‘’Yeni stat dolar mı?‘’
Trabzonspor yazıyoruz ya, Bordo-Mavililer’in maçını izleyen soruyor; “Stat neden boş?”
Cevapla cevaplayabilirsen. Evinde, orada-burada maç izleyenlerin sayısının Avni Aker’e gelenlerden fazla olduğunu bilerek önce kendime soruyorum, “Neden?” diye!
Üstelik takım bu sezon kendi sahasında oldukça iyi bir seri yakalamışken...
Üstelik Trabzonlular kendini anlatırken, “Bizim sokağımızda başka takım taraftarı olmaz” diye övünürken...
Üstelik bilet fiyatları artık evde maç izlerken yenilen çekirdek-içecek fiyatından bile aşağı çekilmişken...
Üstelik kalitesi sahaya yansımamış olsa da son dönemlerin en popüler takımı kurulmuşken...
Üstelik ve belki de en önemlisi, Avni Aker Stadı son sezonuna girmiş, bir tarihin sonuna yaklaşılmış, her maç bir anı halini almışken...
İnsanlar neden maça gitmez! 2010-2011 sezonu ve devamında yaşananlar kentin hevesini kaçırdı şeklindeki bahane diğerlerine oranla hayli önde ama açıklamaya yeter mi tabloyu, hayır! Yüz değil, binlerce kişi ile anket yapılması gereken bir konu. Ve gelecek sezon Trabzonspor büyük olasılıkla yeni evine geçecek. İlk hevesle o stat dolar ama sürekli kılmak için yönetimlerin halka inmesi, bizim yapamadığımız anketi yapması, damarı yakalaması şart.
Yeni başkan, yeni tavır
Kulüplerin divan kurulları genellikle birbirini çok sık görmeyen eski arkadaşların sohbet-muhabbet ettiği oluşumlar halini almıştır futbol yapımızda. Ancak Trabzonspor’un yeni divan başkanı Ali Sürmen’in son tavrı, çarpmada 1 toplamada 0 olmayacağını gösterir nitelikte. Sümer’in düşüncesi: “Kulübün sorunları ve çözüm önerileri için 4 Nisan’da geniş katılımlı bir toplantı yapacağız” Trabzon’un gerçeği: Kulübün bırakın genel sorunlarını, oturup değişecek kapı kirişlerini bile tartışacak olsanız, şu an için bunu sağlıklı bir zeminde yapmak imkansız. Tarafların birbirine ne güveni ne de saygısı var. ‘Onlar-bizler’ durumundan ve kongre hareketliliğinden ötürü geniş katılım mutlaka olacaktır. Her şeye rağmen olsun, güzel bir adım. Taraf olmadan da camiaya seslenilebileceğini divan kurulunun, ihtiyar heyetinin önüne geçebileceğini gösterdi. Devam.
Özer Hurmacı&kütük!
Özer Hurmacı, alınmış FANATİK’in ‘İşi zor’ haberine. İçinde en ufak bir hakaret içermeyen, tespitler bulunan, tabloyu masaya yatıran habere. Birileri ‘iş başındaymış’ ona göre. Kim acaba! Onu da açıklasa da bilsek. Kimmiş elimizi tutan, rotamızı oraya buraya kıran. Bu sütunlarda hak ettiğinde manşet olmadın mı sen Özer kardeşim! Gol attın, asist yaptın, oynadın, oynatıldın da yazmadık mı! Eleştiri denen şeyin yaptığın işin ve işimizin bir parçası olduğunu anlamak için kaç yaşına girmen gerekiyor! Senin kütüğünü soran mı var da bize memleketini hatırlatıyorsun! İnsanı kütüğü değil, aklı, ayakları oynatır. Ayakların oynamadığında eline telefon alıp küçük laflarla büyük etki yaratma çaban kendinden başka kimseye zarar vermez. Ama sana göre mesele kütük işte!
Geçmiş olsun Tolga Zengin
Trabzon ve dolayısıyla Trabzonspor futbolunun en önemli ihraçlarından biri Tolga Zengin. Sadece yetenekleriyle değil, kişiliği, üslubu, sosyal sorumlulukları, futbol dışı dünyasıyla. Gelecekte büyüdüğü kulübün daha da büyümesinde yönetici olabilecek bir kimlik. Hayatı roman olur dediğimiz türden olaylarla dolu. Beşiktaş macerasına da kısa süreye çok şey sığdı. Tanımadan sevdiler, tanıdıkça hayran oldular, son dönemde kırdılar. Ama o büyüdüğü statta ıslıklanmaya alışmış biriydi, küsmedi, derbiyle geri geldi. Şanssızlık, yine sakatlandı. Geçmiş olsun kaptan diyor, her renge yayılan sevenlerinin dönüşünü dört gözle beklediğini hatırlatıyoruz.
Sosyal medya mesajları
Aslında iyi bir kriz yöneticisi değildir Ersun Yanal ama bu kez yaşadığı onca olaydan deneyim kazandığını gösterdi. Trabzonsporlu yöneticinin sosyal medyadan gönderdiği ‘ağır ve hedef gösteren’ mesajları için, “Biz medeni insanlarız. Ne konuşacaksak birebir konuşuruz” dedi ve özetledi. Vereceği en okkalı, ağır sözler içerecek, hatta hakaret sınıfına girecek cevaplardan bile etkili bir iş yaptı.
‘’Yüksek katılım kolay 3 puan‘’
Trabzonspor’un oyuncu kalitesi adına hiçbir rakibinden hiç geride olmadığını, istediği yerde bulunmamasının farklı sorunlardan kaynaklandığını hep söyledik. Oyuncu kalitesinin saha ve skora yansımasının yolu mücadele de etmekten geçiyor. Bordo-Mavililer dün önemli birçok eksiğine rağmen iyi mücadele etti, takım savunmasını uzun bir aradan sonra doğru dürüst yaptı, skoru lehine çevirmesine rağmen 90 dakika boyunca motivasyonunu korudu, yani takım oyununa yüksek katılım sağlandı ve rahat sayılabilecek bir galibiyet elde etti. İlk yarının ilk 5 dakikası dışında oyunun tamamına hakim olan Ersun Yanal’ın öğrencileri, kanatlardan hiçbir üretkenlik gösteremese de orta alanda iyi organize oldu ve Mehmet Ekici önderliğinde Cardozo’nun topla buluştuğu ilk pozisyonda golü buldu.
İkinci yarıda da tablonun çok fazla değiştiğini söylemek zor. Trabzonspor kulübesi 3 değişikliğini de sakatlıklar sebebiyle zorunluluktan yapmış olmasına karşın, ‘takım oyununu’ aksatmadığı için bu dezavantajı hissetmedi. Kadroda birçok ve öncelikli rakipleri olmasına rağmen formayı kelimenin tam anlamıyla söke söke alan ve hak ederek koruyan Deniz Yılmaz, attığı şık golle Fırtına’nın işine gelecekte çok yarayacağını göstermiş oldu. Trabzonspor’un genel gidişatına bakacak olursak bu tip iyi maçları daha önce de oynadığını, ancak istikrar konusunda bir gelişme yakalayamadığını görüyoruz. O nedenle de kadro ve oyun devamlılığı olmadan Bordo-Mavili oyuncular ve teknik heyet için çok umutlu konuşmak mümkün değil.
Bir garip durumdan da bahsetmeden geçmek olmaz. Tribünlerin eski kaptanı Tolga Zengin’e gösterdiği vefa ve İstanbul’a yolladığı destek mesajları ne kadar anlamlıysa, Avni Aker’deki boşluk o derece anlamsız. Bunun sebebini iyi-kötü futbol ve skordan, saha dışı kulis hareketliliklerine, oradan kötü havaya ve birçok noktaya bağlayabilirsiniz ama Trabzon gibi bir şehrin takımının bu kadar ilgisiz kalmasını kimseye anlatamazsınız.
‘’Hocam bu ne!‘’
Kötü sonuç. Ha 1-0, ha 2-0. Neresinden bakarsanız bakın kötü. Kötü olan sadece sonuç da değil, futbol. Üstelik bu takım geçen hafta Mersin gibi çok daha zor bir deplasmanda kazanmışken Trabzonspor’un hocası bir türlü bulamadı ne oynayacağını. Kazanan kadro bozulmaz kafası tamam ama kazandığın maça da bir bakmak lazım. Ersun Yanal, yani usta sınıfındaki antrenörümüz bu işleri çoktan çözdüğünü varsaydığımız isimlerden ama o da sınıfı pek geçemiyor! ‘Maç maç’ düşünmek gibi bir geleneğe ‘evet’ dersek bile Trabzonspor bu mantğın dışında oynuyor. Hatta oynayamıyor! İsme dayalı orta saha, dünyanın her büyük kulübünde var ama alternatif üretemeyen hoca! İlla sürpriz yumurtaya ihtiyaç varsa bu takımda Ekici hiç koşmasın, kovalamasın, beklesin. Frikik gelsin, atsın, Trabzonspor kazansın. Yok böyle bir dünya Trabzonsporlular için. Hami Mandıralı vardı eskiden, 40 metreden kaleyi gören! Şimdi dönse, ‘vururum’ dese, ‘atarım’ dese kimse onun golünü değil 3 puanı istiyor. Ersun hoca, iyi hoca, güzel hoca. Oyuncular seni sevecek hoca. Bazen bakacaksın yanlış oldu, değişeceksin hoca. Burada gelecek sezonun planı yapılıyor, şampiyonluk hayali kuruluyor, kompleks yapma hoca!
‘’Fobi-Hobi‘’
Derbi gölgesinde bir haftaydı ama Trabzonspor için Mersin deplasmanı Kadıköy’deki kapışma kadar değerliydi. Başakşehir ve Bursa’ya karşı ‘Burası benim’ demek için de, deplasman sıkıntısını yenmek
için de.
Meşhur bir laf vardır oyunu ‘domine’ etmek diye. Ama asıl önemlisi oyunun ‘dominant’ tarafı olmaktır. Domine edersiniz bazen ama ‘dominant’ olursanız genelde kazanırsınız. Ersun Yanal’ın takımının
özellikle deplasmanlarda böyle bir sorunu vardı. 1’i bulsa bile garip bir çekingenlik içine giriyor, ayakları geri gidiyordu. Sıradan olmayan Trabzonspor kadrosunun ‘fobi’ olarak konuşulan bu durumdan
kurtulması için acilen bu işten keyif alması, bulduğu skoru yükseltme adımlarını öne doğru atması lazımdı. Bu da oldu.
Mükemmel işler yaptı
İsim isim konuşmak 11 adamlı ve bu kadar maliyetli bir kadronun değerlendirmesi olamaz ama fark yaratanlar her alanda olduğu gibi Trabzonspor’un Mersin deplasmanında da vardı. Mehmet özellikle.
Saklanmadan, top alarak, öne oynayarak mükemmel işler yaptı. Biraz daha ceza sahasının içine sokulsa asıl o zaman büyük tehlike olacak. Fakat tahmin ediyorum ki, henüz kendisini o kadar derine sokacak, sonra da dönecek kadar güçlü görmediği için böyle oynuyor. Sefa da gecenin sürpriziydi ama o da oyunun ve kurgunun bir meyvesi. Trabzonspor böyle oynarsa Sefa gider başkası gelir, atar.
Özgüven açısından çok önemli
Önemli bir haftaydı. Şortluların takım elbiseli abilerin önünde koştuğu, iyi işler yaptığı bir hafta. Trabzonspor özelinde ise inanılmaz kazançlı bir hafta. Sadece 3 puan olarak özetlemek mümkün değil tabii
ki. Kabusundan, değerli bir rakibe karşı farklı galibiyetle uyanan Trabzonspor’un kazandığı özgüven çıktığı basamağın da, galibiyetin de çok ötesinde.
‘’Doğaçlama 3 puan‘’
Tam da söz vermiş ve tablodan duyguyu rahatsızlığı anlamışken oldu hepsi. Ersun Yanal hep bir rahatsızlıktan bahsediyor ama son hallerin Halilhodzic’ten hiçbir farkı yok. Vahid Hoca saha dışında belli ediyordu derdini Ersun hoca da içinde. Her takım zaman zaman doğaçlama oynar ama Trabzonspor’un sistemi bu olmuş durumda. Doğal olarak bu da artık işe yaramıyor. Hadi arada bir yaradı diyelim, o maçları da zaten forma ve ekstra işler yapan adamlar ve hatta Avni Aker’de oynuyarsa taraftarlar kazanıyor.
Bu kadroya bir hoca dokunuşu lazım diye uzun zamandır laf ettik ama ne Halilhodzic ne de Yanal beceremedi. Bu kadro çok iyi kadro ama takım olamadıktan sonra en fazla poster olursun o kadar! Baktığınızda Trabzonspor evinde kazanmaya devam etti ama zirveyle arasındakinin sadece puan farkı değil, oyun farkı olduğunu da ilan etti.
Ersun Yanal’ın bir an önce ama bir an önce bu ‘kadro’dan iyi bir ‘takım’ yapmasının zamanı geldi de geçiyor...
‘’Trabzonspor ve Beşiktaş‘’
Evet, turun favorisi Napoli’ydi. Tıpkı geçen sene Juventus’un olduğu gibi. Ancak unutmadan hatırlamakta, hatırlatmakta fayda var, geçen sezon Trabzonspor tura veda ederken, ‘Olabilirdi aslında’ izlerini bırakmıştı. Fakat bu kez akılda kalan tek şey, ’40 kez oynansa olmaz’ tadındaydı. İki maçın toplam skoru mahcup edecek türden. Trabzonspor ile Napoli arasında bu kadar fark var mı, yok. Ama iş ‘kadro’ meselesinden ‘takım’ meselesine geçince fark orada kendini gösteriyor. Trabzonspor bir türlü ‘kadro’ aşamasından ‘takım’ aşamasına geçemiyor. Evet, sakatlıklar, milli mazeretler, cezalar var diyebilirsiniz ama bunların futbolun içinde yeri yok mu! Bir tek Trabzonspor’un başına mı geliyor?
Ersun Yanal’ın artık bir an önce herkesin yapabileceği tespitleri bir kenara bırakıp bu kadrodan takım yapması lazım. İyi aşçı mutfaktaki eksikleri, bozuk malzemeyi saymaz, çıkar küçük dokunuşlar kadar sürprizler yapar. Ersun Yanal hâlâ sürpriz yapmadı ya da yapamadı. Artık tek kulvar var ve tek işi var. O işi de iyi yapmak zorunda ya da... Ve Beşiktaş. Önce İngiltere’de, dün de İstanbul’da Trabzonsporlu oyuncular ve teknik heyet ne yapamadıysa yaptılar. Doğru rotasyonla, akıllı ve hepsinden de önemlisi sabırlı-inançlı oynadılar. Küsmediler, çok önemli bir işe imza attılar. Trabzonsporlu futbolcular kaçırdıkları Beşiktaş maçlarını izlemeli ve kendileri adına ‘sorun nerede!’ mevzusuna yanıt bulmalı.
‘’Harlem'e hoca gerekmez ki!‘’
“Kötü bile değil, çok kötü oynadık.”
“Deplasman sıkıntısını çözmek lazım.”
“İki takım da düşük tempoda oynadı, farklı olmalıydı.”
“Bu futbol bizim oynamak istediğimiz oyun değil.”
“İdeal kadromuz bu değil ama çözmek zorundayız.”
Alt alta topladığımızda bunlar ‘biz’ kısımlarını ‘çözmeli’, ‘oynamalı’ olarak değiştirirsek benim yazı konum. Ama bizlerle birlikte olunca Ersun Yanal’ın konuşmalarının kısa özetleri.
Yani Cem abinin (Dizdar) efsane ‘Fatih Terim’ yazısı gibi. Orada özetle, “Ya arkadaş, bin yıldır içindesin, neyin tespiti” diyordu Cem abi. Aynı vaka. Ersun Hoca bir gazetede yazı yazsa ya da herhangi bir TV’de program yapsa bunları söylerdi. Trabzonspor kötü oynadı, deplasman sıkıntısı var, temposu düşük, idealden uzak...
E o zaman Halilhodzic’e sorduklarımız Ersun Yanal’ın da karşısına kocaman bir soru işareti olarak çıkmaz mı?
Trabzonspor’un sitesine girin, bakın. Son yılların en iyileri orada yok mu, var.
E o zaman. Hep söylüyoruz, bu 18 ya da 25 her neyse... Şu an için kağıt üzerinde ‘kadro’ sadece. Fakat bu takımın böyle ‘Harlem’ tarzı bir yapı değil, bu iyi oyuncuların ‘takım’ olması için iyi bir teknik direktöre, hocaya, neyse adı ona ihtiyacı var. Yoksa bu kadro ‘Harlem’ olur, onun da hocaya ihtiyacı yok.
Şehrin isteği ve gerçeği
Trabzonspor kenti ne istediğini bir kez daha gösterdi, Napoli maçında. Doldu, taştı Avni Aker.
Neden?
Sadece biletin ucuzluğundan, olası son Avrupa turundan mı?
Hayır. Napoli’deki kadar yıldız Süper Lig’de de var. Gitseler onlara giderlerdi.
Ama Trabzonspor ve Trabzon refleksi yine kendini gösterdi, “Biz bu kentin iyi temsil edilmesini, masaya yumruk vurmasını, davasının arkasında durmasını istiyoruz” dedi. Bu aslında Başkan İbrahim Hacıosmanoğlu’nun da seçilmesinde en önemli etkendi ve kent resmen, “Biz bu tonu istiyoruz, biz davada şekil değiştirmek istiyoruz” demişti.
Özetle Trabzonspor’un maçlarının dolmasının yolu bu olmamalı ama kimsenin ‘empati’ yapmadığı, herkesin fütursuzca davrandığı bir ortamda bu sese de ‘sen sus’ demek mümkün ve adil değil.
Birader!
Ersun hoca, Ege’de doğdu, yaşadı, canlandı, İstanbul’da hayatı katlandı.
Kimse onun kariyerine falan bir şey demiyor. Ancak.
Ersun hocanın herkese ayar veren, düzenlemeye çalışan tavrı Trabzonspor gibi ‘vitrin’ ihtiyacı olan bir kulüpte pek durmuyor.
Röportaj yasak! Niye? Takımın motivasyonu.
Sizinle konuşalım, yasak! Niye? Kendi motivasyonu.
Tüm Trabzonspor medyası adına sorum: Hocam motivasyon hiç bozulmuyor ama sence her şey iyi gidiyor mu?
‘’Mazereti yok‘’
Napoli mahcubiyetine Bursa’nın puan kaybı eklenince Trabzon için Kasımpaşa maçı yine ekstra değer kazandı, çünkü 4. basamak kazanılacaktı. Ancak kağıt üzerindeki iyi ‘kadro’ kağıt üzerindeki bu değerin pek farkında değil gibiydi. Bu formuyla neden oynatıldığı koskoca bir soru işareti Aytaç, kendi futbol karakterinden uzak, saklanarak 45 dakika geçiren bir Erkan, soldan 1 kere bile gelemeyen İshak. Bunlar vasat altı olanlar ama yanlış anlamayın diğerleri de vasat üstü değil, sadece vasattı.
Erkan yerine Adem’i alsalardı...
O Erkan ve Aytaç’a karşılık Paşa’dan Adem Büyük’ü Trabzonspor’da düşünseniz skorun değişmesi 45’teki Ekici’nin nefis frikiğine kalmazdı. Kötü Fırtına’ya karşı Kasımpaşa’nın prangası vardı, uzun zamandır istediği sonuçları alamamanın getirdiği özgüven kaybı açıktı. İkinci yarıda da çok şey değişmedi, Paşa’nın yıldızı Adem, Trabzon’u tek başına sallarken, Bordo-Mavililer’in rakibi bekleyen stratejisi bu kez Cardozo’yu taca çıkardı. Oyun rakip sahada ve özellikle de kenarlardan oynanmıyorsa Cardozo toplamada 0, çarpmada 1 demektir. İlk yarıda 2 kez yaptılar, 2 fırsat yakaladılar, sonrası bir hiç. Bu beklemeli, oyun ise Yusuflu, Warisli kadronun işi. Trabzon, gol için biraz daha alan bırakan Paşa’nın üzerine gidip 2’yi bulmak yerine anlamsız orta alan eğlencesine başlayınca, işin rengi değişti.
Ekici nefis bir gol atmıştı ama oyunun hakkı değildi. Kader bu ya nefis bir gol bulan Trabzon çok şanssız bir golü çıkmayacak bir dakikada yedi. Normal mi, normal. Hak mı, hak. Ancak şu bir gerçek ki, eğer böyle oynayacaksa, bu kadar alternatifsizlikten uzak kalacaksa Trabzon’un o kadar üst düzey bir kadroya hiç ihtiyacı yok. Bu oyun sıradanlaştırıyor.