Arama

Popüler aramalar

‘’Anlatılmaz yaşanır‘’

Saha içiyle, kulübesiyle, tribünüyle öyle bir maça tanık olduk ki, ‘uzun süre hafızalardan çıkmaz’ tabiri ilk kez bu kadar yerinde olur. Anlatmak zor gerçekten de ama biraz örneklerle işi kolaylaştırmakta fayda var.

İlk yarısı Trabzonspor’un kaybettiği Karabük maçına fazlasıyla benziyordu. Sistem aynı kalmış, ideal kadro bu kez yoğunluğun getirdiği yorgunluk gerekçesiyle bozulmuştu. Ancak her şey o kadar ters ilerledi ki Fırtına için, 20. dakikada skor 2-0’ı gördü, özgüven dip yaptı. Karabük maçındaki gibi günün sakarı da aynıydı. Zeki Yavru için bir dramatik gün daha yani. O güne göre tek değişen Avni Aker’deki tahammülsüz ortamdı.

İkinci yarıda ise Mersin maçı gibiydi. Her şey değişmişti Trabzon adına. Sistem, roller, tribünler. Ailesinden birisi kulüp satın alsa dahi sol bekte oynaması mucize Zeki Yavru’yu en azından idare edebileceği sağa çeken Halilhodzic, Constant’ı da Milan günlerine, yani sol beke döndürdü. Bosingwa önde kesici ve top dağıtıcısı, Özer oyun kurucuydu artık. Ve derlenip toparlanmıştı biraz daha ortam. Trabzon hemen 2-1’i, Antep ondan da çabuk 3-1’i bulduğunda bu kapışmanın süreceğini anladık. Sonra 3-2, 4-2... Ve Halilhodzic’ten hamleler. Waris ve Cardozo. Tribünlerin destek veren yeni profili sorumluluk alan Bordo-Mavili oyuncu sayısını yükseltti. Ve 4-3, 4-4. Her mevkinin ideali varken elinde olmayacak riskler almak, denemeler yapmak Halilhodzic’e ve Trabzonspor’a büyük bir bedel ödetebilirdi. Fakat deneyim biraz da böyle bir şey. Hatada ısrar yerine vazgeçmeyi, aklın yolunu görmeyi çabuklaştırıyor.

Gecenin tek kötüsünü yine tıpkı Karabük’teki gibi Zeki ilan etmek olmaz, mutlaka Mustafa ve Belkalem ikilisinin de bu maçı bir daha bir daha izlemesi şart. Dün itibariyle Özer formayı söke söke almıştır, Cardozo’nun eğer bir kırığı yoksa, çıkıkla bile oynaması gerektiği anlaşılmıştır, sanırım tribünler de köstek değil destek olunca bu takıma nasıl hayat verdiğini ikinci yarıda anlamıştır.

27 Ekim 2014, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Trabzonspor oyuna girdi‘’

Ancak sadece 11 ası ve yan unsurlarıyla da sınırlı değil. Profesyonelleri, sağlık ekibi, teknik kadrosu, yönetimi... Yani ben 11 tane çok iyi, 7-8 tane de onlara yakın ayarda futbolcu aldım, teknik direktörüm de işin bilimine, yanındakiler de sosyolojisine hakim demekle bu iş pek dönmez. Döndürmek için sadece 11’in değil, tüm ekibin ‘takım’ olması lazım bu ‘oyunda’ başarılı olabilmek için. İşte tam da bundan dolayı Trabzonspor’un zamana birçok rakibinden fazla ihtiyacı vardı. Saha içinde olduğu kadar saha dışında da anlaşmaya, paylaşmaya, konuşmaya... Oldu mu yani 2 galibiyetle diyeceksiniz, tabi ki hayır ama şu var ki, gördüğümüz kadarıyla sezon başına oranla ciddi mesafe alınmış durumda. Vahid Hoca inatlarından, oyuncular durgunluklarından, taraftar yavaş yavaş küskünlüğünden vazgeçmeye başladı. Mersin maçı bir başlangıçtı, dün geceki Lokeren karşılaşması bu işi iyice yukarılara taşıdı. Ne dersek diyelim, futbol kağıt üzerinde oynanmıyor diyoruz ama kağıtta yazan puan olunca işin rengini, kimyasını değiştiriyor. O nedenle projeniz ve niyetiniz ne kadar iyi olursa olsun eğer puanlar bunu desteklemiyorsa o zaman işiniz zor. Trabzonspor bu işin skor kısmını da çözmeye başladı. Mersin ve Lokeren karşılaşmalarında oyunun hakimi, yönlendiricisiydi. Yani iyi oynayarak, hak ederek kazandı. Fakat şunu da unutmamak lazım ki büyük hedeflere koşan büyük sıfatlı takımların kötü oynarken de bazen kazanması lazım. Tıpkı Kasımpaşa ve Başakşehir maçlarında olduğu gibi.
Gecenin özeti, Trabzonspor gruptan çıkma adına büyük iş yaptı, grubun en iyisi olduğunu kanıtladı. Şimdi iş lige dönmek, ligde de kazanmak için aynı direnci göstermek.

24 Ekim 2014, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ne gerek var!‘’

Kendisini daha çok kısa bir süre öncesine kadar ‘dünyanın en iyi 5 teknik direktöründen biri’ olarak konumlandıran Vahid Halilhodzic’in bu tavrını anlamak, anlatmak çok zor. Ne gerek vardı tam takımı futbola odaklanmış, iyi futboluna iyi karşılık almışken. Üstelik bu, “Seni kim istedi?” soruları şimdinin değil, sezon başının konusuyken. Sen iyi bir antrenörsün, mesleğine saygına saygımız var ama bırak seni biz övelim hocam. Sana gitmiyor böyle tavırlar. Yaşım sana tavsiyeye pek müsait değil belki ama Trabzonspor projesi tutar, 2 yıl içinde bu takım şampiyon olursa o zaman çok daha fazla mesaj alırsın, sanki sadece oraya odaklanmalısın.

23 Ekim 2014, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’İte kaka değil oynaya oynaya‘’

Bunun en önemli göstergesi de Mersin maçı oldu. Oyun içinde çok fazla kırılma anı yaşandı, maç geldi, gider gibi oldu, sonra tekrar fark bulundu... Tüm bunlar olurken Bordo- Mavililer, ilk kez 'seçme takımı' gibi değil, gerçek bir takım gibi hareket edip refleks gösterdiler. Yardımlaştılar, zorladılar, küsmediler. Başakşehir ve Kasımpaşa sınavlarındaki maççevirme ya da skoru tutma paniği yoktu, soğukkanlı oyuncuların sayısı artmıştı.

Bunlar sağlandığındaişlerlik kazanan kağıt üzerindeki iyi kadro, halen önemli eksikleri olmasına gerçek bir favori gibi oynadı, ite kaka değil, çok net bir galibiyet aldı. Kötü yoktu, vasat ve dolayları fazlaydı ama Soner ile Mehmet başta olmak üzere vasatın üzerine geçenler de vardı. Tabi bir de duran top organizasyonlarının ilk kez net şekilde sonuç vermesi, Cardozo'nun klas golü gibi gelecek haftalara taşınabilecek artı değerler de...

Rezaletin son perdesi

Aslında Trabzonspor'un az önceki favori olma, iyi kadroya sahip olma gibi avantajlarına ev sahibi olma durumunu da eklemek gerekir ama mümkün değil. Çünkü amacı futbola, futbolsevere, gerçek sportmene hizmet olmayan, derdini, kendini anlatmaktan uzak, iletişim gerçeklerinden habersiz, düzeni tamamen 'deli ve manyaklar' üzerine kuran kafaların deli saçması uygulamaları sonunda derbileri bile boş oynatma noktasına getirdi. İnsan her ne sebeple, istediği kadar iyi niyetle yola çıkmış olsa bile şu gelinen noktadan bir ders alır, nerede hata yaptık diye sorar, sorgular. Doğru, taraftar olmayınca olaylar azalır, küfür azalır, risk azalır! Ya da öyle sanılır. O kurduğunuzu sandığınız sistem gün gelir sizi de sistemin çoook dışında bırakır.

20 Ekim 2014, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sihirli dokunuş‘’

Sezon başı itibariyle Trabzonspor’un kadro kalitesinin puana ve lig sıralamasına yansımadığı çok açık, tartışılmaz. Bunda, iyi kadronun ‘takım’ olma anlamında yaşadığı sıkıntılar, teknik heyet ile oyuncular arasındaki zayıf bağlar ve bir türlü dengeyi değiştirip bu etkenleri unutturacak iyi sonucun oluşmaması en büyük etken. Bir kısmını yönetim, bir kısmını taraftarın ve camianın vereceği süre, bir kısmını da futbolcuların kendisi düzeltebilir ama asıl şifre tabi ki Vahid Halilhodzic’in elinde.

Kötü kadro mu?

