‘’Her şey çok güzel olacak (mı)?‘’
Ve beklenen an geldi, lig bitti. Trabzonspor, tarihinin en kötü süreçlerinden birini yaşayıp, devreyi 13. sırada bitirdi.Planlanana göre her şey çok güzel olacaktı artık... Transfer yapılacak, onlar eski arkadaşlarıyla kaynaşacak, takımın sistemi oturacaktı. Bu dilek ve temennilerle de dün Antalya kampı başladı...Ama bir tuhaflık vardı, havaalanına inen kafileyi görenler sadece 13 futbolcu saydı. Onlar da birbirleriyle zaten kaynaşmıştı. Yattara dışındaki yabancıların bir bölümünün 29 Aralık’ta, diğerlerinin ise 2 Ocak’ta kampa katılacağı açıklandı. Yani bir grup yabancı, Antalya kampının sadece 3 gününde arkadaşlarıyla olacaktı.Hem de bu futbolcular, sorunları olan, şu ana kadar bekleneni veremeyen oyunculardı.Transferler de bütün girişimlere rağmen henüz sonuçlanmamıştı. Doğaldır, ara transfer sezon başındakinden zordur. Çok isim var gündemde, ne zaman biter, onlar da kampa gider mi, gitmez mi bilinmez...Bunların hepsini alt alta toplayınca bir tuhaflık görünmüyor mu? Yoksa biz mi yanlış düşünüyoruz?Kaynaşılacaksa yenilerle eskiler kaynaşır, takımda yeni yok...Sistem oturtulacaksa tam takım olunur, takımın yarısı yok...E öyleyse sezonu bu kadar erken, hatta en erken açan takım olmanın hiç anlamı yok...Şimdi insanın aklına şu da geliyor, tamam, tarih önceden belirlenmiş, program yapılmış olabilir.Değiştirilemez miydi şartlar itibarıyla, alınamaz mıydı bayram sonrasına?Bize göre hepsi yapılırdı, programda oynanırdı. Ama demek ki, birileri bunu uygun görmüş. Noel kıyağı!İnsanın kafasını karıştıran, ikileme düşüren bir konu daha var.Ülkemizdeki yabancılara tanınan şu ‘noel’ kıyağı. Anlamak mümkün değil.Bu kez Kurban Bayramı ile yeni yıl çakıştı. Ama kadroya bir bakın. Yerliler bayram seyran dinlemeden kampta, yabancılar kutsal topraklarında!Netice itibarıyla Trabzonspor uzun bir süre eksik çalışacak, kaynaşacak! Trabzonspor, Antalya’yı terk ederken, rakipleri yeni sahaya inmiş olacak.Hadi biz kötü düşünmeyelim, negatif enerji vermeyelim. İnşallah her şey çok güzel olur!
‘’Fırfır yok, fırfır yok!‘’
Çok basit görünse de ciddi ustalık gerektiren bir oyundu. Herkes oynayamazdı. Bilmeyenler gol atmak için ‘fırfır’ yapardı ama bu diğer insanlar tarafından hiç hoş karşılanmaz, ayıplanır, böyle oynayanlar kendilerine eş bulamazdı. İşte dün maçı izlerken aklıma o geldi. Ne yapacağını, ne yapmak istediğini bilmeyen, ‘bitse de gitsek’ diyen oyuncular kelimenin tam anlamıyla çaresizce çırpındılar, gol aradılar. Soğuk havada tek umudu futbolla ısınmak olan taraftarları adeta çıldırttılar.Şöyle düşünün; koskoca ilk 45 dakikada her iki takım kalecisi de en az taraftarlar kadar üşüdü. Faruk bir kere yere yattı, dakika 45+3’tü. Jefferson’un durumu ise ondan daha da kötüydü! Ne üç pas ne gol organizasyonu ne de en ufak bir yaratıcılık vardı. Bu durum 65. dakikaya kadar sürdü. Sonra rastgele birkaç şut, ufak tefek heyecanlar... Devre arası geldi. Herkes ikinci yarıyı beklemeye başladı. Ancak tarihinin kötü günlerini yaşayan Trabzonspor’da Ziya Doğan’ın işi hiç de kolay değil. Ersan Martin’e gol, Marcelinho’ya frikik, Gökdeniz’e şut, diğerlerine de pas atabildiklerini hatırlatması gerekecek. Aksi halde koşmak yine yetmeyecek, taraftar çile çekmeye devam edecek. Bordo-Mavililer’in kötü oyunlarına alışmıştık ama en azından rakibi bir şeyler yapıyor, onları da oynatmaya zorluyordu. Fakat dün Ankara’da dondu kaldı. Hani derler ya ‘sabaha kadar sürer bu maç’, dünkü karşılaşma 3 gün sürse bile bir şey olmazdı... Herhalde maçın hakemi de fazla dayanamadı, 1 dakikalık uzatmayla geceyi noktaladı.
‘’Kim gelsin?‘’
O gitsin bu kalsın, ah şu gitmeseydi, berideki bizde olsaydı...Evet, tablo çok net; gelinen noktada en büyük sorumluluk yönetimde olmak üzere, teknik heyet ve futbolcuların da etkisi var. Zaten şu anki performansıyla ‘tarihe geçen’ bu ekibi eminim ki hiçbir Trabzonlu o efsane kadroyu ezbere saydığı gibi unutmayacaktır.Ama şimdi büyük sorun duruyor kulübün önünde... En başta da ismi hiç önemli değil teknik ekibin akıbeti.Gidecek mi, kalacak mı?Diyelim ki gitti, kim gelecek? Konuşulan isimlerin tamamı denenmedi mi? Onlardan da kimse memnun değildi ki...Kimisinin karizması yoktu (!), kimisi fazla disiplinliydi, bazısı da fazla gelenekçi diye beğenilmedi.Şimdi gündemde olanların hepsi denendi... Peki kim gelecek? Bundesliga yıldızı Marcelinho’nun maç kurtarmak bir yana çalım bile atamadığı, tekniği yüksek birçok oyuncu dururken, Çağdaş’ın frikik kullandığı bir takıma kim koşa koşa gelecek? Gelirse ne verecek! Ayrıca herkes emin olabilir ki, bir Trabzonspor teknik direktörünün tahtının her kayıpta sallanmasına bu kulübün başarısını isteyen meslektaşları çok üzülür.Avrupa’da da örneği çok; istikrar başarının anahtarıdır.Şimdi bazıları büyük kulüp refleksinden bahsedip, “Kötüyse gider” diyebilir. Ama Trabzonspor mevcut durum itibarıyla bu kredisini de kullandı. Yakın geçmişe bir bakın. Şenol Güneş, Halilhodziç, Lazaroni...Eğer yönetim Ziya Doğan ile yollarını ayırmaya, yeni bir hocayla devama karar verirse, kongre kararı da almalıdır... Çünkü artık yeni bir teknik adam bulma, onun istekleriyle kadroyu baştan aşağı yenileme lüksüne sahip değildirler. O zaman yerlerine geleceklere de mazeret hazırlamış olacaklar... Onlar da, “Hocayı da kadroyu da biz seçmedik” diyecekler. Yani yine size hüsran...İyice düşünmek, doğru karar vermek lazım. Sayın Nuri Albayrak hep “istikrar” dedi, kariyerinde 18 takım çalıştırmış Lazaroni’yi seçip hata yaptı. Sonra hatasından döndü, herkes adam gibi adama sarıldı.İşin özü, durum kötü... Sorun çok. Ama yönetim “çözeceğiz”, Doğan da “bırakmam” diyor.Zaman kısaldı. Bekleyip göreceğiz. Kim çözüyor, kim üzülüyor?
‘’Motivasyon sokaklarda‘’
Bir maç sonrası röportaj için şehirde kalmış, yemek için de otelim yerine dışarıda bir lokantayı tercih etmiştim... Az sonra Trabzon ve Trabzonspor’un gerçeklerinden biriyle karşılaşacağımdan habersiz etrafı izliyordum.Bir anda arkamdaki masadan sağduyummuş gibi bir konuşma yükseldi...İlginçti; yaşı 30’un üzerinde, ikisi bayan 4 kişi çok hararetli bir tartışma içindeydi.Son noktayı o iki bayandan biri koydu; “E iyi de Jefferson o pozisyonda doğru yerde miydi Allah aşkına... Yani tüm suçu o defanstaki oyuncularda aramamak lazım. Golü hep beraber yediler...”Çok kısa bir süre sonra hesabı istediler. Belli ki geç kalmıştım diğer yorumlar için ama eminim ki yolda da tartıştılar.Trabzonlular için normaldir belki ama gitmeyen, gezmeyen bilmez... Trabzon’un gündemi gerçekten de Trabzonspor. Ama her yerde. Pidecide de, bankada da, bayan sohbetlerinde de...Şimdi bunları neden anlattın bize diyenler vardır mutlaka... Önceki gün Çağdaş Atan’ın ‘şu anki durumumuz utanç verici’ açıklamasıyla bu yaşadıklarım birleşince bir anlam kazandı. Çağdaş belki o ruh haliyle söylemedi ama Trabzonsporlu futbolcu için en büyük motivasyon o şehir...Başka hiçbir motivasyona ihtiyaç yok aslında.Kazanan, en azından sınırlarını zorlayan bir Trabzonspor’un oyuncusu; kral olsa göremeyeceği ilgi ve alakayı o sokaklarda tadabilir.Tersi de pistir ama o sokakların...Anlarlar futboldan, yalandan koşandan, bitse de gitsek diyenden. Onlar için Uzun Sokak uzadıkça uzar...Utanç verici gerçekten de utananlar için Trabzonspor’un durumu... Ne hocasına, ne futbolcusuna, ne yöneticisine, ne şehrine yakışıyor.Tahmin ediyorum ki, birçoğu da uzun süredir eviyle tesis arasında yaşıyor.Gitmeyen, görmeyen bilmez... Trabzon değişik bir şehir. Trabzonspor’a bağlılığı da diğer şehirler gibi değil. Sevginin yoğunluğu tepkinin şiddeti haline geliyor.Şampiyonluk özlemi bitsin diye bekleyenler galibiyete dahi hasret kalınca haliyle kızıyor. Ayrıca eminim ki, mevcut yöneticiler de, futbolcular da bir süre sonra ‘taraftar’ olursa bu duruma katlanamazdı.Neyse olan oldu, kaçanlar kaçtı. Sivas ve devamı yeni bir başlangıç olabilir. Tarih yazması beklenen kadro en azından Trabzonspor’u bir an önce puan cetvelinin derinliklerinden kurtarmalıdır. Aksi halde yine bir tarih yazmaya doğru gidiyorlar...
‘’Ne çözüm ama...‘’
Öyle ya, bir öncekiler tutmamıştı ama bu kez mutlaka olacak, tam isabet sağlanıp yeni oyuncular hemen takımlarını sırtlayıp kurtaracaktı.Bu sözde doğru (!) Trabzonspor için de konuşulmaya başlandı. Evet eksikler şüphesiz var bu takımda ve giderilmeli ama tek yolun transfer olduğunu düşünmek ve sorunların temeline inmeden yine para saçmaya çalışmayı, moral bulmak için alış-veriş yapmaya koşan insanların psikolojik durumuna benzetiyorum.Trabzonspor’un mevcut kadrosundaki unutulmaya yüz tutmuş oyuncuları ve yakın vadede kaybedilenleri alt alta sıralasak inanın bu icraatlara imza atanlar bile şaşırır. Orta sahada sorun var, teknik adam yok, top yapamıyor deniyor... E oraya Marcelinho alındı, şimdi daha iyisi mi alınacak sanki! Madem öyle bir sorun vardı Adem Koçak niye gönderildi? Szymek niye suyun akışına bırakıldı... O değil miydi, yakın geçmişe kadar bu takımın en iyisi...Bu sorular inanın her mevki için ayrı ayrı, isim isim sorulabilir...Ama önemli olan bu soruların yetki sahibi insanların da kendi kendine sorması.Taraftarı elbette en çok transfer heyecanlandırır ama ‘isabetli’ olanı... Kimsenin Musampa’dan heyecanlandığını sanmıyorum.Trabzonspor’un önce mevcut dinamiklerini harekete geçirme zorunluluğu vardır.Dediğim gibi, ocak ayını kurtuluş olarak görmek ve yeni imzalara bel bağlamak yine işleri istenen şekilde rayına oturtamayabilir.Henüz yarıştan kopmayan bir takımdan, mevcut kaliteli bir kadrodan, mücadele edip, taraftarını stattan başı önde göndermediği sürece arkasında sürekli destek veren bir camiadan bahsediyoruz.Bunlar başarı için yeter de artar bile... Yeter ki doğru kullanılsın.
‘’Sınav...‘’
Şimdi Trabzonspor camiasının önünde böyle bir süreç duruyor. Çok kısa bir zaman önce büyük kulüp refleksi gösteren ve dördüncü haftada hocasıyla yollarını ayıran Bordo-Mavililer, camiasından tam destek görmüş, Beşiktaş ve Galatasaray zaferleriyle biraz daha büyümüştü.Ancak o andan sonra işler iyi gitmedi... Herkesin bir anda 'şampiyonluğun en güçlü adaylarından biri' dediği, televizyon programlarında reytingi artan Trabzonspor, pat diye durdu.Herkesin hemfikir olduğu sebepler çok; gelenler, gönderilenler ve getirilmeyenler. Doğrudur, Trabzonspor Almanya'da 'yatmıştır'. Ama her fırsatta bu da en büyük mazeret olmamalıdır. Zaten Bordo-Mavililer, 'yatmasaydı', saha içi ve dışında sorunlar olmasaydı, Trabzonspor'da hala Lazaroni vardı.Neyse; asıl merak edilenler bundan sonra yaşanacaklar.Üst üste üç maçını kaybeden Trabzonspor, çarşamba günkü Eskişehirspor karşılaşmasında acaba Avni Aker'de nasıl karşılanacak?Saha içindeki futbolcular, kulübedeki hocalar, çıkış tünelinde kaptan, yine her fırsatta protesto edilecek mi?Taraftar da diyebilir ki, 20 seneden fazladır sabır çekiyoruz. Artık biz de şampiyonluk istiyoruz.Doğrudur, haklısınız. Ama şimdi sizi önemli bir sınav bekliyor... Kalmak ve geçmek sizin elinizde.Ya en sıkıntılı günlerinde bu takıma sahip çıkacaksınız ya da...Trabzonspor'un radikal karar lüksü kalmamıştır. Bu yönetim Ziya Doğan'ı yollamaz, yollayamaz... Doğan giderse tek başına gitmez, hep beraber giderler.En azından yutkunmalı Trabzonlu...En büyük mazeret görülen fizik açığının kapanması için devre arası kampına, hatalardan dersini alan yönetimin yeni transfer hamlelerini görene kadar. Zaten görünürde bunun dışında yapılacak çok fazla birşey de yok. Yönetim yarın gitse, Doğan gönderilse n’olur? Şu olur: bu sezon yine kaybedilmiş olur. Hep istikrar diyenlerin, futboldan iyi anlayan Trabzonspor taraftarının, biraz daha sağduyulu davranması gerekir.Ocak’a birşey kalmadı...En azından o zamandan sonra mazeretler biter, sadece gerçekler konuşulur...
‘’Haklısınız ama...‘’
Trabzon orta sahası tüm arayışlara rağmen sıkıntılı. Marcelinho 'patlamıyor', yükü 9 asist 2 golle oynayan Gökdeniz çekiyor, Hüseyin yalnızlığının karşılığında 'biz seni tanırız' diyen tribünlerin tepkisini çekiyor... Acaba Szymek oynamaz mı, Adem Koçak iş yapmaz mıydı soruları akla geliyor. Forvet bölgesi Gökdeniz dışında yeteri kadar destek göremediği için, dört gözle Belçika'dan haber bekliyor... Umut, Ankaragücü günlerinden uzak, Ömer de sakat. Dolayısıyla Ersen tıpkı geçen sene Fatih Tekke gibi yalnızları oynuyor. Hepsinden öte, Trabzon sanki durdu, kazanmayı 2 hafta öncesi kadar istemiyor.Madalyonun kabul edilmesi gereken yüzü bu. Çok uzun süren şampiyonluk hasretinin, tribünleri patlama noktasına getirdiği de ayrı bir gerçek.Ancak isyan derecesinde umutsuzluğa kapılmak da pek mantıklı olmasa gerek. Takımı germek, yeni hatalarda katkı sağlamaktan başka bir anlam taşımaz şu günlerde. Karamsarlığa kapılanlar en azından takımlarının çok kısa bir süre önce neler yaptığını hatırlamalı.Teknik heyet de yönetim de, hataları kabul ediyor ve çözeceğiz diyorsa, biraz daha beklemeli.Zaten Trabzon'un şu an en büyük eksiği mevcut potansiyelini kullanamamak. En azından uzun bir serinin daha olduğu düşünülürse, herkesin biraz daha kredisi olmalı. Çünkü Trabzon, yaşadıklarıyla radikal kararlar alma limitini de büyük ölçüde doldurdu.
‘’Oylanırsa gider‘’
Seçimden önceki günlerin aksine, basından giderek anlamsız bir şekilde uzaklaşan sayın başkan, gündemi yine site aracılığıyla değerlendirdi... Aslında direkt gündem demek başkana göre yanlış. Çünkü o gündemi suni buluyor. Suni, Türkçe sözlüklerimizde, yapay, yapma ve yapmacık kelimeleriyle karşılık buluyor.Yani bu durumda takımın ligde 4 maçta 4 puan alması...Dünya sıralamasında 200’lü basamaklarda yer alan Apoel’in zar zor elenebilmesi...Taraftarın kötü futbol nedeniyle çıldıracak duruma gelip alınan ilk galibiyete dahi sevinememesi...Kadro ile futbol kalitesi arasında dağlar kadar fark olması...Bir yöneticinin neredeyse 2 aydır Brezilya’da bulunup, Brezilyalı’nın Almanya’dan alınması...Lazaroni’nin, “Yönetim sözünü tutmadı. Bu transferler benim transferlerim değil. Musampa nereden çıktı” demesi...Hocanın bu açıklamalarına sadece 2. başkanın yorum yapıp, diğer yöneticilerin tepkisizliği...Hepsi suni... Hiçbiri dikkate alınmamalı. Elbette herşeyin yeri ve zamanı var konuşmak için ama konuşurken de biraz dikkat etmek lazım...Bir kulübü temelden sarsacak ve geleceğini tayin edecek olayların “suni” ve bizi karıştırmaya çalışıyorlar diye değerlendirilmesi de pek sağlıklı olmasa gerek. Ortada doğru gitmeyen şeyler var. Adı üstünde yönetenler, yani yöneticiler de bunu çözmek için oradalar.Gelelim asıl mevzuya... Lazaroni’nin sözleri yönetimde ve camiada ciddi tepki uyandırdı. Öğrendiğimiz kadarıyla başkan, “madem öyle konuyu oylamayla sonuçlandıralım” diyormuş...Eğer öyleyse Lazaroni defteri erken kapandı demektir. Ancak çalışma arkadaşlarının bu fikrini tahmin eden Sayın Albayrak’ın, “4. haftada hoca değiştirmek doğru olmaz. Kredimizi azaltır” tercihini yapması da kaçınılmaz.Sonuçta Lazaroni’nin günleri sayılı. Şimdi gönderilmese, yakın gelecekteki ciddi bir kayıpta bileti kesilebilir. Zaten yönetimin de planı bu yönde... Çünkü bu onların da tek çıkar yolu gibi duruyor.