Arama

Popüler aramalar

‘’Aradım, bulamadım!‘’

Amerika’dan eski ve çok sevdiğim bir dostum geldi, Trabzonlu Mustafa... Trabzonsporlular ve sporseverler diyebilir ki, gözün aydın da hayrola!
Konunun onunla alakası, kendisine hediye etmeyi düşündüğüm forma. Normal olarak önce TS Club arıyorum, hem orjinal olsun hem de kulüp kazansın istiyorum. Ama Türkiye’nin dört büyüklerinden birinin ülkenin en büyük kentinde bir tane TS Club’ı var, Haznedar’da... Diğerleri TS Club değil, mağaza... Hadi Ts Club bulamadık, doğru marka sponsorunun mağazalarına diyoruz.
Yeni bir sürpriz daha... Orada da Trabzonspor forması yok. Şaka mı yapıyor diyerek gidemediğimiz, mağazaları da telefonla arıyoruz, var mı acaba Bordo-Mavili forma!
Nerdeee, iki aydır yeni ürün dağıtımı olmamış onlara da... Aslına bakılırsa Trabzon’dan istesek daha kolay olurdu ulaşmak o formaya.
Evet takım kötü gidiyor, TS Club olsa da forma ve ürün satışı zor.
Peki ya büyük kulüp olmanın getirdikleri ne olacak?
Büyüklüğü tartışılmaya açıldığında yeri göğü inletenler büyük kulüp olmak için ne yapıyor!
Trabzonspor’un son dönemdeki en büyük beklentisi olan benzinlik projesinden gelecek gelir kadar bazı rakipleri ürün satıyor. Yani bu iş sanıldığı kadar (!) amatörce yapılmıyor.
Gelinen nokta, daha da kötüsü gelinen noktayı kabulleniş, normal bir durummuş gibi sayma camianın geneline yayılmakta. Forma falan bir yana, işte esas tehlike de burada...
Bu ligin bir Anadolu efsanesine, Trabzonspor’un da daha iyisine layık olduğu kesin.

19 Ocak 2008, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Elinize sağlık!‘’

Biri hem kulübüne hem de kendisine servet ödenerek ara transferde alınmıştı. Üstelik yıldızdı, tribünü ve camiayı heyecanlandıracaktı. 31 maçta 7 gol atıp 10 asist yaptı, belki daha da katkı sağlayacaktı.
Diğeri 2004’ten bu yana takımdaydı. Pozitif tavrı ve profesyonelliği ile 82 maça çıktı, oynamadığında bazıları gibi sorun olmadı.
Biri Ceyhun Eriş, diğeri Celaleddin Koçak’tı...
Aslında isimler de istatistikler de bir yana... Elbette ayrılıklar da var bu hayatta.
Ama bu işlerin bir şekli, bir adabı da mı kalmadı!
Gecenin bir vakti, ‘hadi beyler bavulunuzu hazırlayın’ demek zaten dibe vurmuş imaja ne katkı sağlar, hangi futbolcunun Trabzonspor’a sempatik bakmasına yol açar!
İçeriği nedir, kimin fikridir bilmiyoruz, çünkü bilgilendirilmiyoruz!
Brezilya’yı artık temsilcilik kuracak kadar tanıyıp (!), Avrupa piyasası için ciddi istatiktiklere sahip olup (!) hala transfer yapamayan, her yabancısıyla sorun yaşayan, çöpe attığı paraların hesabını tarih önünde verecek olanlar, bir zafere daha imza attılar. Elinize sağlık!

13 Ocak 2008, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Mutsuzuz‘’

Şener: Başkanlık ciddi konu, hesabı kitabı var. Bıraktığımız Trabzonspor çok değişmiş. Kimseden icazet almam, icazet veririm
Hacıosmanoğlu: Samimiyetsiz birleşmeler Trabzon’u bu günlere getirdi. Makus talihi değiştirmekiçin göreve talibiz

Sayılı günler kalmıştı Trabzonspor kongresine... Hem de belki de tarihin en önemli kongrelerinden birine.... Üstelik takım ligin ilk yarısının bitimine 3 hafta kala liderin 16 puan gerisinde, düşme hattının ise sadece 3 puan üzerindeydi. Ancak bu tabloya rağmen camiada gözle görülür bir belirsizlik hakimdi. Camianın sesine kulak vermek için bir adım attık, gündemin muhataplarına ‘Mutlu musunuz?’ diye sorduk. Bir tarafta net kararını vermeye hazırlanan Sadri Şener, diğer yanda ise yaklaşık bir ay önce ‘adayım’ diyen İbrahim Hacıosmanoğlu vardı. Tabii ki bir de baskılara karşın adaylığı düşünmediği bilinen Nuri Albayrak. Biz de manşetimizin muhataplarına ulaşmaya çalıştık, çarpıcı yorumlar aldık... İşte kongre öncesi liderlerin ağzından son durum:

Sadri Şener
Adaylığımı neden hala açıklamadığım konusunun yanıtı çok basit. Başkanlık ciddi bir iştir ve iki günde karar verilecek bir olay değildir. Bunun bir hesabı-kitabı var. Yapılabilir mi, oluru var mı diye araştırıyoruz. Bugün-yarın kararımızı açıklayacağız. Ama dışarıdan destek vermek isteyenlere kapı kapalı. Olacaksa insanlar işin içinde olmalı. Ben herkesle çalışırım. Yani Hayrettin Hacısalihoğlu gibi çok deneyimli bir arkadaşım var ve tabii Faruk Özak. Fakat ben Faruk ile takım kaptanımız olduğu, futbolu iyi bildiği için temastayım. Ayrıca bu insanlar camianın değerleridir. Onlarla temasta olmak kimseyi rahatsız etmemeli. Zaten ben icazet almam, icazet veririm. Ekonomik tablonun farkındayız, çözebiliriz. Açıkcası rahatı yerinde olan biri olarak görevi düşünüyorum. Ciddi bir sorumluluk ve yük alacağım. Bıraktığım dönemle şimdiki Trabzonspor arasında çok fark var. Ben bıraktığımda takımda 10 tane milli oyuncu vardı. Şimdi bir tane var, o da 90+2’de oyuna giriyor!

İbrahim Hacıosmanoğlu
Tespitler yerinde. Zaten tablodan mutlu olmadığımız için göreve talibiz. Asıl olan Trabzonspor’un başarısıdır. Ancak bu birliktelik durumu pek sonuç alınabilen bir konu değil. Daha önce ne kadar kongrede, bu samimiyetsiz oluşumlara girişilmişse, hep kötü sonuçlar doğmuştur. Yine bu amaçla birçok toplantı yapıldı, ama biliyoruz ki, 2. gün asbaşkanlık tartışmaları oldu! Bunlar alışılagelmiş dertler. Biz makus talihiyle beraber bunu da değiştirmeye talibiz. Yönetimim genç ve dinamik isimlerden oluşacak. Yönetici futbolun içinde olmayacak. Samimiyetsiz ve menfaate dayalı birlik-beraberliklerin tam tersine bir kutuplaşmaya sebep olduğunu herkes bilmeli. Sayın Bakan Faruk Özak’a da bu anlamda itiraz ettim, sorumlu olacağını söyledim. Eğer samimi olunsaydı, tek isim altında birleşme istenseydi, Mehmet Ali Yılmaz ile de yapılabilirdi. Sağduyulu, durumun ve tablonun farkında olan delegelerimizin oylarıyla Trabzonspor Başkanı olursam o zaman görevim zaten, en alt tabakadan en üst tabakaya kadar camianın her ferdini kucaklamak olacak. Ekonomik sorunlar için projeler hazır. Maddi-manevi bir şeyler katmaya geliyoruz, almaya değil.
İşte Şener ve Hacıosmanoğlu’nun kritik kongre öncesi açıklamaları böyle... Bu arada küçük bir notu da belirtmekte fayda var; Başkan Nuri Albayrak’a ulaşamamış olmakla beraber, camiaya yakın kaynaklar kendisinin adaylığı düşünmediği fikrinde birleşiyor. Özellikle önceki akşam Albayrak ailesiyle akrabalık ilişkisi olan ve eski başkanlardan Mustafa Günaydın’ın yaptığı, “Albayrak kesinlikle aday olmayacak” açıklamaları bu cephedeki durum hakkında önemli bilgiler olarak ön plana çıkıyor.

06 Aralık 2007, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aranıyor!‘’

Trabzonspor’da yönetim, aslında teknik direktörden çok formül arıyor! İstenen vasıfta hocaları almak hem zor hem de vakit daralıyor

Trabzonspor, dört koldan hocasını arıyor... Hem arıyor hem soruyor hem de tavsiyeleri dinliyor! Aslına bakılırsa Trabzonspor ne hoca aramaya, ne almaya ne de yollamaya doymuyor. ‘Biz yollamadık, kendi gitti’ derler şimdi ama ne önemi var.
Ortada gerçekler var, altı sezon, 14 teknik adam...
Her şey de denendi; yerlisi, yabancısı, Alman’ı, Sambacı’sı...
Şaka da değil, abartı da; son dört sezonda göreve başlayıp 14. haftadan sonrasını gören bile olmamış Trabzon’da. Seçilenler hep beğenilmemiş, seçenler ise seçmeye devam ediyor. Hocalara, onların kurduklarına, kurulanların tekrar bozulmasına harcanan milyon dolarlar ise cabası...
Şimdi bir tek Trabzonspor mu, diyen de olur, başarı yoksa değişim şart diyen de... O zaman yolunuz açık olsun!
Yine liste kabarık, aday sayısı takımdaki oyuncu sayısına eşit neredeyse.
Ama hem seçiciler hem de seçilmesi planlananların kafası karışık. Çünkü kongre var yakında, zemin kaygan. İşte asıl bu nokta çok zorluyor seçeni de seçileceği de.

Zemin kaygan olunca...
Ziya Doğan’ın istifasının ardından hemen birkaç isim ortaya ve ön plana çıktı. İlk duyulan ve üzerinde durulan Samet Aybaba idi. Ancak daha önce ‘denendi’ diyerek ikinci plana itilen Aybaba, tercihini çoktan vermişti; Bursa’yı seçti. Denenmişti, desteklenmişti ve 2002-2003’te tam sezon görevdeydi. Aybaba defteri hüsranla kapanınca ‘yerli’ alternatiflere devam dendi. Bir aday da, çok yakın geçmişte ekonomik şartlar sebebiyle anlaşılamamış Ersun Yanal’dı. Şimdi şartlar mı olgunlaşmıştı (!) bilinmez ama onun da kapısı çalındı ama Yanal cevap vermedi! Yerlinin yerlisi Özkan Sümer geldi akıllara... Eski başkan, son kongrede başkan adayı, eski teknik adam ve şimdiki altyapı koordinatörü Özkan Sümer’e, “Gel, kongreye kadar takımın başına geç” dendi. Ama bu formül Özkan Sümer’in de işine gelmedi! Şimdi bir Aykut Kocaman iddiası söz konusu... Görüşmeler sürüyor ama mevcut kaygan zemin Kocaman’ın planlarına pek uyacak gibi değil. Mustafa Denizli ise adının bile anılmasını istemiyor.

Juande Ramos hayalleri
Yabancılar da var elbette listede... Hagi ismi çok konuşuldu, hiç de yalanlanmadı. Ama onun da sicili pek bu zeminde yol alacak gibi durmuyor. Son olarak yıllardır iş yaptığı kankası Becali’nin takımından dahi olaylı şekilde kovulan, Bursa’da, Galatasaray’da tutunamayan, telefonlara düşkünlüğü ile bilinen (!) Rumen antrenörün bile Türkiye ile kurduğu temaslardan sonra ciddi bir kararsızlığa düştüğünü öğrendik. Ha bir de Juande Ramos iddiası ortaya atıldı. Bilmeyenler için tanıtalım; kendisi La Liga’nın parlayan yıldızı Sevilla’nın hocası. Ha bir de adı yakın zamanda Chelsea ile anıldı. Ama seçicilerin arasının süper olduğu Huelva araya girerse belki işler kolaylaşır!

Karanlık odada seçim!
Bir yanda hayaller, bir yanda olabilecek hedefler duruyor anlaşılan. Avrupa hedefinden çok erken kopan, ligde yara alıp, çok zor bir seriye girecek olan (Kayseri-Ankaraspor-Denizli-Galatasaray) Trabzonspor’da yönetim, aslına bakılırsa kalıcı değil, geçici bir çözüm arıyor. Çünkü kalacak olsalar da veda etseler de kritik bir seçim. Kalırlarsa bu karanlık odada yapılacak tercihin sağlıklı olmayacağından eminler.

24 Ekim 2007, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sıra geldi Barça'ya‘’

Bir yandan İstanbul’un eşsiz boğaz manzarasını izliyor, bir yandan da onu dinliyorum... “Serhat düşünebiliyor musun, birkaç hafta sonra Barnebau’dayım” diyor, ben de anı olarak formasına o günden talip oluyorum. Günler günleri kovaladı, Real Madrid-Huelva maçı geçen pazar oynandı. İspanya hayalleri kuran Ersen ise ayağında alçı, elinde kumandayla Almanya’da! Canı sıkıldıkça mektup yazıyor, yazdıkça da, İspanya’ya gidişine kendisi imza attıktan sonra ‘olmaz’ diyen, muhatabını zor duruma sokmak için yanlış hesap numarası dahi verenleri kızdırıyor. Sonra ne mi oluyor; herkese var ona yok! Gözden uzak Ersen’in gönüllerde de pek yeri olmadığı anlaşılıyor. Ama el oğlu öyle yapmıyor. Sakatken almak istediği, sözleşmesini gerekçe gösterip ağır ceza aldırabileceği oyuncunun iyi niyetine inanıyor, hatta İspanya’dan Almanya’daki ameliyata doktorunu yolluyor, sık sık hal hatır soruyor. Huelva-Barcelona maçı yaklaşıyor, Ersen elinde kumanda gün sayıyor... Nereden nereye!

Kimlerdenim, açıklıyorum!
Çok sordular, Trabzonspor ile ilgili birşeyler söylerken, ‘Kimsin, kimlerdensin?’ diye. Silkindim, hatırladım ve açıklıyorum: Ay Yıldızlı ekibimizden bahsederken, ‘Milli Takımımız’ demeye çekinenlerden, değerlerini yitirdikçe bununla gurur duyanlardan, Vatan-Millet dedikçe burun kıvıranlardan, bölücüleri sempatik kılmaya çalışanlardan, şehitlere kayıtsız kalanlardan değilim... Ondandır üzüntümüz, kahredişimiz. Söz bitiyor, ateş düştüğü yeri yakıyor ama insan kendi gibi düşünenleri görünce üzüntüsü hafifliyor. Taraftar oluşumlarından, kulüplere, yazanlardan konuşanlara spor kamuoyu anlamlı bir duruş sergiledi, mesaj gönderdi, bizim gibi düşünenlerin yakınlarımızda olması huzur verdi. Allah bir daha yaşatmasın.

Kaçan kurtuluyor
Hataları, günahları yok demiyorum, bazılarını en ince ayrıntısına kadar biliyorum. Ama acaba yaşananlar sadece bir tesadüf mü onu çözmeye çalışıyorum. Alınırken Çek Ligi’nin gol kralı olan Jun, Premier Lig apoletli Musampa, bonservissiz savunma alternatifi Jabi, iyileşmesine rağmen istikrar yakalayamayan Risp, Trabzon’a satıldığı için taraftarların kulübü bastığı Jefferson... Var mı son maçlarını hatırlayan, bir kerede sayan... Bir de gidenler var; Stepanov, Eller, Marcelinho... Birini Beşiktaş’a karşı Porto, diğerini ise Erciyes önünde Atletico Madrid formasıyla izledik. Marcelinho mu, meraklısına Bundesliga’da! Kaçan mı kurtuluyor acaba! Daha da önemlisi sorumlusu kim acaba!

12 Ekim 2007, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Üzüm, bağcı ve yamukluk!‘’

Eleştirilere karşı ülkemizdeki savunma refleksidir; üzüm mü yemek istiyorsunuz, bağcıyı dövmek mi? Tabii ki, amaç üzümdür ama ürün tatsız, seyrek ve özellikle de bu kadar pahalı olunca, insan bağcıya da birkaç soru sormak istiyor en azından...
Bu sorular tabi ki, her zaman olduğu gibi eleştirenlerin canını sıkabiliyor, daha iyisi için bir şeylere ışık tutan kişiler değil de, düşmanlık tohumu atan insanlar olarak görülebiliyorsunuz...
Olsun...
Zaten eleştiriyi, küfürden ve hareketten ayırmayı kaç kişi biliyor ki, bunu spor adamlarından bekleyelim, değil mi?
Yöneticilerin deyimiyle ustaca yaptıkları karlı satışlarda paralarını almak için aylarca beklemelerine rağmen şimdi saatlere tahammül etmeyen, üstelik etik değerlerin tamamen dışına çıkıp muhatap kulübe yanlış hesap numarası dahi verenlere ‘hem Türk futbolunu hem de kendinizi sıkıntıya sokuyorsunuz’ denildiğinde, neredeyse İspanyol vatandaşı ilan edilmemiz de gayet doğal aslındaÖ
Çünkü bu değerlerin kapsama alanı sadece Türkiye’dir!
Hadi onlar İspanyol’du boşver, fiyatını artırmak varken, kulübüne para kazandırmaya çalışan bir oyuncu!
Kim verecek o golcü, her gol kaçırdığında, “İşte gönderilmedi, aklı orada. Acaba bilerek mi kaçırıyor?” insafsızlığına cevabı!
Peki kulübenin, tribünde ve yurt dışındakilerin maliyetinin saha içine yaklaşması!
Düşündüğümüz şeye bak, kim hata yapmıyor ki!
Ahı gitmiş vahı kalmış bir rakibe atılan farkın dışında her maçtaki gol sıkıntısı...
Aman neler diyoruz... Ya da bu takımın hocası nasıl ister bütçeyi aşan transfer!
Daha iyisini bilenler, yakında rakibin kasedini izleyip, hocalarını yormamak için taktik de verirler!
Daha da neler, neler... Daha önce de yazıldı ama ne mesaj, ne de ders alındı, tekrarlar da çok izlenir ülkemizde!
Anlamayanlar için son bir kez daha bağcıyla bir husumetimiz olmadığını belirtmekte, ve bağlamakta fayda var...
Bunlar ve daha yazmadıklarımız maalesef ki, acı gerçekler...
Ve ‘doğrular’ insanların işine gelmiyorsa o işte bir ‘yamukluk’ vardır!

23 Eylül 2007, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hezimet ve sonrası‘’

Maç bitmiş, ‘Çıkmıyoruz’ diyenler içini tamamen döktükten sonra büyük ihtimalle efkar dağıtma planlarıyla stattan ayrıldı. Çok değil, birkaç saat önce tamamen dolan, dakikalar 61’i gösterdiğinde iyice coşan Bordo-Mavili tribünler, artık sadece Trabzonspor’un umutlarının gömüldüğü çimleri sulayan fıskiyenin arkasında kalan bir fondu.
Tam biz de çıkıyorduk ki, Galati geri döndü!
Şaşırdık, ter idmanı için biraz geç kalmadılar mı diye düşündük önce. Ama amaç idman değil, tarihe not düşmekti.
Önce Gil Kim çıktı; çekik gözlü oyuncuyu görünce bu tiplerin fotoğraf çekme alışkanlığıyla dalga geçtik biraz. Fakat durum farklıydı.
Kim’i diğer arkadaşları izledi. Neredeyse takımın yarısı sahadaydı, Trabzonspor tribünlerini arkalarına almışlar, gülmek için kendilerini zorlamalarına gerek kalmadan, onlarca fotoğraf çektiler, çektirdiler.

Trabzonspor kime elendi!
Ligimizde geri kalmış statlardan biri olarak kabul edilen, yenilenmesi beklenen Avni Aker’e Nou Camp muamelesi yapıyordu Galatililer. İlk kez UEFA vizesi aldıkları, ‘Umarım fark yemeyiz’ diyen kendi lig başkanlarını mahcup ettikleri stattaki her anı ölümsüzleştirmek istiyorlardı. Çünkü bir daha ne zaman çıkarlar belli olmazdı!
İşte Trabzonspor bu takıma elendi!
Çok değil kısa bir süre önce Trabzonspor, dünya sıralamasında üst sıralardan çok, dibe yakın durumdaki Anorthosis’e de benzer bir mutluluk yaşatmıştı.
Olmaz demiyorum, futbolda sürpriz her zaman vardır. Ama bir camia sürprizle bu kadar sık buluşup, başarısı ‘sürpriz’ durumuna geliyorsa, bir değil birkaç yerde hata vardır.

Kaçamazsınız!
Düşünün; tur gitti gidiyor, kurtarıcı olarak genç Yusuf, Samsun’dan alınan Adnan giriyor!
Düşünün; kontenjanı dolduracak sayıda futbolcu olmasına rağmen Trabzonspor, UEFA’ya bir kala hiçbir yabancısından faydalanamıyor.
Düşünün; yönetim teknik heyete ‘UEFA’ya çıkarsak transfer yaparız’ diyor, üzerinde mutabık kalınan takviyelerin yapılması bir kenara, mevcutların özgüvenini sarsacak söylentiler ortada dolaşıyor.
Düşünün; konu takımdaki bir yıldız oyuncunun durumu, sıradan bir transfer ya da yalanlama olunca, yöneticiler birbiriyle yarışıyor, maç sonrası ise herkes kaçıyor!
Kaçmayalım beyler, kaçmayalım... Gazeteciden kaçalım ama bari gerçeklerden kaçmayalım. Zaten kaçamazsınız, sadece kaçtığınızı sanırsınız ama buna da yeltenmeyelim.
Şapkamızı önümüze koyalım, ne yaptık, nerede hata yaptık bakalım!
Hoca seçerken mi, seçtiğiniz hocanın seçtiklerini beğenmezken mi, kulübü bir futbol takımı gibi değil de öncelikle şirket gibi görürken mi hata yaptınız bir bakın!

Kazanç mı elde edildi şimdi?
Şimdi istediğiniz kadar anlatın, Fatih Tekke’den şu kadar kazandık, Stepanov’un önünü açtık, Szymek’i de biz kaçırmadık!
Anlatın şimdi, Avni Aker’i dolduranlara, ‘Şanssızdık, kusura bakmayın, telafi edeceğiz’ diye. Tribünler biliyor telafi mantığını... Bir yıldız daha satılır, UEFA’dan gelmesi planlanan ödeneğin açığı kapatılır!
Şimdi taraftara kombine kart alın mesajları yollayın, promosyon üzerine promosyon yapın.
Ama bir şey yapmayın; onları kandırmayın.
Yıldız alacağız derken yıldız satmayın. En azından bu yıldız meselesini eski rakip şimdiki mesai arkadaşınıza sorun. Taraftar o dönem göğe bakmaya alışmıştı, iyisi mi şimdi de sahada yıldız aramasın! Bari eldekileri hoş tutun, kaçan turun hırsını onlardan çıkarmayın.
Artık Galati geldi, geçti. Birçok artısına, zaman zaman hak etmediği şekilde eleştirilmesine rağmen Sayın Atay Aktuğ’dan sonra Nuri Albayrak’ın da anılarında artık bir hezimet var.
Hezimetler, iyi dersler alınırsa, sıradan yenilgilerden çok daha faydalıdır diye düşünüyorum.
Önceki gece Avni Aker’i hem dolu hem boşken gördüm. İnsanları da hem gülüp, eğlenip, Karadeniz şarkılarıyla coşarken, hem de gururuna yediremediği yenilgiyle sinirden ağlayacak gibiyken gördüm...
Toplumlar hak ettileri şekilde yönetilir doğru ama, onlar bunu hiç hak etmiyor!

26 Ağustos 2007, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hezimet ve sonrası‘’

Maç bitmiş, ‘Çıkmıyoruz’ diyenler içini tamamen döktükten sonra büyük ihtimalle efkar dağıtma planlarıyla stattan ayrıldı. Çok değil, birkaç saat önce tamamen dolan, dakikalar 61’i gösterdiğinde iyice coşan Bordo-Mavili tribünler, artık sadece Trabzonspor’un umutlarının gömüldüğü çimleri sulayan fıskiyenin arkasında kalan bir fondu.Tam biz de çıkıyorduk ki, Galati geri döndü!Şaşırdık, ter idmanı için biraz geç kalmadılar mı diye düşündük önce. Ama amaç idman değil, tarihe not düşmekti.Önce Gil Kim çıktı; çekik gözlü oyuncuyu görünce bu tiplerin fotoğraf çekme alışkanlığıyla dalga geçtik biraz. Fakat durum farklıydı.Kim’i diğer arkadaşları izledi. Neredeyse takımın yarısı sahadaydı, Trabzonspor tribünlerini arkalarına almışlar, gülmek için kendilerini zorlamalarına gerek kalmadan, onlarca fotoğraf çektiler, çektirdiler.Trabzonspor kime elendi!Ligimizde geri kalmış statlardan biri olarak kabul edilen, yenilenmesi beklenen Avni Aker’e Nou Camp muamelesi yapıyordu Galatililer. İlk kez UEFA vizesi aldıkları, ‘Umarım fark yemeyiz’ diyen kendi lig başkanlarını mahcup ettikleri stattaki her anı ölümsüzleştirmek istiyorlardı. Çünkü bir daha ne zaman çıkarlar belli olmazdı! İşte Trabzonspor bu takıma elendi!Çok değil kısa bir süre önce Trabzonspor, dünya sıralamasında üst sıralardan çok, dibe yakın durumdaki Anorthosis’e de benzer bir mutluluk yaşatmıştı.Olmaz demiyorum, futbolda sürpriz her zaman vardır. Ama bir camia sürprizle bu kadar sık buluşup, başarısı ‘sürpriz’ durumuna geliyorsa, bir değil birkaç yerde hata vardır.Kaçamazsınız!Düşünün; tur gitti gidiyor, kurtarıcı olarak genç Yusuf, Samsun’dan alınan Adnan giriyor!Düşünün; kontenjanı dolduracak sayıda futbolcu olmasına rağmen Trabzonspor, UEFA’ya bir kala hiçbir yabancısından faydalanamıyor.Düşünün; yönetim teknik heyete ‘UEFA’ya çıkarsak transfer yaparız’ diyor, üzerinde mutabık kalınan takviyelerin yapılması bir kenara, mevcutların özgüvenini sarsacak söylentiler ortada dolaşıyor.Düşünün; konu takımdaki bir yıldız oyuncunun durumu, sıradan bir transfer ya da yalanlama olunca, yöneticiler birbiriyle yarışıyor, maç sonrası ise herkes kaçıyor!Kaçmayalım beyler, kaçmayalım... Gazeteciden kaçalım ama bari gerçeklerden kaçmayalım. Zaten kaçamazsınız, sadece kaçtığınızı sanırsınız ama buna da yeltenmeyelim.Şapkamızı önümüze koyalım, ne yaptık, nerede hata yaptık bakalım!Hoca seçerken mi, seçtiğiniz hocanın seçtiklerini beğenmezken mi, kulübü bir futbol takımı gibi değil de öncelikle şirket gibi görürken mi hata yaptınız bir bakın!Kazanç mı elde edildi şimdi?Şimdi istediğiniz kadar anlatın, Fatih Tekke’den şu kadar kazandık, Stepanov’un önünü açtık, Szymek’i de biz kaçırmadık!Anlatın şimdi, Avni Aker’i dolduranlara, ‘Şanssızdık, kusura bakmayın, telafi edeceğiz’ diye. Tribünler biliyor telafi mantığını... Bir yıldız daha satılır, UEFA’dan gelmesi planlanan ödeneğin açığı kapatılır!Şimdi taraftara kombine kart alın mesajları yollayın, promosyon üzerine promosyon yapın.Ama bir şey yapmayın; onları kandırmayın.Yıldız alacağız derken yıldız satmayın. En azından bu yıldız meselesini eski rakip şimdiki mesai arkadaşınıza sorun. Taraftar o dönem göğe bakmaya alışmıştı, iyisi mi şimdi de sahada yıldız aramasın! Bari eldekileri hoş tutun, kaçan turun hırsını onlardan çıkarmayın.Artık Galati geldi, geçti. Birçok artısına, zaman zaman hak etmediği şekilde eleştirilmesine rağmen Sayın Atay Aktuğ’dan sonra Nuri Albayrak’ın da anılarında artık bir hezimet var.Hezimetler, iyi dersler alınırsa, sıradan yenilgilerden çok daha faydalıdır diye düşünüyorum.Önceki gece Avni Aker’i hem dolu hem boşken gördüm. İnsanları da hem gülüp, eğlenip, Karadeniz şarkılarıyla coşarken, hem de gururuna yediremediği yenilgiyle sinirden ağlayacak gibiyken gördüm...Toplumlar hak ettileri şekilde yönetilir doğru ama, onlar bunu hiç hak etmiyor!

30 Temmuz 2007, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI