Arama

Popüler aramalar

‘’Gündem hoş değil‘’

Rakibin kentinin nüfusunun dolu bir İnönü Stadı kadar olduğu da, kadrosunda 5’i Brezilyalı, çok sayıda yabancı futbolcu bulunduğu da yazıldı. Avrupa istatistikleri verildi, çılgın taraftarı övüldü, her şeye rağmen Beşiktaş’ın hiç zorlanmadan turlayacağı öngörüldü.
Şimdi ben biraz da misafiri olduğum Mostar’daki Beşiktaş ortamından, kendi gözlemlerimi, dikkatimi çekenleri, göremediklerinizi ve nacizane tespitlerimi aktarayım...
Önce Mostar... Cehennemi görmüş bir cennet mekan burası. Dar alanlara sıkışsa da böylesi yok diyeceğiniz sokaklardan çıkıyorsunuz, gülen yüzünüz düşüyor. Sizi sık sık kafanızı kaldırdıkça sırpların zalimce kurşunladığı, birçoğu kullanılamayan bina karşılıyor.Orta yaş üzeri insanların yüzünde bir hüzün tebessüm ederken bile bir acı var. Ya kaybettikleri akıllarına geliyor, gülmeyi kendilerine haram sayıyor ya da o acı hiç geçmiyor bünyeye yerleşiyor. Ama belli ki Bosna yaralarını sarıyor.
Dedim ya herkesi tanısam da misafir sayılırım, topa basıp konuşmalara kulak kabartmaktayım. Ne edildiğini (tam olarak af sayamadığım için böyle diyorum) tam olarak kavrayamadığım İbrahimler burada yok sanıyorsunuz değil mi, yanılıyorsunuz! Adları artık ayrı ayrı anılması nedeyse imkansız bu ikili kafileden bile önce Mostar’a geldi. Maçın da önüne geçti affedilme öyküleri. Niyeydi, nasıldı, bundan sonra ne olacaktı! Gündem buydu masalarda, sanmıyorum takımda da farklı olsun. Konuşacak, konuşulan ve konuşulmayan çok şey var belli. İşte o nedenle bu takım gündemi bu gece futbola çevirmeli, aksi halde bu hava Beşiktaş’a daha da zarar verir. Sistemi ne olur, rakip ne kadar boğuşur bilemem ama bu maç tam zamanında denk gelmiştir. Burada alınacak iyi bir skor kafaları dağıtır, biraz futbol konuşulmasına yardımcı olur.

14 Ağustos 2008, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yine fatura krizi!‘’

Çok selamlaşmıştık, ama asla sıkı fıkı olmamıştık... Olay yerelden ulusala sıçrayınca bazılarına anlamsız ve gereksiz gelse de ‘gazetecilik’ refleks ve merakıyla aradım. Ukalalık değil, tanıdı hemen açıldı. Belli ki çok soran olmamıştı halini hatırını. Anlattı, yazdıklarım da oldu kendime sakladıklarım da. Sabah 6’da idman büyükleri büyütmez, resmi sitede herkese yeni forma giydirip, onları önüne attıkları taraftarın çizgisiyle çizmek hoş görülmez. Madem düzen düzelecek, önce başlarının dosyalarındaki ipler çözülecek. Oynamadan gidenler, dengelerle oynayanlar, adlı ve adsız ‘kahramanlar’ afişe edilecek. Fatura, masaya çağrılıp, ‘gel beraber yemek yiyelim’ diyene ödetilmez!

Kardeşim hayırlı teskereler

“Artık gideyim de geleyim” diyen kardeşim Kaan da artık bir er, gerçi iyi kötü altı ay sonra biter... Gazete yine sessiz ama kardeşleri biraz daha abisiz, sessiz... ‘Adam’ın boşluğunu doldurmaya çalışıyoruz ama zor. Şimdi okusa der ki; “İyi de kardeşim Ağrı Doğubeyazıt’ta da askerlik zor.”
Haklısın kardeşim, ödediğin borç Vatan borcu, kolay değil. Bu muhabbet uzar ama sonu belli.
Hayırlı teskereler kardeşim...

13 Ağustos 2008, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yanlış ruh çağırılıyor!‘’

Bir ruhtur gidiyor, herkes onu çağırıyor. Kod adı da 96 ruhu... İyi de 96’da Trabzonspor şampiyon mu olmuştu! Hayır, lig ikincisi. Üstelik o senenin ardından takım da dağılmıştı, kâbus dolu sezonlar başlamıştı. Eee, niye özlemle o ruh çağrılıyor. Şampiyonlar Ligi’ne katılmak içinse, şampiyonlar da o heyecanı yaşayabiliyor! Bu kadar iyi kadro kuran, takımı Ersun Yanal’a emanet edenlere en büyük başarısı ikincilik olan ruhu çağırmak yakışmıyor. Tamam, o büyük beklenti omuzlara pat diye bindirilmemeli, ama bu kadronun 3 yıllık yakın gelecek hedefi de şampiyonluk olarak belirlenmeli.
Resmi de dil değişti...
Colman Arjantinli; ana dili İspanyolca.
Sylva Senegalli; ana dili Fransızca.
Cale Hırvat; ana dili Hırvatça.
Yattara Gineli; etnik dillerin yanı sıra ana dil Fransızca.
Song Kamerunlu; yerel dillerin dışında ana dil Fransızca.
Gurbetçi Türkler’in lisanı ise bilindiği üzere Almanca...
Tablo ortada, Trabzon’daki değişim dile de yansıdı. Daha önce bu ‘dil’ problemleri konusunda dili defalarca farklı vakalardan yanan Trabzonspor, umarız bu kez yoğurdu üfleyerek yemeyi başarır.
Not: Lisan problemi ile ilgini sorunlar neler diye aklı takılanlar için iki örnek; Ersen Martin transferi sırasında kulüpte İspanyolca ya da İngilizce bilen yönetici ve personel bulunamaması, yakın geçmişte transfer edilen Brezilyalılar’ın, ‘Türkçe de öğrensinler’ öngörüsüyle kaderine bırakılması.
Valilik-belediye-kombine...
İşin temelinde niyet muhtemelen iyidir, güzel amaçlar beslenmektedir. Ancak gazeteciyiz ya merak ediyor insan, şu sıralar en çok meraktan başımıza işler açılsa da!
Ama gazeteci de susar, soru sormaz, bir fikir sahibi olmaz, sahibi olduğu fikri savunmaz ya da savundurulmazsa...
İçim rahat benim, çünkü kombine satışına en çok sevinenlerdenim. Avni Aker’i dolu görmek istediğimi defalarca söylemiştim. Şimdi sadece aklıma takılanları sormak istedim.
Valilik ve belediye de efsanenin uyanmasına yardımcı olmak için kolları sıvadı, tebrikler. Bu eylem paralelinde 5 bin kadar kombine aldı, 3 bin tanesi için sipariş mesajı yolladı. Peki bu kombineler hangi kıstasla, ne zaman, kimlere dağıtılacak?
Şimdiden buna bir açıklık, şeffaflık getirilirse mevcut yönetim de muhalifi de rahatlar. Sinek küçüktür mide bulandırır, 8 bin rakamı çok büyüktür kusmaktan insanın anasını ağlatır.

09 Temmuz 2008, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sevgi eylem gerektirir...‘’

Ne çok geçti değil mi onu kaybedeli... Aslına bakılırsa benim kendisini keşfim geçti...
Oberstaufen’de cama çıktığım ilk anda gördüğüm, kendimi biraz da tren gibi hissettiğim o ineğin en yakın dostumuz olduğu günlerdi...
Serkan da (Hacıoğlu) henüz, “Vatan borcumuzu da ödeyelim be kardeş” dememiş, yeşilleri giymemişti...
Odamız büyük, imkanlar dardı. TV birkaç dilde yayın yapıyor ama o anten bizi çekmiyordu! Ne var ki, tedarikliydik, ikimiz de cd getirmiştik. Benimkiler gurbete ters düştü... Fazla oynaktı, halimizse acıklıydı.
Tamam süre azdı ama, özlediklerimiz de özleyenler de vardı... Kazım abiyle, Kazım Koyuncu ile öyle bir gecede tanıştık. Tanıştık derken, dinlemeye başladık... Keşke elini sıkıp, beraber otursaydık.
Olmadı... Yanımızda olan sesiydi, şarkılarıydı, duygularıydı. Orada da yeni yeni tanıdığım ama hayran kaldığım Karadeniz vardı. İsyankardı, tepkiliydi. Ama ne küfür eder, ne de bölelim, bozalım, yıkalım derdi...
Geçen gece yine Kazım abiyi dinledim... Ne zamandır görmediğim birini görmüş gibiydim. Sesini duydum, tuhaf oldum... Dinledikten sonra okudum; “Trabzonspor diğer 3 büyüklere karşı bir başkaldırıştır” diyor, sonra takımı için beste üzerine beste yapıyor, KTÜ’de (Karadeniz Teknik Üniversitesi) kulüp üzerine konuşuyordu.
Hastayken, hatta saat sayıyorken bile espri yapan, sevgisini her koşulda belli eden, eyleme dönüştüren adamdı. “Ne var ki, her maç tribünler dolsa. Bu takımın nesi eksik?” diyormuş...
Keşke görebilseydi...
Suskun kitle uyandı, önce seçimde rekor katılım oldu, sonra da sezonluk kartlara koşuldu.
Muhalefet, “Destek olalım” dedi, seçilenler teşekkür etti.
Kadronun eksiği çoktu, giderildi... İlgi azdı, artıyor.
Trabzonlular, artık iş size düşüyor. Gençlerin heyecanını yatıştırmak, yanınızdaki olası canavarların gazını almak size kalıyor.
Bu kulüp sizin...İster sevin, ister kaderine terk edin...
Ama en az hepinizin sevdiğini bildiğim Kazım abi kadar sevin.
Sevgi eylem gerektirir... Eylemsiz sevgi gereksizdir...

19 Haziran 2008, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Boşlukları doldurun!‘’

Son dönemlerdeki gelişmeleri üst üste koyarsak ortaya çıkan şu ki; Trabzonspor bir yeniden yapılanma derdinde, buna da ihtiyacı var...
Ama şu da var; hem dünya hem spor görüşü, hem beklentileri hem de futbol ve idari yetenekleri çok farklı yönetimler birbiri ardına geliyor, buna ne takım, ne hocalar ayak uydurabiliyor!
Belki de ondan bu kadar futbolcu gelip gidiyor, her türlü teknik adam deneniyor.
Bir başka gerçek de Trabzonspor’un İstanbul dışında futbolumuzun en önemli rengi olduğudur.
Ama bu renk bazı olayların gölgesinde kalıyor karanlığa gömülüyor.
Yanlışı tespiti, hatayı eleştiriyi gazetecinin görevi değil de provakasyon ve kişisel hakaret kabul eden yönetici profili değişmedikçe...
Milyon dolarlarla yapılan transferleri kazanmak yerine bir kalemde silmekten, UEFA’da dosya rekoruna gidilirken ‘hep biz haklıyız’ saplantısından sıyrılmadıktan sonra...
Yerli hocalara ‘bizim uşak’, yabancılara da ‘bizi anlamıyor’ demekten vazgeçmedikçe...
3 milyona bilet satılıp tribünler boş kaldıkça, kulübün duayenleri koltuktan güç almak yerine makamına güç vermedikçe...
Temeli 24 yıl öncesine dayanan (!) şampiyonluk hayalinin peşine takılıp, kurumsallaşma, profesyonelleşme es geçilip, güzel örnekler izleneceğine onlara ‘tukaka’ denildikçe...
Altyapıdan yetişen, kendi topraklarının mahsulü genç yıldız adaylarını Avni Aker çimlerine acımasızca gömmekten, daha bir fidanken kırmaktan utanmadıkça...
Kendilerini kulübün, Trabzon’un ve Trabzonspor’un asıl sahibi gören ama zaman zaman asıl zararı veren; şehir, takım ve camia dışa açılmaya çok müsaitken ‘yerellikten’ kurtulamayan, ‘ulusal basını’ ise düşman gören zihniyet terk edilip, sorumluluk almayı akıl bile edemedikçe...
İş başındayken mazeret, dışındayken laf üretenler, öznesi Trabzonspor, yüklemi destek olmayanlar temizlenmedikçe...
Yabancı alırken şehri, yapıyı, hatta taraftarı anlatmadan milyon dolarları sayıp, ilk kez yurt dışına çıkan Brezilyalı’yı, Praglı’yı, huysuz Alman’ı getiren ve sonra da ‘Trabzon’da tutmadı’ diyen transfer stratejisini (!) bitirmedikten sonra...
H H H
Fazla söze gerek yok.
Cümle sonlarındaki boşluğun karşılığı Trabzonspor’un içinde bulunduğu durumdur, kim nasıl istiyorsa öyle doldurur!

15 Mart 2008, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ayna ayna söyle onlara!‘’

Şenol Güneş, Faruk Özak, Fatih Tekke... Ortak paydası ‘futbol’ olan üçlü, ‘Gurur duyulan Trabzonlular’ın zirvesinde. Hami Mandıralı ve Gökdeniz Karadeniz ise Kanuni Sultan Süleyman’ın az farkla gerisinde!
Trabzonspor’un başarısızlığı Trabzon şehrine en fazla zarar veren gelişmelerin içinde... Hem de bölgesel kanı haline gelen ‘provokasyonların’ ve üzerinde hep konuşulan sosyal sorunların bile önünde!
Benim değil; 112 mahalle ve köyde, toplam bin 146 kişi üzerinde yapılan anketin değerlendirmesi bu.
Trabzon Fikir Kulübü yaptırmış araştırmayı.
İçeriğin genelinde siyasi, kültürel ve jeo-politik detaylar var ama bizi en azından bu sütunlarda futbol bağlar.
Bağlayalım...
Cam gibi net ki, Trabzonspor’suz Trabzon olmaz, Trabzonspor da kent istemezse yaşayamaz. Şehrin, ülkenin tarihine damga vuran, geleceğini şekillendiren olaylar oluyor, gizli özne Trabzonspor.
Normal.
Normal olmayansa, Trabzonspor’u bu kadar seven, kanında, canında hissedenlerin hissizliği. Seviyorum; kombineye, ürün satış gelirine, üyelik aidatına girmiyorum.
Biletliler (!) alınmasın, darılmasın, gidemeyip geçerli sebebi olanlar da. Diğerleri ise istediği kadar kırılsın.
Beyler, 10 bine yaklaşınca Avni Aker doldu deniyor, eskiden taşmadan dolmazken.
Takım ligden kopmuş, Avrupa uzak olmuş... Doğrudur.
Ama unutmayın ki, efsane önce tribünlerde doğuyor. Bakınız...
Bakınızın devamını getirecektim ki, bakmayacaksınız, alınacaksınız biliyorum.
O zaman bana bakmayın, aynaya bakın.
Taraftar kime denir sorun.
5 YTL karşılığında, toprağının insanı olan oyuncuya küfrü hak görene, biraz daha fazlasını veren için besteler düzene, sahaya girene, giremezse eşyalarıyla temsil edene mi!
Yoksa, taraf olduğu için sevene, inandığı, güvendiği tarafın yanında olmayı, ait olmayı, paylaşmayı, paylaştıkça çoğalmayı bilene mi?
Uzatmayacağım...
Pazar akşamı sıkıldım, paylaştım.
Ha bir de unutmadan...
Sevgi eylem gerektirir. Eylemsiz sevgi gereksizdir.

26 Şubat 2008, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Başkan seçilmeyecek!‘’

Reyting düştü, kel göründü; yayıncı kuruluş bile nabız ölçtü. Yine taraftar uyandı, faturanın asıl sahipleri sussa da onlar üzerine düşeni yaptı ve sevenler şimdilik ayrılmadı.
Dün yönetim ibra edilmedi, Trabzonspor kendi kendini ihbar etti!
İşte bu şartlar altında delegeleri önemli bir görev bekliyor, çünkü Trabzon ‘lider’ini seçiyor.
Başkan ya da patronunu değil; kelimenin tam anlamıyla liderini. Çünkü bu ayrıntı fazlasıyla önemli.
Kimler farkında bilmiyorum ama Trabzonspor eriyor!
Tükenmek üzere olan mumun zaman zaman cavlaması gibi ara ara canlanıyor, sonra yine kendini bile zor aydınlatıyor. Bazıları mum söndüğünde kendilerinin de karanlıkta kalacağını, karanlık hayattan hiç keyif alınamayacağını düşünmeden ateşin etrafında rüzgar yapıyor!
Yeni liderin ilk iş olarak, o ışığın tamamen sönmemesi için, yanmak pahasına mumdaki ışıkla önce yeni bir mum yakması, sonra da yangını başlatması gerekiyor!
Biliyorum ki, Trabzonlular için Trabzonspor evlerinin bir ferdi gibidir, ailedendir.
İşte yine o yüzden kızına damat, oğluna gelin, çocuğuna isim seçermiş gibi düşünmeliler.
Lider, gerçek bir önder olursa kimse Trabzon’u yayından da kaldıramaz, büyüklüğünü de tartışamaz.
Artık Trabzonlular bir karar vermelidir. Her toplum nasıl ki layık olduğu şekilde yönetilirse, Trabzon da öyle yönetilecektir, her delege mührü basarken, milyonların yükünü hissetmelidir.
Ve son bir kez şunu düşünmelidir; diğerlerinden neyimiz eksik, neden olay olmadan gündem olamıyoruz, yerinde bile sayamadan geriye gidiyoruz!
Not: Bu zor şartlarda elini taşın altına sokan, sorumluluk alan her iki adaya da başarılar diler, öznesi gerçekten de ‘Trabzonspor’ olan tarafın kazanmasını temenni ederim...

10 Şubat 2008, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kandırmayın!‘’

Trabzon’daki durumu örnekle anlatmak zor, çünkü örneği bulunmuyor. Şaka değil; Karadeniz efsanesi, lige ilk yarıda, kupaya grup maçlarında havlu atıyor. Yönetim kongreden kaçıyor, hesap-kitap yapıyor! Liderinden tabanına kadar koca koca insanlar samimiyetsizce ‘kandırıkçılık’ yapıyor. Neymiş; uğraşlara rağmen transfer yapılamamış. Sokağa para atamazlarmış?
Hadi canım!
Bir jest yapalım, bu kez sokağa saçılanları yazıp, sizi utandırmayalım!
Muhalifi olduğu federasyon aleyhindeki her oturuma iştirak edip kendi divan kuruluna ve takımının maçlarının büyük çoğunluğuna katılmayan, evinin bahçesinde çıkan kavgayı balkondan izleyip (bakınız Sivas olayları) ‘provokasyon’ diyen, güç elindeyken o provokasyonu açıklayıp ortadan kaldırmayan, dahiliklerine bir yenisini ekleyip (!) camianın imajını ‘kongre bile yapımıyorlar’ seviyesine düşürenler nasıl kulüp menfaatinden söz ederler!
Her yönetim ve yönetici tarihe geçmek ister. Tarihe geçmek zordur; zaman ve emek ister. Fakat bu kez tarihe geçenler bu zaferi (!) kısa bir zamana ve kolayca sığdırdılar.
Tebrikler!
Bir de kendi inanmadığını inandırmaya çalışanlar var. Felsefeyi, alengirli sözleri sevenler ve ‘gitmek yakışmaz’ diyenler.
Ne şartta yakışırmış gitmek acaba!
Söz verdiği kişileri yarı yolda bırakıp, kendine verilen sözlerin hiçbiri tutulmasa da görevde kalmak mıymış yakışan!
Herkes biliyor; ‘gidici’ yönetim gün sayıyor, kasayı kitledi bekliyor. Bunu teknik heyet de biliyor. Aslında onlar da gün sayıyor. Kulüp, resmen Allah’a emanet ilerliyor.
Sonlarını bilenler bunu kendilerinden bile saklıyor. Kandırdıkları ya da öyle sandıkları aslında Trabzon’un geleceğidir.
Söz uçar yazı kalır!
Tarihe not düşelim dedik. Çünkü bir ‘tarih’ yazılıyor!

27 Ocak 2008, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI