‘’Tempo ve enerji lazım‘’
Konyaspor çok disiplinli. Maç 3 gün sürse, dizilişlerini bozmayacaklarmış gibi duruyorlar. Bu doğru duruş sayesinde Galatasaray'a yaşam alanı vermediler.
Oyunun büyük bölümünü istedikleri gibi oynadılar. Galatasaray'ın belli bölgelere kadar topla gelmesine izin verip, sonrasında -hala kaldıysa- tüm alanları daralttılar.
Maç böyle ilerlerken Galatasaray'ın kanatlardan çizgiye inmesi beklenebilirdi. Nadiren Onyekuru ile yapabildiler. Kenar ortalarından uygun fırsatlar da bulmalarına rağmen Diagne ve Fernando ayaklarını biraz daha uzatamadı.
Galatasaray'ın bu sezon sıkça gördüğümüz ceza alanı dışındaki Feghouli şutlarına bile duvar ördü Konyaspor. Kaleyi göstermediler adeta. Bu nedenle 90 dakikanın tamamında Serkan Kırıntılı'yı bulan doğrudan bir şut çıkmadı.
Galatasaray'ın topla oynayacağı alan bu kadar daralmışken, adam eksiltecek Onyekuru'nun kenara alınması kafa karıştırıcı. Mitroglou'nun oyuna girmesi ne kadar doğru ise kaleden uzak kalması o kadar problem. En önemli sorun ise tempo aslında.
Galatasaray topu hızlı çeviremediği, adam eksiltemediği için pozisyon bulamadı. Konyaspor böyle istediği için topla rakip ceza alanına kadar gidebildiler, hepsi o kadar. Üstelik oyunun hiçbir anında Konya hücumcuları tehdit yaratamamışken, Galatasaray takım halinde geriye koşmamışken yaşandı her şey.
Beşiktaş, Rizespor (D), Başakşehir maçları için çok daha fazlası lazım. Daha fazla enerji, daha fazla isyan. Galatasaray son hafta şampiyonluklarını o başkaldırılarla kazanmıştı. Bugünkü tempo ile değil.
Bir soruyla bitirelim. Konyaspor geriye düşseydi, skoru çevirmek için ne yapacaktı? Aykut Kocaman, 11 haftadır neden kazanamadığına kafa yormalı!
‘’Terim zor kararlar alacak‘’
Mental açıdan Galatasaray'ı en fazla zorlayacak mücadeleydi. Düşünün takım otobüsünde stada gelirken Başakşehir'in maçını dinliyorsunuz. Rakibiniz mağlup ama ortalama iki dakikada bir net pozisyona giriyor. Gerçekten yıpratıcı bir seans. Sonrasında 90+7'deki gol haberini alıyorsunuz ve ısınmaya çıkıyorsunuz. Teknik ekip için de oyuncu kadrosu için de çok zor.
Bu tür zamanlarda böyle kaotik durumlar, fiziksel performansınızı da etkiliyor. Üstüne üstlük ölüm-kalım mücadelesine çıkmış bir rakip ve 30 bin kişilik gerçek bir futbol tribününe karşı durmaya çalışıyorsunuz.
Galatasaray'ın ilk yarım saatteki afallamasını bu sebeplere ve daha fazlasına bağlamak mümkün. Taktik dışı bir durum bu.
Skoru 2-0'a getiren defolar ise çok bariz. İçeride dışarıda fark etmiyor. Marcao-Luyindama ikilisi ileriye çıkıp, geniş alanda oynadıkları anlarda mutlaka bir sakarlık yapıyor. Bursaspor'un ilk golünde Marcao'nun yaptırdığı orta, sonrasında Luyindama'nın yumuşattığı top. Sonrasındaki ikinci gol ise yine Mariano'nun arkası! O gol aslında Galatasaray'ın tekrar oyuna dönmesinin de asıl sebebi.
Maç öncesinde ve yarım saat boyunca mental bir yıkım yaşayan takım, artık silkiniyor. Zira sonrası olmak ya da olmamak mücadelesine dönüşüyor. Tam bu sebeple, bir geri dönüşün fitili ateşleniyor.
Galatasaray ileri gittikçe varolan bir takım. Başakşehir'in yaptığı gibi skoru korumaya odaklı bir ekip değil. Bu bakımdan şampiyonluk yarışındaki rakibiyle bile kıyaslanamaz. Rakibi neredeyse 11 savaşçıyla oynuyor. Terim'in ekibinde ise sonuç ne olursa olsun halı saha kıvamında mücadele edenler var.
Fatih Terim'in istediği bu değil muhtemelen. Galibiyete rağmen ortaya konan mücadeleden memnun olamaz. O da farkında. Ondandır ki, hayati dakikaları forvetsiz oynadı, kontra kovaladı. Güvenmedi çünkü sahadakilere...
Terim milli takım dönüşü zor kararlar alacak. Çünkü bu fotoğraf, hep bahsettiği felsefesinin çok uzağında!
‘’Muslera mevsimi‘’
Skor çok görkemli. Bu haftalar için moral ve motivasyon yükseltici. Oyun içinse şüpheler var. Son yarım saat ile ilk 60 dakika birbirine benzemeyen çok farklı iki oyun. Son 30'daki performansın nedeni Antalyaspor'un dağılışı. Özellikle mental açıdan. Bu kadar pozisyon bulup atamayınca bitiyorsunuz!
Tabelayı buraya götüren en önemli sebep ise skor arttıkça 11 Antalyalı'nın birbirinden uzaklaşması.
Bu sebeple Galatasaray'ın çok alan bulup, daha geniş alanlarda yetenekli oyuncularıyla daha rahat oynayabiliyor oluşu maçı noktaladı.
Daha önemli etken ise Muslera'nın varlığı. Uruguaylı, görkemli Galatasaray kariyerinde her sezon bir öncekini aratıyor. Yapmadığı hataları yapıyor ve hatta kimi zaman saçmalıyor. Standardı bulduğu tek şey var. O da final haftaları. İş buralara geldiğinde, 1+10'a çeviriyor Galatasaray'ı. O ve diğerleri. Hem fiziksel, hem psikolojik olarak.
Yaptığı kurtarışlar zaten ortada. Rakip gol diye sevinirken elini uzatabilen bir savunucu o. Sinir bozan, rakip forvete isyan ettiren bir atikliği var. Top, ağlarla buluşmak için ondan izin istiyor adeta! Dün geceki gibi 7 kurtarış yaptığında olayın büyük kısmı bitmiş oluyor. Muslera böyleyken, final haftalarında tek gol yetiyor Galatasaray'a.
Galatasaray için tüm bu zenginliğin yanında temel bir problem var. Antalya forvetleri gibi rakipler, özellikle Marcao'ya ya da 6 oynayan Selçuk, Donk, Fernando, Ndiaye'ye top aldırmadığında takım dibe vuruyor. Belhanda, Feghouli, Onyekuru ve diğerleri etkisizleşiyor. Forvet ile stoperler arasındaki mesafe uzayıp, hücumlar sonrasında dönen toplar alınamadığında da bariz riskler varoluyor.
Kulağa komik gelebilir ama 5-0'lık skora rağmen Galatasaray'ın hücum zaafları yaşadığı bir mücadele izledik. Başta da belirttiğim gibi, Antalyaspor çözülene kadar cılız, devamlılığı olmayan girişimleri vardı. Hatta girişim çabaları. Zira final pasları çok azdı.
Önümüzdeki hafta Bursa'ya gidiyorlar ve bu iç saha performansını orada tekrarlamak mümkün değil. Muhtemeldir ki Muslera yine bir dev gibi kalesinde duracak. Galatasaray atarsa kazanacak atamazsa yarış orada bitecek!
‘’Problem Eren değilmiş‘’
Ligin final haftalarında her şey daha zorlu. Artık herkes can derdinde. Böyle deplasmanlar da her zamankinden daha zor. Hava şartları ve zeminden bağımsız olarak söylüyorum bunu. Can çekişen bir takımla onun evinde oynadığınızda önce psikolojik üstünlüğü almanız gerekli. Alamazsanız işler dün geceki gibi bir hal alıyor. Galatasaray bu nedenle hızlı başlayıp, skoru almak istedi. Dakikalar ilerledikçe her şeyin daha zor hale geleceğini bildikleri için erken öne geçmek istediler.
Onyekuru-Serkan eşleşmesini iyi kullanıp, Eduok da yardıma gelmeyince soldan gittiler sürekli. Tam tersi tarafta Semih Kaya'nın bindirmeleri gelmeyince oyun tek bir çizgiye sıkışmış odu. Hesapta olmayan Marcao'nun acemice hatasıydı. İkinci yarıda Obertan, Selçuk'u kovalamayı bırakınca Galatasaray merkezde pas alanı buldu. Buldukları bu avantajın devamında yine sol tarafı çok başarılı kullandılar. Burada beliren sorun, Emre Taşdemir'in final paslarının kötülüğüydü. Çok müsait durumlarda çok kötü vuruşlar yaptı. Devamında bu kez Onyekuru ile getirdikleri atağın finalinde golü buldular.
Galatasaray'ın maçı çevirebilmesi için yeterli zaman da vardı ancak enerjisi yoktu. Erzurum, 1-1 sonrası 'Kaybedecek bir şeyim yok' dercesine geldi. Bu durum Galatasaray'ın takım halinde daha fazla geri koşmasına, enerjisinin tükenmesine neden oldu. Aynı zamanda oyun çok geniş bir metrekarede oynanmaya başladı. Bu dağınıklık beraberinde orta sahanın boşalmasına neden oldu. Topu alan iki takım da bir anda rakip savunmalar ile karşı karşıya kalır hale geldi. Aslında rakip kaleye gitmenin kolaylaştığı bir oyun varoldu. Bu zenginliğe rağmen Galatasaray'ın onca yetenekli ayağıyla skor üretememesi geçen haftaki Akhisar maçı ile birlikte değerlendirilmeli. Galatasaray skor üretemiyor.
O zaman da şu soru akla geliyor; Diagne ve Mitroglou'nun hücum hattının Eren Derdiyok'lu dönemden farkı ne?
‘’Bir derbiden ne beklersen...‘’
Futbol tarihinde iki farklı devrenin bu kadar farklı oynandığı maç enderdir. Dünya futbol tarihinde böylesi siyah-beyaz bir maçı arşivlerde zor bulursunuz. Skor kastım değil. Saha içinde olan bitenden bahsediyorum.
Fenerbahçeli oyuncuların acemilikleri saymakla bitmezdi. Beşiktaş'ın erken golü sonrası korkak, teslim olmuş, ayakları titreyen bir topluluktan ibarettendi Fenerbahçe. Zajc özellikle. Atmosfer fena vurmuştu onu. Rengi benzi atmış, sahada dolaşır haldeydi. 10 numaranız böylesi bitikken, ilk yarıdan farklı bir sonuç çıkması beklenemezdi.
Ersun Yanal dahil herkes kötüydü. Olan bitene isyan edecek, kavga çıkaracak, "Ne oluyoruz beyler!" diye haykıracak tek bir kişi yoktu.
Beşiktaş, Vodafone Park'ın klasik büyüsüyle kabus olmaya devam ettikçe Fenerbahçe çırpına çırpına can çekişir hale geldi. Fener savunmasının skandal hataları, Burak Yılmaz'ın klası, tribün enerjisi 3-0'ı yarattı.
İkinci yarıda ise bir teknik adam bir maça ne kadar müdahale edebilir, onu gördük. Uluslararası tecrübeli, ayağı düzgün, sorumluluk alabilecek iki oyuncuyu sahaya sürdü Yanal. Saha içindeki dizilişi de korkusuzcaydı. Tandemi göbekte koruyup, iki bekini dahi ileri sürerek oynadı kumarını.
Tüm sağ kanadı Dirar'a teslim etmek ve hücumlarının çoğunu onunla yapmak gerçek bir gövde gösterisiydi. Dirar deparlarıyla o bölgedeki, ortalarıyla savunmadaki Beşiktaşlılar'ı dövdü! Ve hatta dozajı ayarlı kısa süreli bir kavga çıkararak maçın yıldızı oldu.
Dakikalar ilerledikçe Şenol Güneş gibi bir ustanın kariyeri boyunca yaşamadığı bir çaresizlik belirdi kulübede. Caner-Güven değişikliği dahi Dirar'ın isyanını dizginleyemedi. Valbuena'nın mükemmel organizasyonu, Soldado'nun santrfor nasıl oynar dersi, darmadağın etti Güneş'i de Beşiktaş'ı da.
İki hoca, futbolcular, taraftarlar ve spor yazarları için dersler çıkan bir mücadeleydi. Tekrar tekrar izlenecek, her seferinde aynı hazzı verecek bir 90 dakikadan bahsediyoruz.
Gazetemin maç anonsu başlığı, "Yok böyle derbi" idi. Hikaye tam da öyle gerçekleşti.
Ve hala hakem konuşmak isteyenlere; Yapmayın, ayıp edersiniz!
‘’Mitroglou-Diagne karışımı‘’
Zemin iyi gözükse de her geçen dakika ağırlaştı. Perşembe-pazar trafiği de önemli elbette. Üstüne üstlük önce Manu, ardından Sissoko'nun deparları...
Galatasaray'ın boyu uzadı. Marcao-Luyindama ikilisi orta sahadan uzaklaştı. Beklere dahi mesafeli kaldılar.
Akhisar geri koşturdukça bu ağır sahada hücum için eforu azaldı Galatasaray'ın. Asıl problem ise organizasyonsuzluktu. Ya da kağıt üstüne çizdiklerini sahada yapamamaları.
Ortaya konan oyundan anladığımız şu; Mitroglou duvar olacak, Belhanda, Feghouli, Emre Akbaka, Onyekuru hatta Ndiaye yakınlaşacaktı. Kısmen başarabildiler. Mitroglou'nun duvar pası yaptığı topların devamında çoğunlukla Mariano ile ceza sahasını orta yağmuruna tuttular. Bu planı finalize edecek oyuncu sürpriz koşularıyla gelecek Luyindama'ydı.
Muhtemeldir ki Fatih Terim, skoru erken bulup mücadeleye öyle devam edecekti. Luyindama da bu kadar ileri geri yapıp, bu kadar çok yorulmayacaktı.
Galatasaray'ın beceriksizliği kadar Akhisar'ın cansiperane direnişini de pas geçmeyelim. Kalesinde Lukac her dakika takımını daha da cesaretlendirdi. Cocalic mükemmel zamanlamalarla Galatasaray hücumcularının umutlarını kırdı. Ta ki 90+5'e kadar. Lukac-Cocalic karışımı bir hata, Galatasaray'ı tekrar yarışa itti.
'Diagne'nin maçı olurdu' diyenlere de saygı duyarım zira o transfer olduktan sonra ilk kez bu kadar top atıldı ceza alanına. Öte yandan Mitroglou'nun son vuruşlarda bekleneni verememesi. Soğukkanlılıkla attığı gol, klasına ve tecrübesine yakıştı. Lakin, Diagne'nin yokluğunda rakip stoperlerin bu kadar kusursuz olması onun ceza alanı içindeki performansını sorgulatır bir detay.
Akhisar maçının kanıtladığı çok şey var. En önemlisi ise şu: Galatasaray'ın Diagne-Mitroglou karışımı bir hücumcuya ihtiyacı varmış. İkisi de tek başına yeterli değil.
‘’Slimani ya da Diagne değil‘’
Oyun, skor tabelasındaki gibi eşit değildi. Benfica, skor avantajı elde iken nasıl oynanacağını rövanşta da gösterdi. Portekizliler, top Galatasaray'da iken birbirlerine yakınlaşıp büyük bir küme haline geldi. Meşin yuvarlağı aldıklarında ise sert, seri ve küçük paslarla Galatasaray sahasına yıkıldılar.
Galatasaray savunmacılarının baskı altındaki beceriksizlikleri de Benfica atakları olarak geri döndü. En az 6-7 pozisyonda Galatasaray hücuma çıkmak isterken, orta saha merkezinde topu rakibine kaptırdı.
Özellikle Belhanda.. Vücut çalımı atamadığında kafasını kaldıramadı. İki, hatta üç oyuncuyla bütün açılarını kapattılar. Belhanda üzerindeki bu baskı doğal olarak hücum şablonunun sağlıklı işlemesini engelledi. Genç Benfica kadrosu enerjisini doğru kullanırken, sahanın her bölümünü dominant şekilde paylaştı. Galatasaray hücumcuları bir adam eksilttiklerinde mutlaka bir başka Benficalı ile karşılaştı.
Benfica'nın bu düzenli ve ısıran oyunu her dakika Galatasaray'ı biraz daha savurganlığa itti. Yerden kısa paslarla rakip alana inemedikçe, uzun toplar, beraberinde top kayıpları geldi. Ayağına topu alan her Benficalı boş pozisyondaki arkadaşını aradı. En az iki Benficalı da aynı anda top almak için hareketlendi.
Aslında İstanbul'daki maça benzer şekilde altyapı derslerine içerik olacak bölümler vardı.
Galatasaray, 3-4 milyon Euro net maaş aralığındaki yıldızlar ve problemleri gördüğü halde çözüm üretemeyen Fatih Terim ile birçok şeyi yapamadı. Benfica ise büyük bölümü 20'li yaşlarında olan, teknik direktörünü geçtiğimiz yıla kadar tanımadığımız bir teknik adamla ne yapmak istiyorsa onu yaptı.
Birkaç saat öncesine gidelim. Fenerbahçe'nin yediği golleri, Zenit'in 3 topta kaleye nasıl geldiğini hatırlayın. Sonrasında Galatasaray'ın çözümsüz oyununu, Benficalı gençlerin oyuna nasıl hükmettiğini...
Sorun Slimani'nin hantallığı, Mehmet Topal'ın hatası, Diagne'nin berbat oyunu, hakemlerin çalıp çalmadıkları değil. Avrupalılar'la aramızdaki farkın her geçen gün daha da büyümesi.
Dert etmemiz ve çözüm bulmamız gereken şey bu.
‘’15 dakikalık kabus sonrası‘’
Galatasaray bu sezon ender şekilde erken kopardığı bir maç oynadı. Maç öncesindeki senaryo ancak Trezeguet'nin resitali ve ağları bulmasının ardından hayata geçti. Kolay olması bekleniyordu, ilk 15 kabustu. Sonra Galatasaray adına dünya güzelleşti.
Kasımpaşa'nın 1.5 kişiyle bile oynayamaması Galatasaray adına bu rahatlığın en önemli sebebiydi. Trezeguet + 10 adamın bir takım olmaya çalıştığı Kasımpaşa, bu sezonki savunma defolarıyla yine sahadaydı. Dün gece ile birlikte kalesinde tam 41 gol gören Kasımpaşa, Süper Lig'in en fazla yiyeni! Bu takımın şampiyonluk yarışında varolması bekleniyordu.
Yediği kadar atabildiği için yukarıdaydı Kasımpaşa. Atanlarından Diagne Galatasaray'a, Eduok Erzurum'a gidince, Trezeguet'e de Galatasaray maçına kadar bir hayalete dönüşünce Paşalılar'ın ağır defosu ortaya çıkmıştı. O defoyu dün gece de tüm çıplaklığıyla gördük.
Galatasaray'a dönelim. Revize edilmiş kadronun iyi ve kötü taraflarına bakmak lazım. En önemlisi, merkezde Donk ve Selçuk'un sanki haftalardır birlikte oynuyormuşcasına sahada durması. Özellikle Fernando bu kadar düşmüşken, Donk'un dünkü oyunu Terim'e derin bir oh çektirmiştir. Diğer yandan 'Ben aslında bir 8 numarayım' diyen Belhanda'nın nihayet skor odaklı oynamaya başlaması. Feghouli'nin, belki de kötü Diagne'nin varlığından yararlanıyor oluşu!
Diagne, stoperleri kendisiyle birlikte taşıdıkça, Feghouli'ye çok lüks bir yaşam alanı kalıyor gibi.
İki Benfica maçı arasında oynanabilecek en iyi 90 dakikaydı. Üstelik, Emre Taşdemir, Selçuk ve Donk'lu bir 11'le. Benfica maçı dönüşü, Beşiktaş Fenerbahçe ile oynuyorken içeride Akhisar'ın konuk edilecek olması ise büyük piyango.
Ve hakemler... Bir şekilde bir tartışma fotoğrafı bırakıyorlar maçlara. Sarı kart için havaya kaldırdığı kolu, sarı kart gösterdiği oyuncu tarafından itilen kaç FIFA hakemi vardır dünyada!