Arama

Popüler aramalar

‘’Böyle de olur mu?‘’

Çünkü biz biraz da empatiyi kaybettiğimiz, çok fazla komplo teorisi ürettiğimiz için kendi insanımızdan uzaklaşıp komik hallere düşüyoruz. O malum dönem yaşandıysa Trabzonspor da işin bir doğal muhatabı. Kabul etmeseniz de ne söyledikleri bir bakmanın kimseye zararı olmaz.

Bu noktada üslubunu bazen fazla sert bulsanız da Trabzonspor Başkanı ibrahim Hacıosmanoğlu'nun da bu misyonu taşıyarak görev geldiğini unutmayalım. Bordo-Mavili kongre üyeleri bu tonda bir sesi, belki işin sportif yönünü bile bir köşeye bırakarak onu başkan seçti. Aksi bir tavır beklemek olmazdı. Federasyon ve tahkim derken işin önce yurt içi bürokrasisini çözmeye çalışıyorlar.

Tabiki en büyük Kozları da taraftar. Ancak en kritik nokta da burası.
Desteğin de protestonun da dozunu iyi ayarlamak gerekir ki tersi görüntüler yönetim de camianın da elini zayıflatır.

TFF protestosu sırasında yaşanan kötü görüntüler makul tavrın en azından medyada bile doğru şekilde anlaşılmamasına ve doğru yeri bulamamasına sebep olacaktır. Sempatiyi zedeler.
Doğru anlaşılmak için doğru davranmak lazım. '

13 Ekim 2013, Pazar 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Büyük iş(ti)!‘’

Çünkü neresinden bakarsanız bakın... Bir İtalyan takımını çaresiz durumlara düşürmek, stoperlerini çarpıştırmak, nefes aldırmamak büyük işti...

Neresinden bakarsanız bakın... Ekibiyle birlikte kariyerinde ilk kez böyle ciddi bir sınav veren Mustafa Reşit Akçay’ın Petkoviç gibi bir isme karşı verdiği taktik savaşı ve aldığı sonuç da en az oyuncuları kadar takdire değerdi.

Neresinden bakarsanız bakın... 3 ön eleme geçtikten, Limassol, L.Varşova’yı yenerken, Lazio’yu devirmek ikramiyenin en kıymetlisiydi...

Üstelik hepsi Fenerbahçe karşılaşması öncesinde yaşanacak, camia psikolojisi tavan yapacaktı. Olmadı.
Aslında Trabzonspor’un neler kaçırdığı son düdükle beraber sevinen Laziolular’ın ruh halinde gizliydi. Trabzonsporlular, Lazio’yu elinden kaçırdığını düşünürken, İtalyanlar’ın gülücüklerle evine dönmesi en güzel özetti.

Ama Trabzonsporlu oyuncular neler yapabileceğini gördü. Bu, alınan 1 puandan büyük kazanç.

04 Ekim 2013, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sezonun ilk yarısı sancılı geçer‘’

Avrupa’da 3 ön eleme geçilmesi, ardından kalınan Avrupa Ligi gruplarındaki ilk maçın zor da olsa 3 puanla tamamlanması bu cephedeki beklentileri karşıladı. Ayrıca Trabzonspor ekstra motivasyondan ve bu alandaki vitrinin parlaklığından dolayı Avrupa’da bambaşka oynuyor, görünen o ki bu maç seçme ruh hali de sürecek. Türkiye’de 5 maçta 9 puan matematiksel olarak büyük bir handikap değil. Fakat buradaki sıkıntı takımın beklenen enerjiyi yaymaması. Bunda teknik heyetin henüz ideal kadroyu bulamaması, bazı oyuncuların (Volkan, Colman, Giray) inişli-çıkışlı performansı da rol oynuyor. Görünen o ki Trabzonspor bu sezonun en azından ilk yarısında kolay, güle oynaya maç kazanamayacak. Ne zaman ki, potansiyeli yüksek, Bosingwa, Malouda, Adrian, Olcan, Janko gibi isimler kendini bulacak, zaman vites yükselecek. İkinci yarıda daha derli toplu bir Trabzon beklentisindeyim.

Mustafa Akçay ilk göreve getirildiğinde kendisini destekleyenler kadar, “Süper Lig tecrübesi yok” diye eleştirenler de oldu. Sizce Akçay, Trabzonspor’un ağırlığını şu ana kadar kaldırmayı başardı mı?

Süper Lig tecrübesi ya da tecrübesizliğinin başarıya katkısı çok tartışılır bir durum. Mustafa Akçay’ın Trabzon’u çözmüş, kredisi yüksek, camianın derdini dert edinen kimliği hem onun hem de onu göreve getiren yönetimin avantajı. Ön yargılı olmadan katkı sağlayabilecek isimleri kazanma yoluna gitmesi, ona takım içinde duyulan saygıyı da yükseltti, takım içindeki küskünlerin ‘Neden olmasın’ demesine yol açtı. Bunlar önemli. Süper Lig’in ağırlığından ziyade elindeki tablonun ağırlığını kaldırması önemliydi, ciddi mesafe aldı. Fakat bir an önce ideal kadrosunu bulmalı, son dönemlerin en büyük zaafı durumundaki ‘kulübenin hazır olması’ gerçeğini de hayata dönüştürmeli.

Bordo-Mavililer’de bu sezon Henrique, Adrian, Yusuf gibi oyuncular performanslarıyla müthiş çıkış yaptı. Bunda en büyük etken ne oldu?

Adrian önceki dönemde bölgesindeki tüm oyuncular sakatlanınca ya da form olarak dibe vurunca mecburiyetten oynatıldı. Burada yönetim aldı, teknik heyet oynatmıyor iddialarına dönmek istemiyorum ama Adrian gibi bir oyuncunun tribünde olmasının büyük hata olduğu artık ortada. Hâlâ tam kapasiteye ulaştı mı, hayır. Kırılgan bir ruh hali var ama çözüme açık. Trabzon’un en büyük transferi olacak durumda. Henrique fizik gücüyle oynayan bir futbolcu. Sakatlığı onu çok geriye götürdü. Üzerine bir de, “Artık oynayamam” duygusu eklenince kayıplar arasına yazıldı. Fakat kendisine bir çocuk edasıyla gösterilen ilgi, arkasında onu besleyen taktik yapının güçlenmesi ve şansının da yardımıyla şimdi yeniden doğdu. Yusuf’a gelince... Onun durumu Mustafa Akçay’a benziyor. Nasıl ki, Akçay bu işin altından kalkarsa çok insanın önünü açacak, bu yeniden yapılanmanın bir macera olmadığını kanıtlayacaksa, Yusuf’un misyonu da çok kritik. O eski kötü örneklere benzeyip memur da kalabilir Trabzon’da, kendisine koyduğu hedef gibi efsane de olabilir. Ama artık sadece kendi kaderini değil, alt yapıdaki birçok arkadaşının hayalini de taşıdığını bilmeli.

Yönetim saha dışında da birçok konuyla uğraşıyor. Akyazı Projesi, şike süreci, borçlar... Başkan İbrahim Hacısomanoğlu ve ekibinin 4 aylık performansını nasıl buldunuz?

İbrahim Hacıosmanoğlu farklı, alıştığımız kimliklerin dışında bir figür. Ben eski tanıdığım için bir çok açıklaması da, eylemi de garip gelmiyor ama sadece görev süresini bile tamamlayıp 3 sene koltukta kalsa, Türk futbol severlerinin daha çokça şaşıracağından eminim. Sert çıkışları, ağır söylemleri oldu, olacaktır da. Zaten göreve bu fikri, zikri, eylem şeklini benimseyenlerin sesi olarak seçildi. Borçları da, süreci de, aksayan projeleri de bilerek geldi. En çok ihtiyaç duyulan forvet transferini şartlar oluşmadığı ve teknik kadronun ürettiği çözümlerin sonuç bulması sebebiyle yapamadı ama diğer transferleri isabetliydi. Mali yapıyı çözmek, borcu eritmek bugünün işi değil, başarılı-başarısız hükmünü 2. sene sonu verebiliriz. Sürece gelince... Futbol takımının önüne geçmeden, siyaset algısı uyandırmadan, ne istendiğini çok net ortaya koyarak bu yolun takip edilmesi gerektiği geçmiş örneklerden ortada. Burada izleyeceği yol ve alacağı sonuç, en az sportif başarılar kadar kader belirleyici olacak. Zira şimdiye kadar sadece durum takibi ve tespiti yapılıp, sürecin önüne geçilmedi.

26 Eylül 2013, Perşembe 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Akçay'ın 1 ayı kaldı!‘’

Telefonla konuşmuş, radyo programlarıma konuk etmiş ama ilk kez yüzyüze gelmiştim Mustafa Akçay’la. Enerjisi, mutluluğu ve kararlılığı gözlerinden okunuyordu. Ama gözlerini değil sözlerini gazeteye koyacağımız için lafları da önemliydi.

En önemli laflarından biri kendine biçtiği süreydi. “4 ay istiyorum. 4 ayda ben gözle görülür bir değişim yaşatmazsam kovulmayı beklemem” diyordu. Önemliydi. Trabzonspor’un onun için ne ifade ettiğini bilen biri olarak, “Bağlayıcı olur, bunu dost sohbeti sayalım, yazmayalım” uyarısını bile yaptım ama kararlıydı. 4 ayda, arızalı, perte çıkmış bir Trabzonspor kadrosunu modifiye edip tekrar büyük markalarla yarıştıracağına inanıyordu.

Başardıkları

Kadronun tamamına olmasa da önemli bir bölümüne derdini, dileğini anlattı. Önemli dönüşler aldı.

Pek alışamadığımız, oturtamadığımız müesse olan ‘profesyonellik’ işinde şimdilik Ünal Karaman ile bildiğimiz büyük bir çatışması olmadı. Alakasız ama ilginçtir: Akçay kendini inançlı bir anarşist olarak tanımlarken, en yakın çalışma arkadaşı Ünal Karaman yeni bir beyanını bilmediğim için söylüyorum eskinin ileri ülkücüsüdür. Ortak payda Trabzon’un birleştirici etkisi.

1461 havasına kapılmadı. O kadrodan kazanılabilecek isimlere şans verdi ama ölçülü. Aksini yapsa hem çocukları hem de o havayı kaybederdi.

İç sahada başka oynayan, Trabzonspor’u dert eden bir ruh hali oluşturmayı başardı sayılır. Kovalayan, zorlayan, hata yaptıran bir takım kimliği oluştu. Enerji yükseldi.

Başaramadıkları

Kamuoyunda 1461’in hocasıyken ezberbozan söylemleri vardı. Görsel medyada dakikası, yazılı basında satır sayısı kısa ama etkiliydi. Çok konuşsun demiyorum ama o ufuk açan söylemleri lazım bazen.

Mutlaka mazeretleri vardır ama ‘ideal’ kadro çok maç oynamasına rağmen yok. Avrupa Ligi ve ligin ortalarına doğru artık net bir Trabzonspor 11’i, en azından 8-9’u saymamaz lazım.
Malouda, Bosingwa olmadan bir kadro, sistem tasarlıyordu. Şimdi elinde böyle 2 yıldız, hatta kadroda kalan Janko gibi bir isim var. Colman’ın ve Adrian’ın soruna açık yapısı, Zokora etkisi derken bu yıldızlardan ne alacağı takımın da kişisel kaderinin de belirleyicisi olabilir. Bunu başaramadı demek için erken ama başarması lazım.

Takım sanki sadece Avni Aker’deki maçlara puan veriliyormuş havasında. Beşiktaş ve Akhisar maçları ‘olmasa da olur’ havasında geçti. İçerisi için anlattıklarını, deplasmanda da yapmalı. Değişecekse sistem de değişmeli.

Olcan ne olur?

En azından devre arasına kadar kalacağı solda, ‘bek’ kafasıyla oynarsa kendi de keyif alamaz tribünler de. Evet, beklenti yükseldi, yükü arttı. Ama eğer biraz zorlar, mevcut potansiyelini idare etmek için değil, en iyisi için kullanırsa hem yeni bir yıldız daha takar hem de vazgeçilmez olur. Yoksa bir sol bek alınınca kulübeye bile gelse kimse dertlenmez Olcan için.

Batuhan ne olur?

Burak olmasını beklemek ve olması zor. Sistem ona müsait değil. Burak’a babasının yapmayacağı iyilikleri Selçuk yaptı zamanında, Colman’la oynadı. Sistem onun üzerine kuruldu. Batuhan şans bulur mu, bulur. Kadroda olması bile şans. Kullanır mı kısmı ise büyük soru işareti. Kullanamazsa gider postacı olur... PTT 1. Lig’den sebep hani!

Fatih ne olur?

Arkasında, önünde, yanında, neresinde derseniz deyin Onur olmasa Tolga’yı Real Madrid istese satamazdı Trabzonspor. Onur’un varlığı sattırdı, tepkiyi bitirdi. Şimdi sıra genç Fatih’te. İyi olur, Onur’a yaklaşır, yetişirse o da Onur’u gönül rahatlığıyla sattırır. Alper hoca gibi bir şansı var üstelik. Şimdi memurlukla kaptanlığa giden yolda tercihi kendisi yapacak.

12 Eylül 2013, Perşembe 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Asıl Avrupa şimdi başlıyor‘’

Ancak Bordo-Mavililer ayakta alkışlanmak isteniyorsa asıl iş şimdi başlıyor. Trabzonspor bugün çekilecek olan kurayla gruplarda kendi gücüne denk rakiplerle eşleşecek. Karadeniz ekibinin teknik heyetinin, yönetiminin Avrupa’da olmayı ne kadar önemsediğini bildiğim için artık bambaşka bir Trabzonspor görmek zorunda olduğumuz da kesin. Trabzonspor’un şampiyonluğa oynadığı ve hep zirvede kaldığı sezonlarda akıllara kazıdığı ‘ideal’ kadronun şimdi de kısa sürede oluşturulması lazım. Evet, arada oynayana göre formda yedeklerin de kadroya montesi, onların hazır tutulması gerekir ama bir idealden söz etmek de oyun kurgusu için çok kıymetli.

Trabzonspor’da son dönemlerde artık alışmaya başladığımız ve bu yönetimle teknik heyetin en azından şimdiki dönemde pek kabahatinin olmadığı ‘orantısız yığılma’ durumuna rağmen bir kadro genişliğinden söz etmemiz mümkün. En azından rotasyon da yapılabilir, alternatif hücum kurguları da oluşturulabilir, Malouda, Bosingwa gibi yaşıyla orantılı idareli kullanılması gereken isimler de dinlendirilebilir.

Kısacası Avrupa macerasında iyi kuralar çeken, çektiği kuraların hakkını vererek rakiplerini eleyen Trabzonspor’un bu yoldaki artısı-eksisinin lige de yansıyacağını düşünürsek Bordo-Mavililer için yeni sezon asıl şimdi başlıyor.

30 Ağustos 2013, Cuma 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Garip bir gece‘’

O sonuca giderken Adrian, Henrique, her iki Aykut ve Zokora’nın iyi performanslarını, tabi ki Malouda’nın ‘hoşgeldin’ golünü de ayrıca söylemekte fayda var. Psikolojik üstünlüğü bir anda ev sahibine getiren o gol uzun süre akıllardan çıkmaz sanırım. Tıpkı maçın sonlarına doğru karşısında kaleci bile yokken topu auta attığı an gibi...

Ama akıllardan çıkmayacak bir başka olay da Volkan’ın özne olduğu sahnelerdi. Doğrusu neresi, nereden bakmak lazım insan şaşırıyor. Tam ne derdi var onu da bilmiyorum ama taraftarla göz göze gelmeme gerektiğini bilmesi gerekirdi. Çünkü her zaman o baktığınız gözlerden istediğiniz ışığı alamazsınız. Hep alkış alamayacağınız gibi. Kimi zaman öfke, aşırı doz tepki de gelebilir. Büyük olasılıkla tepki, küfür geldi... Sinirleri boşaldı, ağladı, o da hiç kuşku yok ki öyle bir görüntü vermek istemezdi. Fakat onun gibi üst düzey bir futbolcudan bir başka beklenti de sinirlerine hakim olması, direncini yüksek tutmasıydı. Daha önce de protestolar olmuş, futbolcular bozulmuştu ama böylesiyle ilk kez karşılaştık sanırım. Neyse umarız bir daha yaşamayız böyle bir an.

Trabzonspor’un 2-0’lık Kukesi rövanşı öncesinde kazanması, Avni Aker’in genel olarak pozitif ruh hali, tutumu ve yıldızların formu gecenin iyileriydi.

27 Ağustos 2013, Salı 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Hayırlı olsun‘’

Bordo-Mavili takımda basiti oynadığında ‘örnek’, işi zorlaştırdığında zor tahammül edilecek Volkan zorladı, kilidi Olcan açtı. Beşiktaş maçındaki gibi sol bekte başladı ama rakibi o kadar çabuk çözdü ki, hücumların tamamına katıldı, penaltı yaptırıp ilk golün mimarı oldu.
Bu golün ardından Kukesi biraz daha sertleşti, tribünleri de onlara eşlik etti. Hatta oyunun hakemi de. Volkan’a yapılan ve sarı kartla geçiştirilen bir faul vardı ki, Volkan rakibinden şikayetçi olsa hapis cezası bile gelebilirdi!

Bordo-Mavililer’in bu sertlik karşısında ürkekleşmek yerine yüreklenmesi ve topla oynamaktan kaçınmayıp Kukesi adına keyfi kaçırması skoru yükseltti. Sahanın iyi isimlerinden, konsantrasyonu yüksek oyuncularından Adrian’ın ortasında gelen Henrique golü Fırtına’nın Avrupa Ligi’nde gruplara kalması adına büyük bir armağandı. Avni Aker’de artık işler daha kolay olacak, Kukesi hiç şüphe yok ki çoook daha az sorun yaratacak. Fakat bu durum sorunların görülmesine engel olmamalı. Bu takıma hala son bir pasa daha ihtiyaç bırakmayacak golcü ve şimdilik kadro dışında olan yıldızların montesi şart.

23 Ağustos 2013, Cuma 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Başkanın gölgesinde‘’

Formda Volkan, Aykut, Henrique, Colman ve beklentiyi katlayan Malouda başta olmak üzere bazı Bordo-Mavili oyunculardan 4 resmi maçtaki performanslarını bekliyordum. Hepsini bir kenara bırakalım, aynısı olmasa da sahaya çıkanların ayakta durmasını, oyuna ve Mustafa Akçay’ın da dediği gibi rakibin ensesine yapışmasını bekliyordum. Yapamadılar. Beşiktaş’a ayak uyduramadılar. Doğal olarak da önce oyun, sonra da skor olarak geride kaldılar. Volkan-Malouda elektriğinin sokak dalaşına dönmesi, Colman’ın ‘ayıp’ faulü, Trabzonspor’un futbolu kadar çirkindi.

Trabzonspor adına gecenin en güzel işini ise hiç kuşku yok ki başkan İbrahim Hacıosmanoğlu yaptı. Daha önce defalarca duyduğumuz “Gerekirse rakip tribünde izlerim” protestosunu, pek de gerekmediği bir ortamda Hacıosmanoğlu gerçekleştirdi. İki oğluyla, yöneticilerini ve koruma ordusunu istemeden tribünün ortasında maç izlemek neresinden bakarsanız bakın olaydı, önemliydi. Tabii ki bu eyleme Beşiktaş yönetiminin gösterdiği yüksek alaka, taraftarın sağduyusu da aynı şekilde. Trabzonsporlu futbolcular başkanlarının gölgesinde kaldılar. Öne çıkmak için fırsatları var, sonuçta ligin sadece 1 haftası geride kaldı.

19 Ağustos 2013, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI