‘’Jun'dan iyisi can sağlığı!‘’
Alanzinhoooo, Alanzinhooo, Alanzinhooo! Hava alanına gelenler önce böyle bir tempo tutturmaya çalıştı, tıpkı Brezilyalı’nın oyunu gibi!
Tutturulamadı!
Varyeteler, topuklar, yapılı saçlar!
Güvendiğim insanlar izledi, hepsi de ‘iyi’ dedi...
Kriz havasına gerek yok. Zaten ülkemizde de kriz yok! Olsa bakanlarımız çocuklarına söylerdi... Onlar da ‘mısır’ patlatmaz, batacak ‘gemileri’ ‘enerji’ ile yüklemez, kürek mahkumlarına ‘bahşiş alın’ demezdi!
Eee şimdi durduk yerde kriz çıkarmanın da anlamı yok.
Sadece endişem şu; Jun Türkiye’ye gelmişti, ılık bir yaz akşamı... Kaan Bora, Serkan Hacıoğlu ve ben alandaydık, tabiri caiz ise dünyanın parası verilen Jun’u biz karşıladık! Çek Ligi’nin gol kralıydı ama pasaport polisi dışında kimse yüzüne bakmadı. Ayıptır söylemesi, cebine para koyduk! Yok yok elden değil, kendi kartıyla bankamatikten çektik de öyle koyduk!
Olmadı, tutmadı, tek golünü Beşiktaş’ta attı, gitti!
Aslında yönetim golü kendi kalesine atmıştı. Bu sürekli koz olarak kullanıldı.
Ve birkaç hafta öncesi... Mekan dış değil, iç hatlar, bu hattı Trabzonlular bastılar! Yönetici akını, medya alakası. Ama yine FANATİK giydirdi! Yanlış anlamayın formayı.
Kolbastı olmadı, Samba yapacaktı ama unutmuştu. Dile kolay; Brezilya’dan Norveç’e geçmiş, oradan Jet-Lag’a geçmiş, İstanbul üzerinden Trabzon’a inmişti. Görüntülerini görmesek, izleyenleri bilmesek ‘bu ne?’ diyecektik.
Hala zamanı, top top kumaşı var. İri Yusuf’tan sonra ufak gelmiş olabilir ama bu haftaki Denizlispor maçında taraftar Alanzinho’ya not verecektir. Trabzonspor taraftarı krediyi zor verir, geri ödemeyi geciktirir. Bu yazıyı inşallah birisi Alanzinho’ya çevirir. Zira ‘Fırtına’ya karşı koşulmaz, bilinir!
‘’Filler geldi aklıma geldi‘’
Trabzonsporlu oyuncular idmana yürüyerek bankaya ise koşarak giden futbolcular topluluğu durumundadır...
Trabzonlular Trabzonspor’u dünyanın en büyük kulübü sanıyor ama şampiyonluk hedefine ulaşması için bir yol belirlenmesi lazım. Trabzon’un Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş kadar parası yok. O nedenle de farklı strateji izlemesi şarttır.
Kriz ortamında kulüp yönetmek zordur. Yönetenler de zorlanıyor...
Zaten Türk oyuncular baskıyı kaldıramıyor. Tribünlerden gelen tepki her şeyi olumsuz etkiliyor...
Filler gelmese bunlar da aklıma gelmeyecekti.
Artık iyice delirmeye başladığımı düşünüyorsunuzdur. Yok, hamdolsun (!) iyiyim.
Tespitler tanıdığım en orijinal, en iyi yürekli, en babacan teknik adamlardan olan Halilhodziç’e ait. Kaos ortamını anlatırkenki yanlışı genellemekti. Trabzonspor’un ‘özelliklerini’ çok bilemeden. Kızılmayacak kadar güzel insan, Türkiye’yi ülkesi Bosna’ya zor günlerdeki yardımları için seçmişti ama yeni takımı Fildişi Sahilleri ile ne işi vardı bilemiyorum. Dedim ya orijinal adam!
Hadi ukalalık yapayım; o gittikten sonra fikir beyanında bulunup, ‘Sel gitti, kum kaldı’ başlıklı birkaç cümle etmiştim... Özü şuydu; eleştiriye açık olalım, konuşalım, üretelim, ürettiğimizi değerlendirelim. Keşke birkaç şey daha dileseydim...
Önce seçim, seçim sonrası seçimdeki muhalefetin bile örnek desteği, geçiş sürecinin akıllıca kullanılması ve Halilhodziç’e tekzip!
Kadro artık idmanda ve sahada da koşmaktadır... Şampiyonluk hedefinin o kadar da hayal olmadığı yavaş yavaş anlaşılmakla beraber, Trabzon sezon başında transfer rekorunu futbolcu sayısı olarak kırmış, rakiplerine yakın harcamış, devre arasında en büyük parayı yatırmıştır. Bu paranın karşılığında teknik heyet tarafından da uzun aradan sonra ilk kez herkesin sayabildiği bir 11 yaratılmış, genç nesil çeşitli projelerle kazanılmıştır. Yönetim bazında içerideki sorunları bırakın, son seçimdeki başkan adayı dahi, “Trabzonspor’u şampiyon yapanı sırtımızda taşırız” noktasındadır. Birkaç münferit olay dışında Avni Aker kendi oyuncusuna cennet, rakibe eziyettir.
Vahid hocam... Zaman zaman iletişim sorunlarına, potansiyelin eksik ya da hatalı kullanılmasına, sportif başarı yakalanamazsa ortaya çıkması muhtemel ekonomik sıkıntılara, iç bünyedeki bazı problemlere, altyapı etkinliği ile ilgili eleştiri getirilebilecek noktalara rağmen Trabzonspor, rüzgarı arkasına almış, ‘Fırtına’ etkisi yaratmıştır...
Hocam; Trabzonspor heyecanlı, Trabzon dalgalıdır. Trabzonsporla ilk karşılaşmanız tribünde izlediğiniz Galatasaray maçıydı... Keşke bir de Beşiktaş maçını izleyebilseniz!
‘’Teşekkürler‘’
Sayın Valim, değerli Belediye Başkanım, nam-ı diğer ‘Fırtına’ Trabzonspor’un kıymetli kaptanı Hüseyin Çimşir... Hepiniz hoş geldiniz...
Yok yok, merak etmeyin... Bu sözlerin devamında ne bir sunum ne de kurdele kesildikten sonra yapılacak açılış var.
Sadece, FANATİK’in ricasını kırmayarak, aynı zamanda bundan önceki eylem ve söylemlerine uyarak hep konuşulan ‘Trabzon Ailesi’ fotoğrafı için bir araya gelen Trabzon Valisi Nuri Okutan, Trabzon Belediye Başkanı Volkan Canalioğlu ve Trabzonspor nezdinde kaptan Hüseyin Çimşir’e teşekkürümüz var.
Kentteki ’sürekli muhaliflerin’ azalmasında, tribündeki heyecanın kontrol altına alınmasında, Avni Aker’in bu kadar çabuk restore edilmesinde ve kulübün önünü açan daha sayısız eylemde hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan Trabzon’un yöneticileri; FANATİK için, ama aslında anlaması gerekenler için önemli mesajlar verdiler.
Sarıldılar; ‘sarılın’ dediler.
Hiçbir siyasi önyargıda bulunmadılar, ‘öznenin’ Trabzonspor olması gerektiğini gösterdiler.
Peki biz neden böyle bir iş yaptık?
‘Söz uçar yazı kalır’dan hareket ettik, bir de resimle anı bırakalım istedik.
Bildiğimiz birlik ve beraberlik havasını paylaşalım dedik.
Dedik de dedik, ama resim olmasaydı bu kadar etkili olmayacaktı, onu da sonradan fark ettik...
Uzun uzun yazsak da anlatamayacağımız şeyler, arkadaşım Serkan Hacıoğlu’nun karelerine sığdı.
Sloganı ‘Her şey Trabzon için’ koymuştuk, ‘cuk’ oturdu.
Şampiyonluğa hasret bir şehrin ve o şehrin milyonlarca seveninin küçük bir temsiliydi belki ama sezon sonu da resim üzerine konuşmak için çoktan sözleştik!
Not: Bu özel işte her türlü kolaylığı sağlayan Trabzonspor Kulübü’ne teşekkür eder, yardımlarıyla işimizi kolaylaştıran Ergun Ata ağabeyime de ‘elimize sağlık’ demeyi borç bilirim...
‘’Çim suni, zafer gerçek!‘’
Bu mevsimde, hem de Ankara’da bu zemin, adeta halı gibi... Ama suni!
Tıpkı Trabzonspor’un kurmaya çalıştığı baskı gibi yani.
Anlamak da lazım aslında; bünye zor dayanır 7 günde 3 maça adı ‘Fırtına’ bile olsa.
Maç boyu yüksek tempo yapmanın imkansızlığı paralelinde idareli kullandılar enerjilerini, anlık patlamalar geldi.
Enerji azlığında topa çok sahip olmak, çok koşmak yerine onu koşturmak lazımdı. Bunu da Trabzonspor’da en iyi şekilde Yattara yaptı, koşsa bu kadar faydalı olamazdı. Belki de dün yorgunluğu sayesinde durduğu yerden de oynayabildiğini keşfetti ki, artık koşar mı bilmem!
Selçuk’un sakatlığı belki de en çok bu anlamda hayal kırıklığı yarattı. Trabzon’un yorgunluğu ilk yarıya damgasını vurdu, koskoca 45 dakikada bir pozisyon yakaladı, Umut atamadı.
İlk yarıdaki aktif dinlenme ikinci bölümde yerini canlanmaya bıraktı. Çünkü Trabzonspor için kritik bir virajdı, mazereti ne olursa olsun burada puan bırakılamazdı!
Durarak oynayan Trabzonspor’da sınırlar zorlanıyor bir ‘kahraman’ aranıyordu.
Tam o sırada ‘Uzun Hami’ çıktı sahneye! Her frikiği barajı geçiyor ama ya kaleci çeliyor ya da savunmaya çarpıyordu Ceyhun vurdukça. Gol kazandıramadı ama Trabzon’un yeni bir frikikçi kazanma yolunda olduğu ortadaydı.
İyice kilitlenmek üzereydi artık oyun. Geliyorum diyordu gol ama adres vermiyordu, belli ki sürpriz yapacaktı.
Yaptı da; gitti Umut’un kafasına kondu! 8 maçtır suskun kalan Umut, ‘Bulut’ların arasından güneşi gösterdi Trabzon’a.
Trabzon yine istediği gibi oynamasa da kazandı, ‘büyüklük’ yaptı! Ama bu şartlarda bundan iyisi de beklenemezdi.
Önemliydi hem çok önemli ve artık iplerin tamamen Trabzonspor’a geçmesi demekti.
Artık Trabzon rahat, iç ve dış rakipleri ‘rahatsız’!
‘’Tam zamanı şimdi!‘’
Kaan (Bora) aradı geçen gün, asker ocağından, Iğdır’dan... Popüler soruyu sordu: ‘N’oldu ya Trabzonspor’a?’ diye, sonra da ekledi: ‘Ne kadar da iyi başlamıştı.’
Tam o sırada biri seslendi, 30 saniye izin istedim. Anlayışlıydı kardeşim, ‘İşin varsa sonra konuşalım, şimdi yanıyordur Trabzonspor’ dedi...
İşim cidden kısaydı, hallettik, sonra hasret giderdik.
Ama Kaan’ın sözlerinde Trabzon’un önemli bir ayrıntısı vardı aslında.
Çünkü bir kıvılcımda ‘Yanıyordu’ Trabzonspor.
Bir kıvılcım yetiyordu bütün emeklere, akan tere, yapılan hesaplaraÖ Üstelik yakanların da hayalleri yanıyordur aynı yangında. Tabi gerçekten özneleri ‘Trabzonspor’ ve onun başarısıysa.
Kimi sevmiştir ‘onlar’, kimdir ‘onların’ gerçekten sevebilecekleri! Nereden gelmelidir? Taa en içlerinden mi, Brezilya’dan mı, Fransa’dan mı!
‘Onlar’ eleştiriyle ezmeyi ayırt edemezler, ‘özeleştiriyi’ hiç bilmezler. ‘Haşa’ deseler de kusursuzdurlar!
Torba değildir ağızları kah konuşur, kah yazarlar. ‘Onlar’ için ‘sanmaları’ ya da ‘sanrıları’ yeterlidir. Sorunun tespiti paralelinde çözüm üretmek, çözüm üretecek kapasitede olmayanlar için tavsiye vermek, bilgi, veri ve daha niceleri gereksizdir. ‘Onlar’ asla ‘asil’ değilken ‘asıl’ yapmaları gerekeni yapmazlar. Kaç tanedir ‘muhalefetken’ yol gösteren, ‘gerekirse buradayız’ diyen.
Yakın tanığıyım, bilirim... Trabzonspor kazanırsa kısırdır gündemi; idman ve birkaç soyunma koridoru demeci...
Hele bir kaybetsin ‘yanar’ ortalık.
‘Yangın severler’, elini asla taşın altına koymadan uzaktan bakanlar, adı taze kalsın diye ahkam kesenler, başarısızlıktan beslenenler...
Ne yapın biliyor musunuz; gidin forma alın...
Alın ve dağıtın...
Özellikle miniklere verin, arkasına isimlerini iliştirin, sevindirin, sevdirin. Giyerlerken söyleyin, ‘Bak, Trabzon lider’ deyin!
Tam zamanı şimdi!
‘’Fıkra mı, belgesel mi?‘’
Üç İstanbullu bir de Trabzonlu çıkmış yola... Dev bir yarış varmış ortada, sonunda dev pasta, önemli de bir para.
Birinde para varmış, huzur yokmuş...
Biri ‘yoğun ve özel istek üzerine’ dualarla yola çıkmış, ama ‘yurt dışından’ bu kez kötü haber gelmiş, patron değişmiş! Aynı ‘yoğunluk ve özellik’ ona ‘takma’ demiş...
Diğeri son şampiyonmuş... Ne parasızlık ne ‘hocasızlık’ ona dokunmuyormuş. Fakat o da hızını kesmiş kısa bir ‘es’ vermiş.
İşte tam bu sırada ‘Fırtına’ esmiş.
Ha Antalya’da patlar ha Konya’da kaza yapar derken Trabzonlu almış yürümüş. Artık en öndeymiş sonu 61’li!...
Eveeet, işte bundan sonrası sadece futbolcu, hoca ve yönetimin değil, tüm Trabzonlular’ın elinde...
Ya fıkra olacaklar, kısa bir tebessüm yarattıktan sonra unutulup anlatana göre şekil alacaklar, zaman zaman unutulacaklar, ‘amaaan boş ver’ diye biten cümlelerin yardımcısı olacaklar...
Ya da...
Ya da belgesel olacaklar...
İşte o zaman anlatan da değişmeyecek, vurgu da, kahkaha da...
Takarsa takarım...
Yattara, hayırlısıyla döndü takıma.
‘Kompela’ aksanlı, yarım Türkçeli, şirinlik abidesi ‘cambaz’ yeniden kaldığı yerden...
Hani hep denir ya, ‘basın ve gazeteciler sorun üretiyor, çözüm söylemiyor’ diye, işte o lafların altında kalmamak için takıldığım noktayı ve nacizene önerimi paylaşmak istedim.
Yattara tabi ki kazanılsın, lafım yok.
Yattara’nın saha içinde ve dışında yaptıklarını kolayca unutan, kendi toprağında yetişenleri gözünün yaşına bakmadan silen, yerden yere vurmaktan geri durmayan, sahip çıkmayı yük gören abileri yine onu sevsin, sarsın, sarmalasın...
Ama bir temennim var ki; o da Yattara bir daha kaptanlık bandı takmasın!
Çünkü sezon başında ‘onurlandıralım’ mantığıyla kaptan yapılan (Hüseyin’den sonra 2. kaptan) Gineli ne saha içinde ne dışında ne de transfer masasında ‘kaptan’ ve ‘örnek’ olamayacağını göstermiştir.
Yine sevilsin, sayılsın, kim örnek gösterecekse alsın baştacı yapsın ama kaptan olmasın.
‘’Perde arkası‘’
İlk temasımdı kongre öncesindeki telefon konuşması... “Benim öyle başkan denilmeye de, protokol tribününe de ihtiyacım yok. Başkan olursam dertsiz başıma dert alacağım. Telefonlarımın çalma sayısı 10 katına çıkacak, stresim artacak. Fakat bu kutsal bir görev, geri çevrilmiyor” diyordu. Seçildikten sonra da konuştuk, görüştük. Anlaştığımız da oldu, nlaşamadığımız da... Ama sorun değildi, herkesin yaptığı işiydi, benimkinin temeli de eleştirmek. İlk uzun diyaloğumuz ise geçtiğimiz günlerde oldu.
İki bölüm halinde yayınladık Sadri Şener’in sorularımıza yanıtlarını.
Bunlar yazılı olarak paylaştıklarımızdı. Ama bir de izlenimlerimiz, gözlemlerimiz vardı.
Bir kere belli ki, inandığı, güvendiği insanların kendi başkanlığında birleşmesiyle ikna edilmişti. Görüntü o ki, koltuğa yapışma hevesli de değildi. Dinamik ve genç isimlere her zaman bu kulübün kapılarının açık olduğunu yinelemekteydi.
Kendi sözü de şudur ki; Tabloyu düzeltmeye, eksikleri gidermeye geldik. Ebediyen kalmayacağız.
Tüm bunları bir araya getirdiğimizde ortaya çıkan sonuç; Sadri Şener’in, Trabzonspor’da başkanlık için gönlü olanlar adına önemli bir fırsat olduğudur. Çünkü mevcut durum itibariyle ekonomisi eskisi gibi vahim değil, projeleri işliyor (stat-sponsorluk-TS Club), popülaritesi yükseliyor, futbol takımının kadrosunda en az 4-5 yıl daha ‘zirvede’ hizmet verecek oyuncular bulunuyor.
Yani büyük aksilikler olmazsa Şener ve ekibi bıraktığında, o bayrağı devralacaklar viraneyle değil, küçük işleri kalmış bir inşaatla karşılacaklar.
O zaman o Trabzonspor sevdalıları da bir gün içinde oturacakları binayı yükseltmek için muhalefette değil de yönetimdeymiş gibi tavır almalı, yapıya yeni tuğlalar koymalı. Bu kimse bu yönetimi eleştirmesin demek değil. Başta bizler her icraatın takipçisiyiz, kamuoyu adına eleştiri hakkımızı esirgemeyiz.
Trabzonspor’un başka takımlarda bulunmayan bordosuyla mavisiyle lige, yarışa, hem de sadece 6 haftada nasıl renk kattığı ortadadır. O zaman, bakanından vekiline, taraftarından öğrencisine bu renklerin tüm sevdalıları sadece yakını-tanıdığı başkan ya da yönetici olduğunda değil, Trabzonspor’u özne görerek çalışmalıdır. Bu durum Trabzonspor’un şampiyonluğundan daha büyük bir özlemdir.
‘’Yanlış yere tadilat!‘’
10 bin YTL giriş, yıllık 100 YTL... 10 bin YTL giriş, yıllık 50 YTL... 2 bin YTL giriş, yıllık 50 YTL... 100 YTL giriş, yıllık 40 YTL...
İlk üçü sırasıyla Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın üyelik ve aidat tarifesi, son sıradaki ise Trabzonspor’unki!
Attığı zaman mangalda kül bırakmayan, ama iş bu konulara geldiğinde “Trabzon’un şartları belli” edebiyatına sığınan mantık. Ya da mantıksızlık...
Tüzük değişikliğinin içeriği tartışılır, tartışanların da hakkıdır.
Ama bu mantıksızlık önceki gün tadilata izin vermedi, işin ilginci 2 tartışmadan biri bu küçük rakam farkları yüzündendi. Üstelik önerilen rakamlar ‘ezeli’ rakiplerin yarısı kadar bile değildi.
Hem dördüncü değil dört büyükten biriyiz diyeceksiniz, hem de ‘küçük’ işlerle uğraşacaksınız. Tadilat mutlaka lazım ama tüzükten önce kafalara...
Haa, işin içinde bunlar değil de başka hesaplar varsa zaten, geçmiş ola!
Kulüpler önce seçilmiş yönetenlerin ve üyelerinin sevgileri, hayalleri, hedefleri kadar büyüktür...
Sevgilerine diyecek yok ama bir de eyleme dökseler!
Çırpınıyor Karadeniz!
Ben daha Türkiye’de hiçbir pilotun uçtuğunu görmedim...
O nedenle Karadenizspor’dan da bir anda bulutların üzerine çıkmasını beklemedim.
Çünkü ülke futbolunun pilot takım stratejisi hiç olmadı...
Sadece şu var;
Bir genç gelir, imza töreninde yöneticisi tarafından birinin ya ‘veliahtı’ ya da ‘genç yıldız’ olarak lanse edilir, sonra A takımla kampa gönderilir. Kampta ağzıyla kuş da tutsa takıma girmenin kriteri bellidir... Ancak bu kriter asla ‘liyakat’ esaslı değildir. Yabancılar gelecek, eski ve yeni yıldızlar yerleştirilecek, sonra hala 24-25 kişilik kadroda eksik varsa birkaçı denenmeye devam edecek.
Trabzon’daki ilk ya da en garip uygulama değil. Sadece bildik işler...
Trabzonspor ile kamp görmüş ve göz doldurmuş 4 oyuncu, Karadenizspor’da, pilotta!
Ama ne onlar ne de Karadenizspor uçabiliyor...
Oyuncular dökülüyor, takım iki maçta sıfır puan ile son sırada.