‘’Eğer kabul edersen senin misyonun...‘’
Genç yaşında memleketin olmasa da Trabzonspor gibi bir markada, kısa zamanda bulduğun şansı çok iyi kullandın. Kullanmakla kalmadın, sakatlandın abilerinden çok sen arandın. Belki sakat olmasan A Milli Takım’a kadar sıçrayacaktın. Olmadı ama mutlaka olacak.
Gelelim sana asıl söylemek istediklerime... Kardeşim, misyonun sanıldığından ağır. Sen sadece kendini temsil etmiyorsun artık. Trabzonspor altyapısını, 1461 Trabzon’da önce hocasının, sonra da Mustafa Akçay’ın gözünün içine bakan onlarca kardeşini temsil ediyorsun.
Arkanda iyiden çok kötü örnek var, biliyorum, biliyorsun. Altyapı kontenjanından 18’de bulunmayı, maaşına zam almayı, havalı arabaya binmeyi, günü kurtarmayı, kendini bir adım geliştirmemeyi marifet sananlar oldu senden önce. Hepsi şimdi çok uzakta Bordo-Mavili formaya.
Hiçbiri iyi örneklerin peşinden gitmedi, gelen yabancıların vitrinine özendi, asıl gerçeklikleriyle ilgilenmedi. Ve hepsi rüya oldu, uçtu gitti. Şimdi sen işin başında, güzel noktada, rüzgarı arkana almış bir konumdasın. Yapacağın her iyi iş, arkadan geleceklerin önünü açacak, “Yusuf çıktı, büyük iş yaptı. Bu kardeşlerimiz de yapar. Destek olalım” diyebileceğiz. Örnek olman lazım, kardeşlerine saha içinde, dışında, ayaklarınla, aklınla, maç sonu konuşmanla.
Yusuf kardeşim...
İşin zor ama başarırsan sınırını sen çizersin... Ama sıradanlığı seçersen garanti veririm ki, birkaç seneye kalmaz ‘Nereden nereye?’ haberlerinin yeni öznesi sensin.
Trabzonspor ve seçimler
Başbakan Rizeli ama Karadeniz’in başkenti Trabzon o kesin. Trabzon’un CHP’nin elinden şimdiki iktidara geçmesi, muhalefetin hatalarının farkına varıp geri almak için girişimleri... Milliyetçi damarın yakalanması için isim bazında yeni bindirmeler... İster inanın, ister inanmayın, hepsinin merkezinde Trabzonspor var.
Eskiden şehrin taşıdığı takım artık şehri, bölgeyi taşıyor, siyasetçi, vekil, bürokrat yetiştiriyor. Kulüp merkezli seçim politikası sebebiyle Bordo-Mavili renkler de her zaman yerel-genel demeden siyasi kaderin aktörü oluyor.
Yine az kaldı, önce yerele sonra genele. Bakıyorum kentin nabzını tutan sitelere, gazetelere, demeçlere... Hep bir Trabzonspor vurgusu. Kimi Başkan Hacıosmanoğlu’nun Başbakan ile yakınlığından tutuyor, kimi bitmeyen projeler bitecek mesajları veriyor. İktidar-muhalefet derken Trabzonspor’un siyasetten uzaklaşması, arınması, her başkanın söylemi olan ‘siyaset üstü’ değil siyaset içi olması artık kaçınılmaz gibi görünüyor. Kongre kongre diye inleyenleri de bir yerel bir genel seçim bekliyor.
Trabzonspor siyaseti kullanıyor mu yoksa siyasete alet mi oluyor noktasındaki ayrımı yapacak kişi ise Başkan İbrahim Hacıosmanoğlu’dur. Sadece, “Ben bu kulübe siyaset sokmayan tek başkanım” demekle olmaz. Sözlerin altını doldurmak, herkesi kucaklamak şarttır. Çünkü Trabzonspor kongresinde ona her kesimin oy verdiği bilinen bir gerçektir.
‘’Nihayet Akyazı Ha gayret Akçay‘’
Evet, daha önce de çok kez aynı tesis için ‘hayırlı olsun’ demiştik ama olmamıştı. Sadece Türkiye’yi değil, Orta Doğu ve birçok komşuyu yeniden inşa eden inşaatçıların memleketinde bir tesisin, iktidar-muhalefet demeden her kesim, ‘yapılsın-bitsin’ derken bu kadar süre hayata geçmemesi hep manidardı. Trabzonspor’u mevcut iktidarla sınırlamak aslında haksızlık olur. Gücü elinde bulunduran 3 harfli hangi oluşum olsa seçim döneminde böyle bir temel atmada başrolü oynar, muhalefette hangi 3 harfli varsa o da bunu kınar ya da ‘siyasi hamle’ yorumu yapardı. Trabzonspor, kentin en büyük markası oldukça kentin iktidarı da muhalefeti de bu kulübü yalnız (!) bırakmaz. İş Başkan Hacıosmanoğlu’na düşüyor, “Siyaseti bu kulübe bulaştırmadım, bulaştırmayacağım” sözünün altını doldurması gerekiyor.
Nihayet Akyazı diyerek, ha gayret Akçay’lı bölüme geçiyorum... Yani maça. Trabzonspor’un geçen sezon küme düşme sıkıntısı yaşayan kadrosu dün sadece Malouda fazlasıyla sahadaydı. Rakip de geçen sezondan formda Eskişehir’di. Evet, yine tatmin olmamıştır tribünler, yine Mustafa Akçay ve ekibini eleştirir mutlaka bu işi daha iyi bilenler! Eleştirmek gazeteciliğin tek kolu değil, biraz iyileri de görmek, gelişime katkı vermek de lazım. Henrique’den kurtarıcı çıkarmak, Zokora’yı kazanmak, Colman’ı canlandırmak, Adrian’ı sahada tutmak kolay işler değil. Yine iş başkana düşüyor. Hocayı, dolayısıyla da takımı ve taraftarı rahatlatmak onun eline bakıyor. Bu takıma transfer şart.
‘’Akçay'ın mesajı‘’
Aslında Bordo-Mavili ekibin hocası Mustafa Akçay o gün çok radikal bir eyleme imza attı, kriz ve çok sayıda kırılma anı içeren bir maçı tek değişiklikle tamamladı. Üstelik rakibi Gençler, değişiklik hakkının tamamını kullanırken. Buradan çıkarılacak sonuçlar var sanki...
1- Mustafa Akçay, yönetime mesaj verdi: Durum ister iyi ister kötü gitsin, kulübemde ne oyunu tutacak ne maçı kurtaracak adamım yok.
2- Mustafa Akçay oyuncularına mesaj verdi: Durum ister iyi ister kötü gitsin, aranızda hazır ve benim kafamda kader değiştirecek kimse yok.
3- Her ikisi de!
Çok manaya gelecek ve çok mesaj çıkarılacak bir maçtı Gençlerbirliği sınavı. Yakın geçmiş bu tip mesajlarla doluydu, hiçbiri alınamadı. Ne 2010-2011’in ara transfer dönemi ne geçen sezonun ikinci yarısı... Bu kez veriler doğru okunur, kaynaklar doğru kullanılırsa
takım nefes alır.
Şimdi ne olacak?
2010-2011 takibi için ‘namus davamız’ diyen Başkan İbrahim Hacıosmanoğlu ve ekibinden ya da yarın ayrılsa ertesi gün göreve gelecek bir Trabzonspor liderinden, “O sezonu unuttuk, mücadeleyi bıraktık” sözlerini daha en az bir 3-5 sene duymayacağınıza garanti verebilirim.
3-5 sene sonra da bu döneme ait atıflar yine hep gündemin bir yerinde olacak ama genel gündemi bile sabahtan akşama kadar 2-3 kez değişen bir ülkenin unsuru olarak zaman zaman sportif hareketliliğin, transferin, daha günlük dertlerin gerisinde kalacaktır o sezonun muhasebesi.
Başkan Hacıosmanoğlu, “Ülke içinden kesin sonuç almadan yurt dışında mücadeleye başlamam” diyordu. Şimdi TFF’nin kararı açıklandığına göre artık futbolun üst düzey bürokrasisinde çalışmalar olacaktır. Bu tablo ne olur, ne getirir, ne götürür diye düşününce...
Bu, sahada futbol mücadelesi veren bir takım için şans. Çünkü polemikler, gerilen ortamlar ve takımın mevcut mücadelesinin neredeyse ‘öte yandan’ haline dönüşmesi dezavantajları beraberinde getirdi.
Bizim ülkemizde önyargılardan, dönemlik iktidar-muhalefet, dindar-laik, bizden-ötekinden ayrıştırmalarından dolayı adaletin kestiği parmak acıyor. Sonuç, anlamından ziyade sorun doğuruyor. Ama UEFA’nın ya da bir başka kurumun keseceği parmak ya da verilen karara çıkacağı destek algıyı değiştiriyor. Yani, Trabzonspor’un bundan sonra atacağı yurtdışı adımlardan alacağı cevaplar nispeten daha rahatlatıcı olacaktır.
‘’'Seçim yok'‘’
Ortada bir mahkeme kararı ve kongre mevzusu var. Başkanın buradaki tavrının ne olmasını bekliyorsunuz?
Başkan, mahkeme kararına saygı duymakta hiç şüphesiz. Ancak şunun da altını çizmek lazım ki aynı saygının kongrenin tercihine de duyulması gerektiği inancında. Bu yönetim göreve geldiğinden beri beğenin-beğenmeyin, eleştirin-alkışlayın, normal şartlarda radikal olarak kabul edilebilecek adımlar attı. Ciddi bir ekonomik yükün altına girdi. Futbol takımındaki yabancı yükünü azaltmak için uğraş veriyor. Kolay işler olmasa gerek. Şimdi bu yoğunluğun arasında, üstelik önceki kongrenin üzerinden sadece
6 ay geçmişken böyle bir hareketliliğin daha gereksiz, enerji alıcı, faydasız olduğunu düşünüyor. Ekibinde, “Kongreye gidelim, daha güçlü çıkalım” diyenler de var ve başkan da koltuğunu kaybetmek gibi bir endişe duymuyor. Ancak büyük bir sürpriz olmazsa, İbrahim Hacıosmanoğlu, hukukçu kurmaylarına temyize gitme talimatı verecek ve Aralık sonu gibi tekrar sandık başına gidilmeyecek.
Başkan transfer konusunda, “Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır” dedi. Ancak ekonomik durum malum. Beklenti ne olmalı?
Takımın geçen sezondan ve mevcutlar itibariyle potansiyelinden yüksek işler yaptığı gerçek. Ancak yeterli mi, hayır. Bu takım çıtayı kendi kendine yükseltti. Sezon başında, “Ekonomik sorunlar aşılsın, yeniden büyük paralar saçılmasın, saha dışı güçlü mücadele sürsün, sportif olarak da ilk 7-8 iyidir” diyenler şimdi mevcut tablodan rahatsız. Bunda Avrupa başarılarının etkisi hiç kuşku yok ki çok büyük. Ligde de ‘neden olmasın’ havasına girildi. Fakat bu kadro, sahada ideal bir ilk 11 çıkarsanız bile kulübesiyle bu yarışta sıkıntı yaşar. Cezalar ve sakatlıklarla yaşamaya başladı da. Oynayanlarla bekleyenlerin arası çok açık. Bu nedenle sahaya ya da kulübeye en az 3-4 isim lazım gibi duruyor. Sol bek ve forvet en acil ihtiyaç. Özellikle forvet noktasında iddialı bir transfer bekliyorum. İlk 11’e yapılacak her transfer de aslında kulübedeki zenginliği artıracaktır.
Bir kere başkan Hacıosmanoğlu, Akçay’ı
Karnesi kötü değil ama Mustafa Akçay zaman zaman çok eleştiriliyor. Yönetim ona ne kadar kredi verdi, ne kadar dayanabilir?
çok seviyor ve güveniyor. Öze dönüş anlamında çok ciddi ve arkasında durulması gereken bir hamle olduğunu düşünüyor. Başkanın da zaman zaman alınan sonuçlardan ve hamlelerden rahatsızlık duyduğu anlar olabilir. Ancak Mustafa Akçay’ın Trabzonspor’da deneyim kazandığı, bunun yine Bordo-Mavili renklere hizmet olduğu noktasında ona olağanüstü bir gelişme olmadıkça destek verecektir. Kredisi için 5 maç ya da 1 sezon demek veya böyle herhangi bir tarih belirtmek pek gerçekçi olmaz. Asıl sınavı eksiksiz bir kadro ile vereceğini düşünürsek kendisinin en az 1.5 yıl daha bu yönetimle görev yapması olasıdır.
İbrahim Hacıosmanoğlu sürprizler yapan, dünden bugüne çok değişmiş bir kişilik değil.
İstifalar oldu, olabileceği konuşuluyor. Yönetiminde yeni çatlaklar söz konusu olabilir mi, olursa ne olur?
Yani onu gerçekten tanıyanların hiçbiri, “Başkan olduktan sonra değişti” diyemez, dememeli. Yönetiminde yaşadığı ilk çatlaklar herkes kadar beni de şaşırtmıştı, erken olması itibariyle. Ancak o dönemin ardından bir hayli sorunsuz yol alındı. Yaşar Aşçıoğlu’nun istifasıyla tekrar böyle bir rüzgar esti. Fakat burada yazamayacağım, yazdığımda da bir faydası olmayacak durumlardan ötürü bu istifa gerçekleşti. Yönetimi sarsacak bir ayrılık değil. Yönetimde birkaç ‘ağır’ isim daha var ve rüzgarlı günler onlarla ilişkilendiriliyor. Olabilir, bu noktada fevri insanlar
oldukları için yeni ayrılık şaşırtmaz.
Ama şu da bir gerçek ki, Trabzonspor yönetimine yeni yönetici bulmak da çok zor olmaz. Yine de kurumsallık ve devamlılık açısından, eski yönetimlerin eleştirildiği yönlerden mesaj çıkarmak anlamında başkan Hacıosmanoğlu’nun daha birleştirici, anlayışlı olması şart
Serhat Demirtaş
‘’Kulübeye transfer‘’
Evet, genel olarak baktığınızda üst üste
5 Avrupa deplasmanında galip gelerek tarih yazan Bordo-Mavililer, ligde sadece yenmeyeni dövüyorlar sınıfındaki Kayseri’yi edebildi.
Evet, Mustafa Akçay’ın öğrencileri yine ligde 6 deplasmanda sacede 5 gol (3 maçta) atabildi, Avrupa’da ise son 3 deplasmanında
6 golle bu seriyi geride bırakırken...
Hepsine tamam, bu evetle başlayan cümleleri artırabiliriz ama sadece ‘maç seçmek’ özelinden bakmaktansa biraz geniş açıdan alırsak daha anlamlı bir sonuca varacağımızı düşünüyorum. Bence kadroda sorun kullanımdan çok zorunlu kurulumda. Zorunlu diyorum, çünkü şu an için Akçay’ın elindeki kadrodan sistem olarak daha iyi ne çıkar tartışılır. Geçen sezon kümede son anda kalabilen takımın üzerine yapılan Aykut-Bosingwa-Malouda transferlerinden, Malouda dışında tam anlamıyla verim alınmış değil.
Avrupa’da 9 yabancısını da kadroda tutan, son Leiga maçında 7’sine sahada şans tanıyan Akçay’ın lige dönüşlerdeki en büyük handikapı ‘ideali’ bulamamak oluyor. Sadece oyuncular değil, sistem de değişiyor, oyuncu performanslarıyla oyun yapısı da.
Mesajları almak lazım
Şimdi, “Zaten illa ki rotasyon olacaktı, neresi zorunlu” diyenler olacaktır ama rotasyonda seçme-forma göre oynatma ya da alternatifler kötüyse rotasyonsuz oynatma ihtimalinin de hoca inisiyatifinde olacağını hatırlatalım.
Tam da bu ‘ideal uzağında’ kalan kadrosal soruna bir de oyuncuların fütursuzluğu eklenince Mustafa Akçay’ın öğrencileri için lig sancısı katlandı. Mustafa’nın sakarlığı, Aykut’un ‘komando’ rolünün etkisinde kalıp fazlaca şansını zorlaması ve Bosingwa’nın son kırmızısı... Belki en çok birlikte oynaması gereken bölge olan savunma bloğu neredeyse hiç üst üste 3 maç birlikte oynayamadı. Ve bu noktada o alternatif problemi de devreye girdi.
Aslına bakarsanız erken sinyaller bu açıdan önemli, doğru mesaj alınırsa tabi.
Farklar çok açık
Net olan şu ki; yabancı sınırına takılmadan eldeki tüm oyuncuları baz alarak bir kadro kursanız dahi Trabzonspor’un kulübesi ile sahadaki oyuncuları arasında ciddi bir fark söz konusu. Bu sezon başında sportif açıdan büyük bir başarı sözü verilmemiş olsa dahi takım Avrupa’da ve ligde çıtayı doğal olarak yükselterek bu beklentiyi artırdı. O nedenle de mücadele vereceği ekipler ilk 3-4’ü zorlayan değil, bizzat içinde olan takımlar. O zaman da sahadaki 11’iniz eksiksiz olsa bile (ki bir sol bek ve başka pasa ihtiyaç duymadan final yapacak bir forvet lazım) kulübenizin de o rakiplerle kapışacak seviyede olması gerekir.
Bosingwa yoksa bu hafta genç Zeki oynayacağı için sistem ya da kurgu değiştirmemeniz lazım.
Malouda yoksa ya da oyundan çıkacaksa yerine Abdülkadir girmemesi lazım.
Henrique kötüyse yerine kulübeden sahaya forvet süsü verilmiş isim değil net bir golcü girmesi lazım.
Colman ya da Adrian yoksa orta alana katkıyı Aykut’un yapmaması lazım.
Belki hepsinden de önemlisi daha oynayalı bir kaç hafta olmasına rağmen, “Genç yıldız Yusuf yok, ne yapacağız” diye düşünmemek lazım.
Tüm bu eksilere rağmen Trabzonspor kadrosundan teknik heyetin en iyi verimi aldığını düşünüyor, devre arasında yönetimin bu tabloya bir çözüm bulması gerektiğine inanıyorum. Yani Bordo-Mavililer’in sahadaki işleyişe kadar kulübeye de alternatif takviyesi gerekli ki.
Biri kongre işini herkese anlatsın
Kongre şehri olma durumundan Sadri Şener’in başkanlık yaptığı uzun soluklu dönemle birlikte biraz olsun sıyrılan Trabzon’da tekrarlanan süreçlerden anlam çıkaramadığımı belirtmiştim. Şimdi bir adım ötesine daha geçiyorum ve hem soruyorum hem de camianın ‘ileri gelenlerinden’ rica ediyorum... Mayıs’ta kongreden çıkmış bir kulübün Aralık ayında tekrar sandık başına gitmesinin olağan ya da olağanüstü sebebini açıklar mısınız? Ama lütfen ‘mahkeme kararı’ ve bu karara saygı diye değil. Çünkü bu durumun açıklamasını bilmem hangi maddenin bilmem ne bendindeki ifadeler yapamaz. Kanlı, canlı, sesli, fikirli bir açıklama gerekir. Mahkemenin verdiği kararın ardından yapılması ‘zorunlu kılınan’ kongrenin Trabzonspor’a, takıma, kuruma, istikrara, futbolcu topluluğuna ne gibi bir katkısı olacaktır? Bu mevcut yönetim ile alakalı bir durum değildir. Velev ki, bu kulübü ben bile yönetiyor olsam bana kongre daha 5-6 ay önce başkanlık makamını teslim etmişse, kongreye saygı mahkemeye saygıdan daha mı az anlam ifade eder? Karnından konuşan çok ama bu kongre işini, gerekliliğini, olmazsa ne oluru anlatan bir duayen olursa söz, bu sütunlardan paylaşacağım.
‘’Kongre şehri‘’
Doğal. Hangi kulüpte yaşansa aynı oranda ses getirir. Ancak garip olan bunun kulislerde köpürtülmesi, neredeyse Varşova ve genel Avrupa başarısının bile önüne geçirilmesi. Mahkeme kararına saygısızlık değil elbette söylemek istediğim.
Sadece Trabzonspor camiasının bu tip ‘olağanüstü’ kongrelerden bugüne kadar hiç bir fayda görmemişken tekrar aynı havayı teneffüs etme isteği garip geliyor. Gerçekten ‘olağanüstü’ bir durum olur, o zaman kongre adına yakışır şekilde gerçekleşir. Buna kimse de itiraz etmez. Ancak günümüzde kulüp yöneticilerine sorumluluk yüklemek, borçlardan sorumlu tutmayı gündeme getirmek söz konusuyken böyle piyangodan çıkan kongrelerin anlamını ben kavrayamıyorum. Bunu köpürtenleri ise hiç anlamıyorum. Mevcut yönetimin icraatlarını savunmak-eleştirmek değil bu. Tabloya iyi bakmak gerek sadece.
Trabzonspor’u yönetenlerden hesabı, ancak icraat süreleri gerçekten tamamlandığında sorabilirsiniz. Yoksa bugün o gider, yarın diğeri, öbür gün gelecek, koltuğa oturmaya ikna edecek kimseyi bulamazsınız. Kongreye saygı beklerken seçilenlerin de o kongreye gelen delegelerin oyuyla koltuğa oturduğunu unutmamak gerekir sanki. Aksi halde Trabzon bir futbol değil kongre şehri olacak.
Akçay hak ediyor
Mustafa hoca göreve geldiğinde ‘4 ay’ istemiş, ‘değişim’ sözü vermişti. Biliyorum ki, ne Malouda ne de Bosingwa ayarında bombalar da istemedi, beklemiyordu. Ancak ne bu iki yıldıza ne pilot takımdan kadroya kattıklarına ne de gitmek isteyip olmayınca takımda kalanlara önyargılı davranmadı. Eldeki malzemeyle belki çok müthiş lezzetli yemekler yapmadı ama masaya oturanlar genellikle karnı tok kalktı. Eleştirebilir, ‘şunu-bunu’ yapsaydı diyebilirsiniz ama 10 maçlık Avrupa yenilmezliğini, ligde zirveye tutunmuşluğu en azından ‘kazanan haklıdır’ diye bile olsa esgeçmemek lazım. Ve tam da bu nedenlerden ötürü hem kulübeye hem de saha içine transferi tribünden, yönetimden çok Mustafa Akçay hak etmiştir.
‘’Herkesin ders alması lazım‘’
Kasımpaşa'ya yenilmek en iyi ve hazır olduğunuz zamanda bile başınıza gelebilecek bir durum. Ki, Trabzonspor’un tüm iyi neticelere rağmen ciddi eksikleri olduğu da kesin. Ancak her şeye rağmen yenilirken bile takımın bu kadar sorumsuz ve kontrolsüz olması Trabzonspor gibi bir ekibe hiç uygun düşen bir olay değil.
İyi niyeti bir kenara koyalım, her hafta aynı sakarlıkları yapmasına rağmen Mustafa’nın gördüğü kırmızı kart hafızalardayken, ‘komando’ yakıştırmasının etkisinde kaldığı aşikar Aykut’un o ‘dayılanması’ ve atılması neyle açıklanabilir!
Ya da kötü başladığı maçlarda çıldırtacak kadar zorlayan Olcan’ın bu kez aynı işi yapmamasını telkin etmek ya da taktikle sabitlemek neden öngörülmemiştir.
Bu soruları Soner’le, Henrique ile sıralamak, kulübeden Emre’ye geçiş yapmak mümkün ama varacağımız sonuçta çok büyük bir etkisi olmayacağı için geçelim...
Trabzonspor’un dünkü görüntüsünden her birimin bir pay alması lazım.
Yönetimin payı: Bu takıma transfer lazım. Avrupa Ligi’nde gruptan çıkılsa da, çıkılmasa da. Lig için bile lazım. Bitirici, Henrique’yi dinlendirici. Yoksa bu kadroyla Akçay’ın eli daha zayıflayacak, psikolojik olarak ‘bu kadar yapabiliyoruz’ stresi başlayacak.
Akçay’ın payı: Haddi bilerek, malzemeye göre, eksiği dikkate alarak oynamak tamam. Ama bazen bu takımın Avrupa’daki sürprizlere ligde de ihtiyacı var. Bir de sadece rakibi değil, kendi oyuncularını da kontrole.
Takımın payı: Her oyuncunun bu maçı bir değil, birkaç kez izlemesi lazım. Soner, Olcan, Aykut başta.
Kasımpaşa’nın payı: Onların ki Aslan payı. Şut denediler, korner attılar, kanat bindirmesini unutmadılar... Kısacası kazanmak için oynadılar, kazandılar. Yerlerinden de belli, Kasımpaşa büyük bir tebriği hak etti.
‘’Akıllı 3 puan‘’
Legia önünde ise başka işler oldu. Mustafa Akçay’ın rakip adına kafa karıştırma formülünü kutlamak lazım. Büyük ihtimalle Yusuf’lu ve Henrique’den oluşan hücum sistemine çalışırlarken bir anda karşılarına hem Henrique hem de Janko çıktı. Benzemez iki ismin oluşturacağı kafa karışıklığı bile yeterdi, öyle de oldu. Kime bakacaklarını şaşırırken, Janko attı. Trabzon da aslında o erken golle kazandı.
Çünkü erken gol rakibin dengesini bozdu, Trabzonspor’un taşlarını yerine oturttu. Kim iyi oynadı derseniz 10 üzerinden puan verirken 6’nın üzerine çıkacağınız isim bulmakta zorlanırsınız belki ama Bordo-Mavililer, ligin ardından Avrupa’da da ‘büyük takım’ refleksini gösterdi.
Şimdi öyle bir Polonya deplasmanına gidilecek ki, Apollon’dan kolay... Şimdi Lazio öyle bir Apollon maçı oynayacak ki İtalya’da ‘affı olmaz’ sınıfında.
9 Avrupa sınavı, yenilgi yok, Trabzonspor grup lideri...
Hani Trabzonlular evde oturuyor, maçlara gelmiyor, heyecan arıyor ya...
Daha ne olsun demek lazım sanki.