Arama

Popüler aramalar

‘’Trabzon'un intiharı, Antalya'nın itibarı‘’

Trabzonspor neden kulübesinden rakipleri gibi verim alamıyor, illa bir sakatlık vs bekliyor... Halil, Olcan, hatta Vittek, kötüyken bile şans bulurken, yetenekli kumaşlar neden atıl durumda kalıyor şeklinde öznelerle bir yazı kaleme almaya hazırlanıyorduk ki, her şey jet hızıyla değişti. Bunları yine yazabilirdik ama gecenin önemli işlerini es geçemezdik.

Geçelim o işlere...

Oynamayı, en azından hatırı sayılır süreler almayı hak ettiğini attığı gol ve ürettikleriyle kanıtlayan, Janko'nun verimini de Adrian, sadece skorun değil Antalya'nın da dengesini erken bozdu aslında. Yediği gollere kadar rakibine de net şanslar tanımayan Trabzonspor'un kendisi de pozisyon bulmak ve oyunu kontrolünde tutmakta zorlandı. Özellikle top kendisindeyken yardımlaşma sıkıntısı yaşayan Bordo-Mavililer, rakibinin yaptığı denemelere en azından ciddi bir özgüven katkısı yaptı.

Antalya zaten rakibi kim olursa olsun kendini bozmadan oynayan, dakikaya, skora bakmadan rakibi bozmaya çalışan bir ekip. Onları özel kılan da bu.

Bahsettiğimiz o Antalya zorlamaları da elbet bir sonuç verecekti, çünkü sayısı da gücü de artmıştı. Giray'ın gayreti ve yüksek konsantrasyonuyla o ana kadar delinmeyen stoper barajı, Ömer'in şık pası, Osman'ın aynı düzeydeki gol vuruşla yıkılınca, kimyalar bozuldu. Trabzon'da her oyuncu o golün muhasebesini yapıp saçmalarken, Antalya aldığı dopingi son saniyelerde inanılmaz yerinde kullandı. Topun Bamba'ya çarpması, Onur'un kurtarabileceği şuta mağlup olması işi değildi bu.

Antalya'nın maç boyu gösterdiği arzunun, Trabzonspor'un ise savrunluğunun sonuydu. Futbolun tüm gereklerini yapmasa da en güzel meyvesi olan 3 puana bu kadar yakınken gelen yenilgi bir tek gerekli ders çıkarılırsa galibiyet kadar kıymetli olur Fırtına için.

Trabzon'a yenilseydi bile bu Antalyaspor'un doğru yolda olduğu gerçeğini değiştirmeyecekti. Kazanmak ise onlara futbol adaletinin bir jestidir.

05 Kasım 2012, Pazartesi 21:25
YAZININ DEVAMI

‘’Sistem sancısı‘’

Stat hayli formda, hatta takıma oranla daha motiveydi! Takımı olabildiğince, zaman zaman umut vermeyecek işler yaptığı anlarda bile destekledi Bordo-Mavililer. Ancak etkileri bir yere kadardı, normal.

Defans hattı ise son haftalardaki gibiydi. Evet, ligin en ez gol yiyen takımıydı Trabzonspor ama belki en çok pozisyon veren ekiplerinden biri olmuştu son dönemde. Onur’un ekstra işleriyle değişmiyordu denge. Ceza sahası ve dolaylarında çok topla oynama izni verince Bursa’ya onlar da kesti cezayı şaşırtmayacak bir pozisyonda.

Şenol Güneş’in tercihlerine gelince. İdeale belki de en yakın kadroyu oynattı, yaptığı ‘kurtarıcı’ değişiklikler de zamanlama olarak son derece mantıklıydı. Ancak tıpkı Janko’nun ilk kez oynadığı Mersin maçında olduğu gibi takım yine Avusturya’lı golcüyü bulamadı, karşılaşma da onu arama çalışmalarıyla geçti. Kah buldular Janko indirdi, cılız ataklar oldu, kah stoperler bile topu Janko’nun kafasına dokundurmanın puan olduğunu sanarak şişirdikçe şişirdi.

Janko ile değişen ve yeniden yapılanan hücum sisteminin sıkıntılarıydı bunlar. İşte o yüzden onun ne kadar çok dakika alırsa Trabzon’un o kadar çabuk bu sistemi oturtacağı iddiasını savunuyorduk. 1-2 maçta olmaz. Buna rağmen ısrar edilmesi gereken bir kurgu olduğu muhakkak.

Bursa’nın da hakkını vermek lazım. Janko’ya da, alternatif akınlara da iyi tedbirler almışlar. İlk yarıda belki tutamadılar ama Sapara’yı da yormayı başarıp Fırtına’yı kilitlediler, hak ettikleri bir 3 puanla evlerine döndüler.

29 Ekim 2012, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Trabzon'un yeni sorunu‘’

Ancak en azından Bordo-Mavili takım cephesinde en az maç kadar gündeme damgasını vuran olay, kadro yapılanmasıydı. Üstelik hem oynayanlar hem de oynamayanlar penceresinden.
Janko meselesi örneğin.
Normal şartlar altında son bulduğu 5 dakikalık şansı 3 pozisyonla değerlendiren, milli takım formasıyla 81 dakika sahada kalıp 2 gol atan bir futbolcu, adı ve oynadığı kulüp ne olursa olsun ilk lig maçında ilk 11’de olur... Yoksa bunun bir açıklaması olur. Ancak o açıklama, üzerine gidilmedikçe, ‘nesi var?’ diye defalarca sorulmadıkça gelmiyor. Sonra iş büyüdüğünde, kriz boyutuna geldiğinde de kabahatli ‘işini yapan’ gazeteciler oluyor.
Colman meselesi örneğin.
Normal şartlar altında, takımın son yıllarının en efektif ve istikrarlı ismi haftalardır forma giymeyince, üstelik yakın zaman önce kriz üzerine kriz yaratmışsa, haber olur, ‘nerede, ne oluyor?’ diye sorulur. Ama neredeyse bu da yasak. İşi medyayı bilgilendirmek, kulübün medyadaki popülaritesini, rengini parlatmak olan ‘sözde görevliler’ inisiyatif almaktan uzak kriz bekliyorlar sanki! Kulüp sitesine kınama ve yalanlama yazmak için iştahla!
Normal şartlar altında, nasıl ki, Trabzonspor’un tüm sakatlarının durumları, gelişmeleri merak ediliyorsa Bordo-Mavili takımın da 4 büyükten biri olması sebebiyle merak edilir. Kapalı idmanlarda bile olsa yaşanan sakatlıklar ya da pozitif gelişmeler medyaya gönderilir. Ki gazeteciler de fal açmasın, kimin nesi var bilsin!
Gazeteciler elbette araştıracak, haberi bulana kadar kovalayacak, yaptığı işin hakkını verecek... Ama kulüplerdeki profesyoneller de daha üzerindeki isimlerin arkasına sığınarak ahkam kesmeyecek. Bu işlerde nasılki övgü varsa eleştiri de olduğunu herkes bilecek. Kimse peygamber soyundan gelmiyor, herkes hata yapar, özür de diler. Trabzonspor bugün bu tip konularda gereksiz bir ‘kapalı kutu’ olmaya gidiyorsa, kutudan haber verenler de ‘vatan haini’ gibi karşılanıyorsa vay o Trabzonspor’un haline.

23 Ekim 2012, Salı 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Trabzon'un derdi kaliteli bolluk!‘’

Trabzonspor son dönemlerin en ciddi kadro sıkıntısını yaşıyor bu sezon. Ve en azından öyle görünüyor ki devre arasına kadar da devam edecek aynı durum. Ancak bu kez sıkıntının sebebi eksiklik değil fazlalık! Üstelik kaliteli bir fazlalık. Aksi bir durum olsa zaten adı sıkıntı değil gereksiz ve niteliksiz kalabalık olur. Şimdi bu ortamda suçlu aramanın, bulunsa bile performansa etkisi de olmaz. Kale, savunma ve forvet hattında birbirini geliştirebilecek, zaman zaman rotasyona uygun bir rekabet var. Bu noktada Şenol Güneş’in aklının çok karışık olmadığı muhakkak. Fakat orta alandaki durum hem kadro yapılanmasını hem yabancı kontenjanını hem de genel stratejiyi etkiliyor.

Kimi yedeğe çekecek?

Güneş performans odaklı bir seçim yapmaya çalışıp adaletli forma dağıtsa da aklı oynamayanlara da takılıyor. Çünkü an itibariyle hesaplananın ötesinde işler çıkaran Alanzinho-Sapara ve alternatifsiz Zokora üçlüsünü ‘ideal’ diye düşünürsek, ne Soner, ne Colman ne de Adrian aklınızın takılmayacağı isimler değil. Tam tersini düşündüğünüzde de aynı kaygıları diğer oyuncular yaşatabilir. Sorun demek ne kadar doğru bilemiyoruz ama aynı handikap kanatlar için de geçerli. Soner ve Olcan’ı oynatsanız bu kez Yasin, Emre, Henrique, Halil kulübede, hatta tribünde olacak.

Vazgeçmek zorunda

Gelelim ne olacak sorusunun yanıtına. Büyük olasılıkla teknik heyet çok zor da olsa bir karar verecek, yönetime iletecek ve bu kaliteli fazlılık eritilecek. Peki belirleyici unsurlar ne olacak? Burada teknik heyetin yerli isimlere pozitif ayrımcılık yapacağı kesin. Yabancılarda ise yaş-beklenti-performans üçlüsü oyuncuların Trabzonspor kaderini belirleyecek. Örneğin uzun yıllardır Trabzon’a sorunsuz hizmet veren ve 30’a merdiven dayayan Alanzinho’nun kendisinden 4 yaş avantajlı ve de son haftalarda 11’e gözkırpan Adrian’a göre daha şanssız olacağını öngörmek pek de kahinlik sayılmaz. Aynı durum, sorunlarından arınmaması durumunda Colman, Henrique ve Vittek gibi isimler için de geçerli. Bu futbolcuların da uygun şartlarda satılması ya da kiralanması, fazla şaşkınlık yaratmayacak gelişmeler olur. Aslında Trabzonspor buna bir anlamda mecbur. Sadece kadrodaki yığılmanın değil, yabancı kontenjanını rahatlatmanın da başka bir çaresi yok. Bu süreci mümkün olduğunca ekonomik ve performans anlamında sorunsuz atlatan bir Trabzon’un ilerleyen dönemde eli çok rahatlar, kadro istikrarı da oturur.

15 Ekim 2012, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Janko'nun gölgesinde‘’

Hepsini geçtik, Trabzonspor eğer bu sezon yeni forveti Janko’ya bağlı bir hücum sistemiyle mücadele edecekse onda en azından biraz olsun ısrar etmek gerekmez mi? Vittek’e bile verilen fırsat ona verilmez mi? Halil ya da o mevkide oynayan oyuncu yorulmadan, terinin son damlasını dökmeden oynayamayacak mı?

‘Oynamıyor’ haberlerine site ettiği üzere, ‘Kendi ayağına kurşun sıkacak, bindiği dalı kesecek’ değil Şenol hoca ama bu soruları da en azından kamuoyu adına sormak bizim boynumuzun borcu. Eğer teknik-taktik durumların dışında bir durum varsa onu da bilmek, bildirmek gerekir.

Oyunda kaldığı 5 dakikada 3 pozisyon bulan Janko özelindeki gelişmeleri bırakıp Trabzonspor’un genel performansına gelince...
Bordo-Mavililer’in mücadele gücünün çok yüksek olduğunu, pozisyon vermeme adına defansif etkinliğinin alkışa değer noktaya geldiğini söylemek mümkün. Geçen hafta Fenerbahçe’ye kök söktürüp kazanan Kasımpaşa’yı Fırtına her açıdan etkisiz hale getirdi. Bir kaç bireysel hatayla verilen pozisyon dışında Trabzonspor tehlike yaşamadan mücadeleyi tamamlarken, sürpriz isimleriyle de çok etkili işler çıkardı.
Fenerbahçe maçında kaçırdığı goller sebebiyle çok eleştirdiğimiz Olcan’ın durumu da dikkate değerdi. Öyle bir gol attı ki, jenerik olacak düzeydeydi ama sonra yine ceza sahasında olmayacak fırsatları harcadı. Her haliyle bir konsantrasyon sorunu olduğu kesin. Halil de öyle. Dağınık, vasat altında.

Tüm bu sıkıntılara rağmen Trabzonspor’un Kasımpaşa gibi ligin flaş takımı karşısında kazanması, beraberlik zincirini kırması ve mücadele gücü Beşiktaş maçı öncesinde büyük artı. Tek merak konusu ise şimdiden o maçın kadrosu!

06 Ekim 2012, Cumartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Yine maç seçti‘’

Bu şoku atlatmak pek kolay olmadı, ilk kez Janko ve ona göre planlanan hücum sistemiyle oynayan Fırtına için. Orta alanda beşli ve kalabalık bir kurgu deneyen teknik direktör Şenol Güneş’in planının işlemesi biraz vakit aldı. Konuk Mersin’in hocası Nurullah Sağlam, Janko’nun oynayacağını ve bu durumda da Trabzon’un nasıl bir kurguyla gol arayacağını tahmin etmiş, Avusturyalı’yı besleyecek damarları tıkamıştı. Bu nedenle de orta alandaki Bordo-Mavililer, koskoca bir ilk yarıyı Janko’yu arayarak, genellikle de bulamadan geçirdi. İkinci yarıda çare arayışlarını ve hücum alternatiflerini çoğalttı beklendiği gibi Trabzonspor. O alternatifi yaratabilecek en önemli isimlerden biri olan Soner, takımına çok erken bir hayat öpücüğü verdi. Gerçekten de attığı gol hem kendi hem de takımının özgüveni açısından çok değerliydi. Ancak ilerleyen dakikalarda hem Trabzonspor hem de Mersin İdmanyurdu pozisyon buldu. Ev sahibi olma avantajını kadın ve çocuklardan oluşan etkisiz tribün nedeniyle kullanamayan Trabzonspor, çok önemli 2 puan kaybetti. 2 puandan da önemlisi Sivas gibi diri bir takımı deviren, Kadıköy’de Fenerbahçe’ye kök söktüren bir ekibin bu kez aynı performansı gösterememesiydi. Kadıköy’de olduğundan daha önemli 2 puan kaybedilirken, gecenin Trabzon adına kazananları Soner, kaleci Onur ve Sapara oldu.

01 Ekim 2012, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Fener kadar önemli‘’

Takımın özgüveni ve kredisi yükseldi. Şimdi daha güçlü bir 11 yapısı ve kurgusuyla Mersin önünde sahne alacak Fırtına. Bu maç da aslına bakılırsa her açıdan Kadıköy sınavı kadar değerli. Çünkü maç seçen bir Trabzonspor’un dönüşümüne zemin olma fırsatı söz konusu. Her dev maçta bambaşka bir görüntüye bürünüp sonraki ‘kendince sıradan’ kabul ettiği karşılaşmalarda gereksiz frenler yapan Bordo-Mavililer, şimdi devri daha da artırmak vitesi büyütmek zorunda. Sonuç itibariyle bu takımın iyi oyun kadar bir kazanma alışkanlığına, taraftarların da istikrarlı futbol görmeye ihtiyacı var.

Olcan’ın durumu

Kadıköy’de kaçırdıklarıyla vitrine çıkan Olcan, aslında uzun süredir benzer bir form düşüklüğü yaşıyordu. Sadece böyle göz önünde bir maçta hayal kırıklığı yaratarak daha fazla dikkat çekti. Geçen sezon devre arasında yapılan ve Necati ile birlikte en büyük katkıyı sağlayan transfer durumundaki Olcan’ın sakatlık sonrasındaki travmayı mı atlatamadığı başka sorunlarının mı olduğu merak konusu. Gazetecisin, merak etme, merak gider diyebilirsiniz. Çok denedim ama Olcan’a özellikle şu süreçte ulaşmak mümkün olmadı. Böyle dönemlerde futbolcuların kabuğuna çekildiğini, konuşmak istemediğini de anlamak mümkün. Ancak Olcan’ın Fenerbahçe maçında kaçırdığı gollerden çok genel form düşüklüğünün sorun olduğu inancındayım. Hem Trabzon’un hem milli takımın kazanacağı bir değer böyle silinip gitmemeli, ne derdi varsa halledilmeli.

29 Eylül 2012, Cumartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Sevinilir mi!‘’

Tabi ki her sorunun olduğu gibi bunun da bir yanıtı vardır ama ne kadar mantıklı olur, tartışılır.

Janko’nun isminden dolayı bir takıntı durumu değil bu. Sadece oyun içinde ‘asıl forvet’ eksikliğini o kadar çok hissetti ki Bordo-Mavililer, pozisyona yaklaşan tüm oyuncular kendince bir çözüm üretme arayışına girdi. Ya şut attılar ya da zorlama akınlara imza attılar. İlk bölümde hücum bölgesinde Sapara, savunma hattında ise Bamba fark yaratan isimler oldu. Fenerbahçe gibi her an skor ve sürpriz iş üretebilecek futbolculara sahip bir rakip karşısında kalabalık ve çok hareketli bir defans anlayışını benimseyen Fırtına’nın bu konuda ev sahibini iyi kilitlediğini söylemek mümkün.

İkinci bölümde beklendiği gibi Fenerbahçe organize olamasa da daha iştahlı, Trabzon aynı anlayıştaydı. Ancak yenilen baskı ve hücum hattında top tutamamaktan dolayı savunma aksaklıkları arttı. Yine Bamba hayati müdahaleler yaparken, ona Onur da ayak uydurdu. En büyük farkı ise Olcan yarattı. Tamam, asıl işi değil belki ama girdiği pozisyonları gol yapmak için bir kaç idmana çıkmış olmak bile yeterdi. Fenerbahçe’nin geri dönüş zaafiyeti de göz önüne alındığında Janko biraz daha erken oyuna girse, o pozisyonların içinde olsa acaba ne olurdu diye de düşünmeden edemiyor insan... Evet, Kadıköy’de 1 puan başarısızlık sayılmaz ama dün gece için aynı şeyleri söylemek ne kadar teselli eder bu da bir başka nokta.

25 Eylül 2012, Salı 12:00
YAZININ DEVAMI