8 sene öncesine oranla teknik açıdan geliştiği şüphesiz ama Vahid Hoca’nın biraz Fransız kibirine kapıldığı da ortada. Kendisini dünyanın en iyi 5 antrenöründen biri ilan etmesi, her sıkıntılı sonucun ardından, “Beni kimler istedi de gitmedim, Trabzonspor’u seçtim” sızıntılarını ispiyonculardan şikayet eden biri olmasına rağmen memnuniyetle karşılaması ve oyuncularını zaman zaman aşağılamaya varan lafları bu değişimin göstergesi oldu. Bu tip kişisel değişimler insanların hayatları boyunca taşıyacağı durumlar değildir, yanlış gidişin tespiti yapılırsa pekala tekrar değişkenlik gösterebilir.

Doğruya dönüş

Sanırım Vahid hoca da takıma sırt dönüp sadece başkana sarılmanın doğru olmadığını, Trabzonspor’un bir 20 transfer daha yapma ihtimali bulunmadığını anladı. Aklın yolu bir... Vahid hoca’nın tüm dağınıklığı, kırılganlığı, kafa karışıklığını 5 dakikada giderebileceğini söylemiştik. Oyuncularının birer profesyonel oldukları gerçeği dışında birer insan olduğunu da hatırlaması, onların bileklerine olduğu kadar kalplerine de dokunmaya başlaması, tebessüm etmesi Trabzonspor fotoğrafını değiştirdi. Zaten bu kadar basitti. Halilhodzic gülerse takım da güler, Halilhodzic severse takım da birbirini sever, Halilhodzic inanırsa takım da ona inanır, herkesin formu katlanır.

2 yıllık proje

Ve hepsinden de önemlisi;

Gerçekten de ekibi ve kendisi çalışkanlık-profesyonellik anlamında örnek olup, günün 16-18 saatini takıma ayırırken... Başkan İbrahim Hacıosmanoğlu hiçbir hocaya nasip olmamış bir kadro kurmuşken... Camia tekrar bir şeyler olabileceğine inanıp futbola dönmeye başlamışken... Bu emeklere yazık olmaz. 2 yıllık proje için çıkılan yolda puan değil asıl moral ve enerji kaybı telafi edilemez.

12 Ekim 2014, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Mark Zuckerberg ve Trabzonspor!‘’

İcadın memleketi Amerika gibi sosyal medya ile asosyalleşmeye çok yatkın Türk insanı da ‘Facebook’ nimetine saldırdı haliyle. Yattığın yerden nükleere karşı olmak, tam küresel ısınma karşıtı eylemleri ‘like’ ederken bir yandan da Büyük Ortadoğu Projesi için 2 kelime edip finalde sevdiceğine fısıldamak mümkün.

Fakat özellikle de ciddi meseleler ile ilgili yorumlarınızın ya da ortaya attıklarınızın ciddiye alınmasını istiyorsanız Facebook ne kadar doğru bir mecradır tartışılır. Ben bu kanıya geçtiğimiz günlerde kapıldım. Son kongrede aday olan ve hatırı sayılır bir oy alan, tanıdığım ve sevdiğim bir kişi de olan Metin Atasoy’u okurken. Sosyal mecra ve teknoloji kullanımının genç işi olduğunu falan düşünmüyorum ama mesele ‘ciddiye alınmak’ ise sanki önce başka yollara bir bakmakta fayda var.

Basın toplantısı olur, yakın gördüğünüz gazetecilerle sohbet olur, basın açıklaması olur... Ancak Trabzonspor ve sorunları gibi ciddi meseleler üzerinde fikir ve hatta çözüm beyan ederken iletişim adresini kötü seçmek, verdiğiniz dünyanın en büyük sırrı bile olsa işe yaramaz. Sayın Atasoy’a yüklenmek, camianın tüm ciddiyetsizliğini onun kötü niyet içermediğine emin olduğum dikkatsizliğine yıkmak değil niyetim. Fakat Trabzonspor ve onun sıkıntıları ciddi meseleyse, ciddi şekilde kafa yormak, kuru kuruya muhalefet yerine elini taşın altına sokmak ve çare-aday-kapital-proje üretmek (romantik olmaması şartıyla) lazım. Aksi halde işin varacağı nokta: Ok... KİB Bye ;)

10 Ekim 2014, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Mourinho'yu bile kovarlar‘’

Halilhodzic ve bazı öğrencileri yerimiz sütun-santim ile kısıtlı olduğu için çok şanslı. Çünkü neresinden tutsanız elinizde kalacak bir tablo vardı ortada. Hepsini bu alana sığdırmak mümkün değil. Hezimeti sadece Zeki’ye ihale etmek Trabzonspor’un hedefine de, kadrosuna da yakışmaz. Evet, oyuncular hoca ne sistem söylese ne taktik verse de bu kadar silil kalmamalı ama fatura bu şartlarda başkasına çıkmaz Trabzon’da.

Zaman zaman her fırsatta umut dağıtan, kulüp tarihinde bugüne kadarki en iyi kadrolardan birini binbir zorlukla kuran yönetimi defalarca gereksiz açıklamalarıyla ters köşede bırakan, zaman istediği kadro üzerinde gerekli-gereksiz oynayıp adeta deneyler yapan, işi dışında açıklamalarıyla gündemi ve ayarı bozan Vahid Hoca, bu eserin ilk sorumlusudur. Kimler neden kulübede, oynayanlar neden oynuyor...

O kadar anlamsız işlere imza atıyor ki, inanmak mümkün değil. Ancak en sıkıntılı nokta sanırım oyun 2-0’a geldiğinde bile takımın maç çevirme enerjisinin, umudunun olmayışı ve kulübenin de bunu
seyretmesi. Trabzonspor, hiç maç kaybetmeyecek diye bir durum yok ama bu kafa ile maç kazansa bile sürekliliğin değil günün eseri olur. Ve umuda da, emeğe de yazık olur. Milli ara fırsat. Başkan Hacıosmanoğlu bir karar vermeli ve Vahid Hoca meselesini çözmeli. Kalacaksa görüntü değişmeli, değişmeyecekse hoca!

Kendisini eleştirip, oynatmadığı isimlerle ilgili soru soranlara, ‘Ben Drogba’yı bile kesmiş adamım’ demekle sorunu çözemez, kendine kredi üretemezsin Vahid Hocam. Çünkü o zaman adama şunu sölerler: Bu kadar yatırıma rağmen bu kötü futbol ve skorla Mourinho’yu bile kovarlar!

06 Ekim 2014, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kendi takımını tribünden çözmek‘’

Trabzonspor öyle maçlar oynuyor ve hem ligde hem de Avrupa’da öyle puanlar kaybediyor ki, bunu ‘zaman’ ile açıklamak artık hiç mi hiç mümkün değil. Öyle görünüyor ki çözüm Vahid Halilhodzic’in kulübede olmaması! Çünkü hoca ne zaman tribüne çıktı, Trabzonspor’un sıkıntısını gördü, çözümü üretti. Hoş, Bordo-Mavili taraftarlar Halilhodzic’ten çok daha önce bu sıkıntıyı fark etmiş, protestolarıyla Fatih ve Mehmet’i kafada bitirmişti ama hocanın mecburen tribüne çıkması gerekti!

Bulduğu bir fırsatı daha inanılmaz kötü kullanan Fatih Atik’in yerine Sefa’nın girmesi, ardından takımın öne çıkıp oyunu daha da Legia sahasına yayması ve Cardozo’nun topla buluşmaya başlaması, Trabzonspor’u tekrar maçın favorisi yaptı.

Attığı golün dışında pozisyon bulamayan Legia, yerinde sert savunma ve kart pahasına faullerle alanını iyi kontrol etti. Her 3 dakikada bir şiddeti biraz daha artan Trabzonspor ataklarında Legia birer adım daha geri çekildi ve asıl tehlike kendini gösterdi. Yatabare’nin de girmesiyle beraber direkler, çizgiden dönen toplar, kale sahasından çıkarılan pozisyonlar... Bunu Trabzonspor ilk dakikadan itibaren yapamaz mıydı diye düşünmeden edemiyor insan. Yapardı elbette. Peki illa Halilhodzic’in tribüne mi gitmesi gerekiyor Trabzonspor’un keyfinin yerine gelmesi için!

Gece belki puan ve grup sıralaması için kötü bitti ama Trabzonspor’un nasıl oynaması gerektiği gerçeği de ilgililerin yüzüne sanırım net bir şekilde çarptı.

Birkaç özel isimden bahsetmek lazım... Bosingwa bambaşka bir adam. Varlığı o kadar etkili ki yokluğunda yeri mevcutlarla dolmuyor. Cardozo ve Waris, gole her an yakın, yatkın iki isim. Onları bir kez de birlikte görmek lazım. Sanki beraber olsalar çok daha üretken olacaklar. Hoca tribünden ne gördü bilemiyoruz tabi!

03 Ekim 2014, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI