Arama

Popüler aramalar

‘’Transfer mevsimi‘’

Çoğunlukla siyah-beyaz, finalinde renkli bir transfer mevsimi yaşadık. Borçlarını devlet desteğiyle yapılandıran, UEFA ile finansal anlaşmaları olan kulüplerimiz önemli birer sınav daha verdi.

Kulüplerin finans bilgisi yüksek profesyonellerinin ve avukatların hazırladığı sıra dışı sözleşmelerle kadrolara takviyeler yapıldı. Ya da elden çıkarılması planlanan isimlerin ayrılığı kolaylaştırıldı!

Bu mali tablolarla kısa dönemli, panik çareler anlaşılabilir. Anlayamayacağımız ya da anlamamamız gereken şey kulüplerin politikaları. Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray'ın, başka kulüplerin transfer politikalarına tabi olmaları.

Fenerbahçe'den başlayalım. Tam 3 ay öncesinden sol bek ihtiyaçları vardı ve tüm bu dönemi Kolarov hayaliyle geçirdiler. Roma'nın kararlarını beklediler. Üstelik Hasan Ali'nin sakat olduğu dönemde, sol bek alamadan transferi kapadılar. İsmail Köybaşı ve Cebrail'i yolladıkları bir dönemde gösterdiler bu cesareti!

Beşiktaş'ın politikası var mıydı yok muydu onu bile bilmiyoruz. Forvet transferi yapmadılar. Altını çiziyorum, Burak Yılmaz'ın ciddi sakatlığında..

Galatasaray ise Monaco'lu patronların keyfini bekledi. Bu bekleyiş esnasında bir de Diagne baskısı/stresi yaşadılar. İçeriği tartışılır bir kontratla elden çıkarmayı başardılar ki, 1 fazla yabancı ile transfer sezonunu kapadılar. En zayıf halka Martin Linnes görünüyor. Yeni kontratında yıllık garanti ücreti 1.4 milyon Euro. Yani yaklaşık 9 milyon TL!

Finaldeki Taylan Antalyalı transferi ise derslik. Erzurumspor 3 ay önce lige veda etti. Alınması planlanıyorsa neden son saatler beklendi. İmza parası olarak gösterilen ve Erzurum'a gideceği bilinen 4 milyon TL neden daha önce ödenmedi. En basiti Taylan hazırlık kampında neden Galatasaray ile değildi.

Taylan; Nzonzi, Seri, Lemina, Belhanda, Selçuk ve Donk'un yer aldığı Galatasaray merkezinde forma kovalayacak! Terim'in Babel, Adem, Emre Mor ve Feghouli'yi de kullanmaktan çekinmeyeceği bir mevkiden bahsediyoruz. Galatasaray, 'imza parası' denen bonservisi ile birlikte Taylan'a dört yıl için minimum 13 milyon 700 bin TL'lik bir yatırım yaptı! Noktayı burada koymalı.

BDDK ile anlaşma, Finansal Fair Play, mali disiplin vs.. Hepsi havada kalıyor. Neresinden tutarsan tut olmuyor.

03 Eylül 2019, Salı 13:55
YAZININ DEVAMI

‘’Transfer mevsimi‘’

Çoğunlukla siyah-beyaz, finalinde renkli bir transfer mevsimi yaşadık. Borçlarını devlet desteğiyle yapılandıran, UEFA ile finansal anlaşmaları olan kulüplerimiz önemli birer sınav daha verdi.

Kulüplerin finans bilgisi yüksek profesyonellerinin ve avukatların hazırladığı sıra dışı sözleşmelerle kadrolara takviyeler yapıldı. Ya da elden çıkarılması planlanan isimlerin ayrılığı kolaylaştırıldı!

Bu mali tablolarla kısa dönemli, panik çareler anlaşılabilir. Anlayamayacağımız ya da anlamamamız gereken şey kulüplerin politikaları. Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray'ın, başka kulüplerin transfer politikalarına tabi olmaları.

Fenerbahçe'den başlayalım. Tam 3 ay öncesinden sol bek ihtiyaçları vardı ve tüm bu dönemi Kolarov hayaliyle geçirdiler. Roma'nın kararlarını beklediler. Üstelik Hasan Ali'nin sakat olduğu dönemde, sol bek alamadan transferi kapadılar. İsmail Köybaşı ve Cebrail'i yolladıkları bir dönemde gösterdiler bu cesareti!

Beşiktaş'ın politikası var mıydı yok muydu onu bile bilmiyoruz. Forvet transferi yapmadılar. Altını çiziyorum, Burak Yılmaz'ın ciddi sakatlığında..

Galatasaray ise Monaco'lu patronların keyfini bekledi. Bu bekleyiş esnasında bir de Diagne baskısı/stresi yaşadılar. İçeriği tartışılır bir kontratla elden çıkarmayı başardılar ki, 1 fazla yabancı ile transfer sezonunu kapadılar. En zayıf halka Martin Linnes görünüyor. Yeni kontratında yıllık garanti ücreti 1.4 milyon Euro. Yani yaklaşık 9 milyon TL!

Finaldeki Taylan Antalyalı transferi ise derslik. Erzurumspor 3 ay önce lige veda etti. Alınması planlanıyorsa neden son saatler beklendi. İmza parası olarak gösterilen ve Erzurum'a gideceği bilinen 4 milyon TL neden daha önce ödenmedi. En basiti Taylan hazırlık kampında neden Galatasaray ile değildi.

Taylan; Nzonzi, Seri, Lemina, Belhanda, Selçuk ve Donk'un yer aldığı Galatasaray merkezinde forma kovalayacak! Terim'in Babel, Adem, Emre Mor ve Feghouli'yi de kullanmaktan çekinmeyeceği bir mevkiden bahsediyoruz. Galatasaray, 'imza parası' denen bonservisi ile birlikte Taylan'a dört yıl için minimum 13 milyon 700 bin TL'lik bir yatırım yaptı! Noktayı burada koymalı.

BDDK ile anlaşma, Finansal Fair Play, mali disiplin vs.. Hepsi havada kalıyor. Neresinden tutarsan tut olmuyor.

03 Eylül 2019, Salı 12:26
YAZININ DEVAMI

‘’Kalene yakın oynarsan...‘’

Beklenmeyen, Konyaspor'un başlangıcıydı. Henüz oyunun başında böylesi bir başkaldırı elbette beklenmiyordu. Nitekim, tek solukluk bir hücum mesaisi yapıp, kendilerine döndüler!

Konya'nın top rakipteyken kendi alanında alan daraltma çabası, oyunu Galatasaray'a verdi. Bu rahatlık ve Nzonzi'nin hiçbir baskı görmeden pas merkezi olması, Galatasaray'ın rakip yarı alana demir atmasını sağladı.

Bu yığılmaya rağmen Konya kalesine yaklaşamadılar. Konya beklerinin kolay orta imkanı vermemesi ilk duvardı. İkincisi, Belhanda'nın yokluğunda kalabalık savunmayı oyundan düşürecek bir ayak olmamasıydı. Konya'nın elbette çok doğru dizilişi ve tüm pas alanlarını kapatması, pozisyon vermedi Galatasaray'a.

İkinci yarı ise tam olması gerektiği gibi başladı. İlk yarı çok top ezen Emre Mor'un kenara gelişi sonrası, oyunun yönünü çok hızlı çevirdiler. Özellikle Mariano-Feghouli ikisinin geçen seneki seviyesine yaklaşması, her şeyi kolaylaştırdı. Galatasaray geri koşmadan, tüm ribaundları alarak hücumda devamlılık sağladı. Oyunun çok önemli bir bölümünü Konya sahasında oynayıp, pozisyonlar buldular. Nzonzi'nin kendisini daha ileri atması da Galatasaray'da pas istasyonlarını artırıp, uygun pozisyonlarda ortalar yapılmasını sağladı. Tam bu bölümde Konyaspor'un bu kadar teslim olması ise tarif edilebilir gibi değil. Peki ya o Konya'dan böyle bir geri dönüş beklemek mümkün müydü? Elbette değil. Orada da Galatasaray'ın gol sonrası düşen gardı ve Seri'nin kırmızısı belirleyici oldu.

Galatasaray, final dakikalarında Gomis'i mumla aradı adeta! Topu ileride tutamayan santrforunuz olmadığında, takımı ileri atmanız mümkün olmuyor. Her vurduğunuz duvara çarpıp geri geliyor. Kalenize yakın kaldığınızda da ya pozisyon veriyorsunuz rakibe ya da bir sakarlık yaşıyorsunuz. Önce Konya'nın, sonrasında Galatasaray'ın yaşadığı tam da buydu.

26 Ağustos 2019, Pazartesi 06:01
YAZININ DEVAMI

‘’Nzonzi ve bekler kilidi açar‘’

Galatasaray’ın bugünkü Konyaspor maçını yazarımız Umut Eken değerlendirdi...

Bir hafta çok kısa bir süre ama Galatasaray için Denizli’deki tüm kötü anıları unutturabilecek bir 90 dakika. O gün alınan yenilginin pek çok somut nedeni vardı. Bugün Galatasaray o problemlerinden arınmış olarak kazanmaya yakın. Tek şart aynı şeyleri yapmamak. Açık alanda yakalanmamak en önemlisi. Konyaspor, geçen hafta Ankaragücü’ne karşı hemen hemen tüm pozisyonları ikinci bölgeyi hızlı geçerek buldu. Luyindama- Donk ikilisi aynı hataya düşmemeli. Onların işini kolaylaştıracak kişi Nzonzi. Konya yarı sahasında kaldıkları, geri koşmadıkları her dakika avantajı elde tutacaklar. Feghouli’nin gelişi, Ryan Babel’in hareketlenmesi vites yükseltmek için yeter. Bu sıçrayış Diagne’nin daha tehditkar olmasını sağlayabilir. Temel sorunun Falcao olmadığını hücum hattının performansı ispatlayabilir.

Fatih Terim’in dönüşü

Her iki bekini ileri sürüp, Nzonzi’yi savunma önünde bir sigorta haline getirmek ise galibiyetin kapısını açar. Elbette Türk Telekom faktörü ve Fatih Terim’in dönüşü... Galatasaray geriye düşse bile kazanmaya çok yakın.

Bu istatistiğe dikkat!

Galatasaray, Süper Lig’de evinde oynadığı 36 müsabakada rakiplerine mağlup olmadı. Sarı- Kırmızılılar, bu süreçte 31 kez kazandı, 5 kez de berabere kaldı. Aslan, sahasında en son 2016-2017 sezonunda Kasımpaşa’ya 3-1 mağlup olmuştu.

Ön plana kim çıkar?

Kulağa hoş gelmiyor ama Diagne. İç saha maçlarında bolca beslenmesi gereken bir pivot santrfor o. Geriye koşmayıp, ceza alanında topla buluşturduğunuz sürece hala ligin en tehlikelilerinden.

Kısa mesaj

Galatasaray’ın hala çift karakterli bir takım olup olmadığının ilk testi. Dışarıda ne kadar kötü olsalar da içeride bambaşka bir seviyeye çıkabiliyorlar. Şampiyonluk için beslendikleri en önemli yerdeler. ‘Türk Te lekom’un sihri’ demek lazım.

25 Ağustos 2019, Pazar 06:01
YAZININ DEVAMI

‘’Beşiktaş hızlanınca..‘’

Avcı belli ki bildiğinden şaşmayacak. Topun sahibi olarak oynamak istiyor. Topla çıkıp, doğru adamı bularak..

Alternatifler de üretmiş. Caner'in bir anda merkeze gelmesi, Ruiz'in sola kaçması. Caner'in topu alır almaz tekrar Ruiz'e aktarması. İlk yarıdaki ısı haritası da bunu anlatıyor. Göztepe gibi önde kalabalık basan takımlar olduğunda ise bu plan sürekli işlemiyor.

Planının işlemeyişinin en önemli sebebi, Beşiktaş'ın dizilişi aslında. Her oyuncu uygun pozisyonda topla buluşsa bile bir sonraki pas için alternatif bulamıyor. Takım arkadaşı ya doğru açıda değil ya da topu buluşturamayacağı mesafede. Beşiktaş'ın belki de asıl sıkıntısı pas oyunu değil, sahaya doğru dizilememek. Mesafelerin çok açık olması. Küme halinde hareket edemiyor oyuncu grubu.

Ama dün özelinde bu sorunu aşacak bir plan buldu Abdullah Avcı. İki direkli, bir gollü devreden sonra plan değiştirmek kulağa iyi gelmeyebilir ama mecbur kaldı. Göztepe, planına sadık kalıp kalabalık bir grupla önde basmaya çalışınca, hızlandı Beşiktaş. Savunmadaki kurgu pasları sonrası çok hızlı oynadı. Güven, Ljajiç, Lens ve oyuna girdikten sonra N'Koudou...

Aldıkları her topta hızlı hareket ettiler. Önde kalabalık, arkada eksik kalan Göztepe savunmasına karşı boş alan ve pozisyonlar buldular. 20 dakika süren bu ısrarın ödülü 2 gol oldu. Sonrasında Göztepe'nin baskısı yarım yamalak kalıp, Beşiktaş ekonomik oynayınca süre eridi gitti.

Dün gece değişen planıyla Beşiktaş için her şey güzeldi ama Avcı felsefesi, zorlu ve sabır gerektiren bir süreç gerektiriyor.

Diğer yandan -Burak'ın döndüğünü de varsayalım- Beşiktaş süratli oyunculara sahip. Bu durum hızlı bir geçiş oyunu yaratabilir. Avcı'nın planı değişecekse, bu değişim sabırsız tribün ve Beşiktaş'lı futbolcularla ilgili olacak...

24 Ağustos 2019, Cumartesi 06:01
YAZININ DEVAMI

‘’Falcao değil problem‘’

Büyük bir Falcao çığırtkanlığı olacak muhtemelen. Oysa problem, Diagne ya da 3. bölge değil. Galatasaray'ın geçen sezon kimi maçlarda alarm veren defolarının tekrar ortaya çıkışı sorun. Hatta daha fazlasının oluşu.

Luyindama-Marcao ikilisinin açık alanda yakalandıklarında yaptığı sakarlıklar mesela. Mesele, onları rakip hücumcularla karşı karşıya bırakmamak. Bunun yolu da Fernando gibi bir merkez, onun gibi bir akılla mümkün. Nzonzi sonrası çaresi mümkün.

Hücumda üretememek de bir başka problem. Üstelik Diagne'nin dün akşamki ekstra isteğine rağmen. Buradaki en büyük kırılma Feghouli / Jimmy değişiminde elbette. Sezonun en kritik maçlarını hep iyi bir standartta oynayan Feghouli'nin ikinci bir santrfor gibi baskın ataklarda merkeze gelişi ve şutları, ekstra bir zenginlik sağlıyor. Bu nedenle dün akşam en çok aranan da oydu.

Bir başka kısırlık ise ceza sahasına pas atılamaması. Ortadan bahsetmiyorum. Nokta atışlarla santrforunuzu buluşturmaya çalıştığınız toplar kastettiğim. Yazının başındaki Falcao göndermem bu yüzden. Galatasaray'da bugünün sorunu Diagne'nin varlığı, Falcao'nun yokluğu değil yani.

Nzonzi ile inşa edilecek yeni bir merkez ve elbette Seri'nin Belhanda'nın vites yükseltmesiyle başka bir seviye mümkün. Nzonzi'nin varlığı, Luyindama - Marcao ikilisini de direkt rakip hücumcularla karşı karşıya bırakmayacak bir değişim olacak muhtemelen.

Denizlispor'un özellikle hücum performansı büyük alkışlık. Geçen sezon Süper Lig'de kaval kemiğiyle topu durdurmaya çalışan yabancılar gördü bu gözler. Bu bakımdan Denizli, başarılı transfer dönemiyle işin büyük kısmını çözmüş. Çok hareketli bir hücum hattı ile Marcao-Luyindama ikilisine nasıl oynanması gerekiyorsa öyle oynadılar.

Rodallega, kariyerinin olgunluk çağında santrfor eğitimcisi gibi. Trabzonspor'un büyük kaybı, Denizlispor'un ise bu sezonki en başarılı işi.

17 Ağustos 2019, Cumartesi 06:01
YAZININ DEVAMI

‘’Yanal hafızasını tazelemeli‘’

Bayern maçından sonra ‘yeşil’ de olsa Real’e kafa kaldırmak sevindirici. Hücumdaki dörtlünün üçünün tekrar sahada oluşu, Ersun Yanal’ın “Sorunları biliyorum” mesajı.

Bunun yanı sıra Reyes’le başlayıp, Frey’le bitirmek çaresizliğin can bulmuş hali. 24 saatte değişen tek şey ise Fenerbahçe’nin kopuk kopuk da olsa daha önde olabilmesi, doğal olarak pozisyonlar bulması.

Asıl problem varlığını sürdürüyor. Merkezde bir pas trafiği oluşturulabilmiş ve takım ileriye taşınmış değil.

Sağda Murat-Ferdi; solda Dirar- Rodrigues. Kanatların bir önceki günden daha iyi oluşu seviye atlatan neden. Kenarlardaki tebessüm ettiren bu değişim, merkezde karşılık bulamayınca oyunu tamamen ileride oynamak olanaksızlaştı. Kruse de devreye giremedi.

Bir de değişen kural sonrası topu ceza sahası içinde oyuna sokma fantezisi var. 4. Real golündeki gibi karşılığını buldu!

Pas trafiğini devam ettirip, rakip baskısını kıracak merkez ikilileriniz yoksa, fanteziden öteye geçmiyor.

‘Kamikaze’ oyun

Özetle, Fenerbahçe’nin oyunu ileride oynaması gerektiğini ispatlayan bir 90 dakika oldu. Yanal’ın eski dönemleri gibi. Öyle ki, Frey bile Real altıpasında iki kafa vurabildi.

Bu tabloda Fenerbahçe’nin ihtiyacı olan şey, Ersun Yanal’ın yıllar önceki ‘kamikaze’ oyunu. Hocanın gözünü karartması. Kısa vadede belki de devamında Fenerbahçe için tek kurtuluş bu.

Ersun Yanal’ın bugün Fenerbahçe kulübesinde oturmasının en önemli sebebi, taraftarda büyük karşılık bulan gözükaralığı.

Hoca eski günlerini hatırlamalı.

01 Ağustos 2019, Perşembe 06:01
YAZININ DEVAMI

‘’Transferden fazlası lazım‘’

Bayern dün gece bir Şampiyonlar Ligi maçına çıkacak olsa, bu 11’le sahada olacaktı. Rakibin gücünü yücelterek sıkıntıları tespit etmek lazım. Öte yanden Fenerbahçe bir Süper Ligi maçı oynasa ve aynı defoları ortaya çıksa, yüksek olasılıkla yine kara bir gece yaşayacaktı.

Dirar, takımı sahada 10 kişi iken formasını giymeye çalışırken, Yanal’ın üç yardımcısı ona bir şey anlatmaya çalışıyordu!

Amatörlerin yapmayacağı hatalar zinciri hemen hemen her dakika yaşandı.

Sorun karşıda Lewandowski, Müller, Coman’ın oluşunda değil yani. Sezileri güçlü herhangi birkaç futbolcu da aynı şekilde cezayı kesebilirdi.

Asıl problem ilerideki 4 yetenekli ayağa bir pas yolu inşa edilememesi. Mehmet Ekici yerini Kruse’ye bırakıp, daha geriye gelince üçüncü bölge ile köprüler tamamen atıldı. İkinci yarıda Jailson-Ozan ile her şey daha da kötü oldu. Fenerbahçe’nin dün geceki organizasyonunda Ronaldo ya da Messi ileride olsa, durum çok da değişmezdi.

Evet savunmacı, sol bek ve başka transferler lazım ama problemin temel kaynağı Fenerbahçe’nin merkezi. Sakatlıklardan bağımsız olarak düşünmek lazım. Fenerbahçe’nin merkez ikilisi kim olacak ve üçüncü bölgeyi nasıl besleyecek?

Josef - Topal ikilisinin yerden yere vurulduğu dönemleri hatırlayın. Dün gece ile kıyaslayın. Zaman az, ihtiyaç çok. Transfer yapılır kadro seviyesi yükseltilir. Asıl sorun temel problemleri çözebilmek.

Tüm bunlardan bağımsız olarak şunu da unutmamak gerek. Önemli olan bu düzeyde turnuvalara davet alabiliyor olmak. Olumlu düşünmek gerekiyorsa, günün sonunda böyle bir gerçek var.

★★★

Organizasyonun iki yüzü

Birincisi örnek olması gereken. Otelde Koreli genç bir kafile gördüğümde, turnuva için geldiklerini tahmin etmemiştim. Onlar da futbolun peşindeymiş oysa ki. Statta azınlıkta da olsalar, tek bir oyuncunun nasıl bir değer yarattığını ispatladılar. Futbol turizmi için hatırı sayılır bir potansiyel var uzaklarda. Tottenham’lı Son ayarında bir yıldıza sahip değil ligimiz, itiraz yok. Ama sanki yabancı sınırı takımlarımıza böyle bir rahatlık sağlamışken, yüzümüzü biraz da oraya çevirmek lazım. Özellikle Takefusa Kubo’yu izledikten sonra..

Organizasyonun kötü tarafı hiçbir şeyin mükemmel olmaması. Ama o vasatlıkta bile bir ders var. Stada girmek zor, trafik berbat, uzun kuyruklar var. Disiplinli Almanlar bile mükemmel yapamıyor bazı şeyleri. O yüzden fazla haksızlık yapmayalım kendimize. Finalde yaşadığımız tatmin önemli olan. Saha içi iyi olsun, her olumsuzluk unutulur.

★★★

Meslek ciddiyeti

Neticede futbol bir meslek. Bir sporcunun yaşamının en verimli çağında boy gösterdiği bir arenadan bahsediyoruz. Oynarken, tecrübe kazanırken de öğrenilecek çok şey var. Navas dün genç kalecilerin izlemesi gereken bir performansla sahadaydı. 19, 20 ve 50’li dakikalarda müthiş refleksler gösterdi. Büyük bir travma yaşayan Real’i -hezimet demeyelim- olası çok kötü bir durumdan kurtardı. Konsantrasyon, disiplin ne derseniz. Dün muhtemelen çok kötü bir sonuçta o da payına düşeni alacaktı ama o takımına sarıldı. Kalecin iyiyse, yolu yarılamışsın demektir.

★★★

Content is the king (İçerik kraldır)

‘Çok önemli, çok önemli’ diyerek takipçi sayıları ile teselli buluyor kulüplerimiz. İşin başka bir boyut olduğunu bu tür organizasyonlarla görüyoruz. Fotoğrafta göreceksiniz. Bayern’in medya ekibi küçük bir odada sürekli içerik üretti. Sosyal medya penceresini sonuna kadar açtı. Yayıncı görüntüleriyle yetinmemek lazım. Diğer yandan etkileşimi artırmak için stat içi panolarıyla rehberlik yaptılar. Bu bile başlı başına pazarlanabilir bir şey. Emojilerle yetinmeyelim lütfen.

31 Temmuz 2019, Çarşamba 06:52
YAZININ DEVAMI