdı ve gece 1-1 sonuçlandı.
Palavradan, kavgadan vazgeçip futbolumuzdaki çirkinlikleri, ayıpları elbette kayıpları görmemiz gerek. Futbol dünyamız çulsuz muhterislerin yol bulduğu bir platform olmaktan ya kurtulacak ya da kurtulacak. Başka çaremiz yok!