‘’Galatasaray çok az bile oynayamadı!‘’
Ankaragücü'nün önde oynama çabası Galatasaray'a iki net sayılabilecek fırsat tanıdı. Üçgenleri kurup, topu hızlı dolaştırınca Başkentliler'in arkasına sızdılar. Onyekuru, Arda ve Emre Kılınç becerikli olamayınca belki de maçı koparabilecek imkanlar heba oldu.
Galatasaray sonrasında o imkanları hep mumla aradı. Ankaragücü blok halinde geri çekilip, Galatasaray yarı alanında boşluklar bulunca ilk planından daha fazla hücum imkanı buldu.
Böyle pozisyonların doğal sonuçlarından biri sakarlık oluyor. Arda Turan iki kritik pozisyonda doğru şekilde kademeye girmesine rağmen, birinde ucundan döndü! Diğerinde penaltıya sebebiyet verdi.
Geri düşüş, Galatasaray'ın son iki haftadır düşen oyunuyla birlikte mental bir gerilemeye de neden oldu. Alanyaspor ve Erzurumspor maçlarının çok az bölümlerinde iyi oynayarak sonuca gitmişlerdi. Bu kez o kadar bile oynayamadılar. Fiziksel ve mental gerileyiş Ankara'da zirve yaptı.
Mohamed'in kırmızı görmesi elbette büyük etken ama sonucun en önemli sebebi kalenin düşüşü.
Muslera varsa Galatasaray var, o yoksa hiçbir şey yok!
Galatasaray, fikstür avantajına sahip olduğu bir dönemde çok kritik bir periyoda girdi.
‘’Bulut kariyer maçını kazandı‘’
Fenerbahçe kadrosu kadar orta üçlüsünün performansı da şaşırtıcıydı. Mücadeleden bahsediyorum.
Mert Hakan, Sosa, Mesut topa fazlaca sahip olacağınız bir senaryoda kağıt üstünde harika görünüyor. Ancak 'mücadele' mevzu bahis olunca herkeste soru işareti olmuştur. Herkesi şaşırttılar. Merkezdeki bu üstünlüğün yanı sıra yorulmaksızın yapılan presle Fenerbahçe sazı eline aldı. Topa sahip oldukça Fener'in merkez üçlüsü oyunu yönlendirdi.
Aynı bölgede Flavio, Berat ve Bakasetas en kötü performanslarına mahkum oldular. Bu üçlü, topla efektif olamayınca Trabzon hücumcuları etkisizleşti. Topla süratlendikçe daha tehditkar olan Nwakaeme ve Ekuban, geriye gelmek zorunda kaldı. Oyun bozunun uzadığı son 15 dakika hariç çoğunlukla topu sırtı dönük aldılar.
Bir başka sürpriz Szalai'nin sol koridoru bu kadar sahiplenmesiydi. Savunmada kusursuza yakın, hücumda tehditkardı. Serkan Asan'ı yarı sahasında kalmaya zorladı.
Uğurcan'ın mükemmel oynadığı bir oyunun skor tabelasını ise Pelkas'ın çok klas vuruşu belirledi.
O ekstra vuruş olmasa dahi -kabul edelim- maç Fenerbahçe'nin hakkıydı.
Bu galibiyet Erol Bulut'a yazar. Bulut, kariyer maçını kazanmış olabilir.
‘’Galatasaray ekstra bir vuruşla‘’
Galatasaray’ın deplasmanlardaki sorunu malum. Dün durum daha da zordu. Malatya her ne kadar krizde bir ekip olsa da Galatasaray karşısındaki kazanımları durumu bir başka boyuta çevirebilirdi. Ancak ne sahadaki futbolcular ne de Hamza hoca yeteri kadar cesurdu.
Malatya’nın bu çekimser durumu 33. dakika itibari ile çok ilginç bir istatistiği ortaya çıkardı. Yayıncı verilerine göre pas sayısı 85’e 170’ti. Tam 2 katı. Böylesi bir sahada ısrarla pas yapmayı deneyen Galatasaray topa sahip olduğu oranda pozisyon bulamadı.
Gerçek bir santrforun eksikliği tam da bu anda hissedildi. Bunun yanı sıra bozuk zemin, kapalı Malatya savunmasının direncini artırdı. Galatasaray hücumcuları topu çizgiye indirip ceza sahası içine çeviremedikce pozisyonları bitirmekte zorlandı.
İkinci yarıda Malatya topu tamamen Galatasaray’a verip kontra kovalar hale gelince konuk için durum biraz daha cesaret verici oldu. Burada da yoğun fikstürün handikapları ortaya çıktı. Belhanda, Arda gibi kaliteli ayaklar oyundan düşmeye başladı.
Terim tam bu noktada elde avuçta ne varsa kullanmaya çalıştı, alabileceği tüm riskleri aldı. Oyun aynı şekilde devam etse muhtemeldir ki Galatasaray yine kaleyi bulamayacaktı. Babel’in ekstra vuruşu ve büyük bir kaleci hatasıyla üç puanı aldı. Kupa maçında Umut Bulut'un Fatih'e attığı golün kopyasıydı.
Skordan ve oyundan bağımsız olarak Belhanda’nın takım ileri çıkmışken kaybettiği toplar, üzerine düşünülmesi gereken büyük bir tehlike. Beşiktaş derbisinde yaptıkları, Luyindama’nın hataları ve Diagne’nin kırmızısıyla gölgede kalmıştı. Unutulmasın.
Diğer yandan Hamza Hamzaoğlu ile ilgili bir hayal kırıklığı söz konusu. Birkaç saat önce Konya-Antalya maçında İsmail Kartal ve Ersun Yanal ne yaptıysa, Hamza Hamzaoğlu da onu yaparak sonuç alacağını düşündü. Günün sonunda üçü de kazanamadı.
Hakemlerin standartsızlığı ve kötü zeminler teknik adamların tercihlerini gölgeliyor!
‘’Galatasaray oyuna hükmedemiyor‘’
Üç farklı mücadele 90 dakikaya sığmış gibiydi. İlk yarıdaki durgunluk sonrası böyle bir finalle biten maçın çok hikayesi vardı. İlk bölümde iki takım da oyunu tutamazken, skor perdesinin açılışı her şeyi değiştirdi. Daha çok Galatasaray'ın risk alması ile orta sahalar çok çabuk düştü.
Galatasaray cephesinden bakınca, Antalyaspor maçının ilerisinde bir oyun çıktı ortaya. Akbaba ve Belhanda'nın vasat performansları topu ileriye taşımalarını engelledi. Konyaspor ise ağır kalan Donk-Luyindama ikilisinin üzerine, çoğunlukla da Linnes ve Saracchi'nin arkasına hücum etti. Çok da başarılı oldular. Bunun yanı sıra her öne geçişlerinde kontrollü oyuna dönmeleri, kalelerine gelemeyen Galatasaray'a fırsatlar doğurdu. Galatasaray 3 gol bulduğu maçta en az o kadar da fırsat yakaladı. Son vuruşlardaki kötülük ve rakip ceza alanı içindeki panik, onlar adına handikaptı. Fatura ağır oldu. Konyaspor ise daha yüzdeli isabetlerle skoru alarak, kazandı.
Oyunun geneline bakıldığında da ne yaptığını bilen taraf Konyaspor'du. Hiç geriye düşmedikleri için demoralize olmadılar. Galatasaray ise -tribündeki Terim'in tercihi mi bilinmez- üçlü bir savunmayla kumar oynar hale geldi.
Galatasaray adına kaygı verici olan, oyunu arasında çok ciddi farklar olması. 10-15 dakika başka, 10-15 dakika başka bir takım var. Bireysel performanslarla tempoyu yükseltirken, bireysel performanslarla cezalandırılıyorlar. En ciddi sorun ise oyuna isyan eden kimsenin olmayışı.
Bu tepkisizlik, Antalyaspor maçındaki gibi sürenin eriyip gitmesine neden oluyor. Dominant oynamayı başaramıyor Galatasaray. Bu sezon geriye düştükleri maçları çevirmekte sorun yaşayacaklar gibi duruyor.
Konyaspor ise çok fazla git-gel yaşamadan belli standardda oynayabiliyor. Onlar adına en umut verici olan durum istikrarlı bir oyun oynuyor olmaları.
‘’Sahayı doğru kullanınca...‘’
Galatasaray'ın büyüleyici başlangıcının sebeplerinden biri İlhan Palut'un cesaretiydi. Marcao'nun yokluğunda Donk-Luyindama ikilisinin oyun kurmada zorlanacağını düşünmüş olmalı. Nitekim skoru 2-1'e getirdikleri gol bu planın meyvesi. Ancak baskıyı tam yapamamalarının sebebi Taylan'ın sezon başından bu yana aldığı sorumluk.
Taylan arasına girdiği iki stoperini bek alanlarına itti. Bu hamlenin sonraki adımı Omar ve Saracchi'nin çizgiye açılması oldu. İki çizgi arasında geniş bir alanda basmaya çalışan Göztepe amacına ulaşamadı.
Baskıyı kolay kıran Galatasaray, rakip yarı alanda çok kolay pas alanları buldu. Üstüne üstlük Göztepe'yi ceza sahası ve çevresine sıkıştırdılar. Önceki haftalarda Taylan, Oğulcan, Emre Kılınç, Akbaba gibi enerjisi yüksek isimlerle oyunu tutup, topu çeviren Galatasaray; bu kez Arda, Belhanda, Feghouli gibi deneyimlilerle her iki aksiyonu da gerçekleştirdi.
Önce topu aldılar ardından basit ama çok klas paslarla baş döndürücü bir hücum devamlılığı sağladılar. Topa sahip olup, rakip alanda bu kadar dolaştırınca geri gitmek zorunda kalmadılar. Yüksek oranda doğru oyuncuyu bularak pozisyonları bitirmeyi başardılar.
Galatasaray'ın sahanın her bölgesini çok doğru kullandığı bir maç oldu.
Diğer yandan 3-1'lik yenilgiye ve verilen onca pozisyona rağmen Göztepe'nin oyun planı takdir edilesi. Maça hangi motivasyonla çıktıysalar, uzatmalara kadar öyle gittiler. Burada bir teknik adam katkısından bahsetmek gerek.
Bir takımı her türlü planla her türlü dizilişle oynatmayı başarabilirsiniz ancak saha içindeki motivasyonu yüksek tutmak kimi zaman imkansız hale gelir.
Göztepe birkaç hafta düşebilir, puansız kalabilir ama sezonluk performanslarda her zaman yukarılarda kalmaya aday bir takım.
‘’Hande Sümertaş‘’
Büyük kulüp taraftarları, aralarındaki kalın çizgiyi belirginleştirmek için her fırsatı kollar oldu. Mehmet Demirkol'un, Hande Sümertaş hakkındaki yorumları sonrası başladı sosyal medya derbisi!
Eski görüntüler, videolar, açıklamalar vs vs.. Olay yeri inceleme ekipleri gibi oldu sosyal medya kullanıcıları.
Bu büyük pazardan nasiplenmek isteyenler çok ucuz bir dille hedef haline getirdi bir çalışanı. Öyle bir seviyeye indi ki tartışma/kavga, Mehmet Demirkol rahatsızlığını anlatan bir açıklama yapmak zorunda kaldı.
Yine bilgi üzerinden değil algı üzerinden konuşmalar, iddialar gerçekleştiği için kimse işin aslını sorgulamak istemedi.
Mesela şu anda bile Hande hanımın yayıncı kuruluşta ne iş yaptığını bilen insan sayısı çok az. Öğrenmek için çaba da yok. Yayıncı kuruluş olan bitenden çok rahatsız.
Sosyal medya operasyonu yapıldığını düşünüyorlar. Onlara göre, gerçek kişiler tarafından kullanılmayan hesaplar kullanılıyor çoğunlukla.
Hande Sümertaş ile ilgili cinsiyetçi ve şiddeti teşvik eden söylemler için hukuki durum incelemesi yapar haldeler. Hande hanım ve diğer kuruluş çalışanlarının açık hedef haline geldiği düşüncesindeler.
Onlara göre, VAR sistemiyle ilgili manipülasyonlar sonrası Sümertaş ile oluşturulan gündem, bu sistematik saldırının devamı.
Hande Sümertaş'ın Galatasaray ya da beIN SPORTS'ta bir 'spor profesyoneli' olarak icraatları tartışmaya açık ancak bilgi üzerinden konuşmak, benzer konularda daha sağlıklı tartışma ortamları sağlar.
Öte yandan tartışmayı noktalar mı ya da seyrini değiştirir mi bilmiyorum. Hande hanım Amerika macerası öncesi okul yıllarında iyi bir Fenerbahçeli'dir. FIFA CIES'te ve Bahçeşehir Üniversitesi'ndeki spor yönetimi eğitimi sırasında ise Galatasaray'a sevdalanmış bir profesyoneldir.
‘’Sergen Yalçın daha cesurdu‘’
Erol Bulut'un geçen haftaki Beşiktaş - Başakşehir maçından habersiz olması mümkün değil. O gün, çok nadir pozisyonlar ve yüksek isabet yüzdesiyle oynamış, kazanmıştı Beşiktaş. Tabelanın, sahadaki oyunu yansıtıp yansıtmadığı tartışılırdı.
Başakşehir'in saldırıları, hep kontra tehditler bulmuştu. Bu yakın tarihteki tecrübeye rağmen Erol Bulut'un ileride oynamak isteyişi yine de kabul edilebilir. Trabzonspor maçının ikinci yarısındaki gibi bir planla, çelimsiz Beşiktaş savunmasını çabuk düşürmek istemiş olabilir. Burada planı bozan, Siyah-Beyazlılar'ın soğukkanlı bir pas trafiğiyle, sahanın tam ortasında hakimiyet kurması oldu.
Fenerbahçe hatları bu sezon ilk kez bu kadar kolay geçilir oldu. Bu durumun başlıca sebeplerinden biri iki merkez orta saha arasındaki enerji farkıydı. Atiba malum, hep iki kişilik oynuyor. Topla iyi olmasa da Mensah'ın güçlü duruşu, Josef'in oyun bilgisi çok baskın bir fark yarattı.
Diğer cephede Gustavo'nun ilk kez bu kadar çaresiz kalışı, Sosa'nın 45 dakika tahammül edilebilecek oyunu vardı.
Beşiktaş soğukkanlı şekilde pas yapıp, Fenerbahçe ceza sahasına yaklaştığı hemen hemen her pozisyonda atağını finalize edebildi. Ya gol attılar ya çerçeveyi buldular. En kötü ihtimalle şut çekebildiler.
Fenerbahçe hatları öylesine düştü ki, ilk yarının sonlarında Larin kendi ceza sahasından kullanılan taç atışı sonrası soluğu Fenerbahçe altı pasında buldu! Penaltının kıyısından dönülen bir pozisyondan bahsediyoruz.
Diğer yandan yaptığı ataklarda dahi kontra yeme tehdidi, Fenerbahçe'nin her dakika oyun aklından uzaklaşmasına neden oldu.
Erol Bulut'un her şeye rağmen hamle yapabilecek lüksü vardı ama Beşiktaş savunmasına pres yapamayacağını düşündüğünden belki de, Trabzon maçındakine benzer bir cesaret gösterisinde bulunamadı.
Daha cesur olan Sergen Yalçın ve öğrencileriydi. Cesaret kazandı.
Tugay Kaan Numanoğlu çok tartışılacak. Hatalı kararları var elbette. Diğer taraftan, Avrupa Kupası'nda ya da Avrupa liglerinde oynanan bir maçın hakemi olarak konumlandırın dün geceki performansını, sonra yargıya varın.
Tugay Kaan Numanoğlu, Cüneyt Çakır'ın Avrupa'daki standartlarının üzerine çıkacak bir potansiyele sahip.
‘’Muğdat'ın kanıtı!‘’
Bilgiye, kanıta dayandırmadan eleştiriyoruz her şeyi. Gözümüzle gördüğümüze de yorum yapıyoruz. 5 farklı hakemin 5 farklı şekilde yorumlayabileceği bir pozisyonda bile mesafesi uzak cephelere ayrılıyoruz.
Sorgulamadan, kısıtlı hakemlik bilgimizle yapıyoruz bunları. Sezon başında yenilenen kural kitapçığını elimize almadan, kural belirleyicilerin önerilerini okumadan, kuralları bilmeden yapıyoruz her şeyi..
Bu engizisyon mahkemelerinin her hafta ve hatta her maç bir kurbanı oluyor. Sonuncusu Muğdat oldu.
Muğdat'ı idam sehpasına taşıyan basamaklar sosyal medyada inşa edildi hızlıca. Oyunun ruhunu teneffüs etmeyi çok zaman önce terk etmiş renk körleri aldı sahneyi.
Tahtaları bir bir birleştirip, hızlıca çivileri çaktılar. Darağacı da merdiven de hazırdı. Son bir tekme gerekliydi ipi çekmek için. Kayserispor'lu futbolcular engel oldular bu katliama. Üstelik 10 kişi, kendilerini yarı yolda terk eden arkadaşları için direndiler.
Çok az kişi Muğdat'ın beceriksizliğini konuştu. Temel futbol bilgilerinin eksikliğini kimse işaret etmedi. Misal, önünde koşan oyuncunun aşil tendonuna o şekilde ayağını uzatmaması gerektiği esasen bir altyapı konusu. Ya da topa elle dokunduğu pozisyonda doğru zamanlama ile doğru pozisyon alamayışı..
3 Temmuz sonrası Sivasspor Başkanı Mecnun Otyakmaz'a, "Maçı satan ailesini satar" dedirten futbol iklimi ve futbol ailesi Muğdat'a da benzer bir laf ettirdi.
Sadece bir oyun için en kutsal değerlerden biri daha masanın üstüne kanıt olarak kondu!









































