‘’Galatasaray güçsüzlüğüne yenilecekti‘’
İlk somut hamle Terim’den geldi. Savunma arkasına atılan iki top, alarm gibiydi. Terim, ağır kalan Maicon-Ozan ikilisinin arasına Donk’u itti.
Bu hamle aynı zamanda orta sahayı boşaltan bir riskti. Schalke boşalan alanı kullanmak yerine uzun oynayıp, hücumcularını kaçırmaya çalıştıkça, o risk tehdide dönüşmedi.
Buna rağmen verilen kritik pozisyonlar var.
Savunma böyleyken hücum sadece Belhanda’nın ayağına bakar gibiydi. Belki Terim’in basın toplantısında söyledikleri etkendi. Faslı, daha fazla sorumluluk alır gibiydi. Ancak onun vites yükseltmesi bile hücumların devamlılığını sağlayamadı. Almanlar’ın Yuto-Garry koridorunu daraltması ise Galatasaray’ı körleştiren bir diğer etkendi.
Orta sahayı boşaltmanın faturasını ikinci yarıda ödedi Galatasaray. Schalke topyekün çıkınca, savunmadan vurulan her topta ribaund Almanlar’da kaldı.
Galatasaray uzun oynamaya mecbur kaldı. Alman ekibi ise sabırlı ve disiplinli şekilde ataklarını tazeledi.
Ozan’ın olağanüstü performansı, Muslera’nın kalitesi, 1 puanla ödüllendirdi geceyi.
Saha içindeki hikaye böyleyken, kağıt üzerindeki gerçeği de bir kez daha tecrübe etti Galatasaray.
Tüm iyi niyetiyle her şeyini vermeye çalışan Muğdat, mecburi bir hamle oyuncusu olarak sahaya ayak basan Ömer Bayram.. Şu son cümleyi kimseye anlatamazsınız.
Galatasaray’ın 2 puanlık kaybının en önemli sebebi, saha içinde yapamadıkları elbette.
Arka planda yatan asıl neden ise oyuncu kalitesinin Devler Ligi için çok yetersiz kalışı.
1 puan bu şartlarda gayet iyi. Galatasaray yenilseydi, Almanlar’a kaybetmiş olmayacaktı. Galatasaray güçsüzlüğüne yenilecekti. Kötü olan şu ki bu durumun kısa vadede çözümü yok.
‘’Espor bahsi‘’
Espor denen şeyin ne olduğunu anlamamız uzun zaman aldı. Tam olarak hala bu ekosistemin dinamiklerine, işleyişine, lügatına hakim olduğumuzu da söyleyemeyiz. Uzunca bir süredir farklı kişilerden resmi/gayriresmi danışmanlıklar alıyoruz. 'Yayıncı' kimliğimizle bu renkli dünyada olan biteni anlamaya çalışıyoruz.
Onca çalışmaya rağmen halen neyin ne olduğunu tam olarak bildiğimizi söyleyememiz. En azından bir kulüp çatısı altında olan ya da olmayan oyuncular, takım koçları, analistler, kulüp sahipleri, yorumcular ve espor'un diğer aktörlerine saygısızlık yapmamak adına, çizginin diğer tarafında kalmaya çalışıyoruz. Ancak espor coğrafyasını sorgulamaya başladığımızda da açıklanmaya muhtaç çok şeyin olduğunu görüyoruz.
Espor hala kimilerine göre genç yaştaki çocukların bilgisayar başındaki mesaileri olarak algılanıyor. İşin aslı öyle değil. Artık milyon dolarlık bir düzenin varlığından bahsetmek mümkün. Öyle ki, Vodafone, Coca Cola gibi global markaların yanı sıra yemeksepeti, Bahçeşehir Üniversitesi, İş Bankası gibi ismini daha sayamadığım bir dolu yatırımcı ve sponsor bu ekosisteme dahil olmuş durumda. Pasta büyüdükçe ilişkilerin tartışılır hale gelmesi ise ciddi sorun.
Geçtiğimiz günlerde iki farklı haber yaptık. Bu dünyada yer alan, bir taraftan kural koyucu olup diğer taraftan taraf olan kişilerin ticari ilişkilerinin yarattığı rahatsızlığa dikkat çektik. Resmi tepkiler gelmedi ancak ilgili kişi ve kurumlar, 'kişisel saldırı' olarak algıladı haberleri. Hatta taraflardan biri, "Bunları size kimin yaptırdığını biliyorum" deme cüretini de gösterdi! Uygun bir dille yanıtını aldı.
Sonrasında ne mi oldu? "E zaten bunlar bilinen şeylerdi, şimdi neden yazıyorsunuz?" gibi geri dönüşler oldu. Bu sorunun cevabı aslında çok basit. Çünkü şu ana kadar kimse yazmadı. Uzun uzadıya kendimizi anlatmayacağız. Yayıncı olarak birçok medya kuruluşu gibi espor dünyasının içinde yer almak istiyoruz. Amacımız milyonlarca gencin, farklı rollerde bir geleceğinin olabileceğini düşündüğü bu dünyanın sağlıklı ve kamuoyu tarafından kabul görür bir şekilde büyümesine katkı sağlamak. Hatta daha fazlası...
Sorgulamaya, yanlışları düzeltmeye -gücümüz yettiğince- çalışacağız. Doğru yapılan, ülkeye, gençlere değer katan her şeyi de takdir edecek, alkışlayacağız.
Ve tabii ki sorularımızın devamı gelecek. Misal, League Of Legends Türkiye Büyük Finali'nde bir tekmeleme hadisesi oldu mu olmadı mı, onu soracağız. Espor federasyonunun yapısında yanlış bir şey var mı yok mu, onu soracağız. Daha birçok şeye yanıt arayacağız.
Espor bahsini açtık, doğru olduğuna inandığımız her şeyi yapacağız.
‘’Galatasaray kavga edemiyor‘’
Bu günlerin geleceği belliydi. Belki çok tekrar olacak ama Galatasaray transfer döneminin bedelini ağır ödeyecek. Öyle ki, artık rotasyon yapacak oyuncu grubu olmayacak belki de.
Fatih Terim için işler her geçen gün zorlaşıyor. Bazı pozisyonlarda alternatif çok ancak bazı oyuncularından da vazgeçemiyor hoca. Dün geceki gibi bir durum ortaya çıkıyor haliyle.
Terim, 90 dakika öncesi, "Henry birkaç hafta yok. Rodrigues sıkıntılı geldi, Belhanda her an elini kaldırabilir" dedi. Ama 40 dakikada üç sakatlık? Bunu nasıl açıklamak lazım? Zor bir durum.
Sakatlık sayısı evet ama ikinci bir sorun karakteri baskın oyuncuların eksiliyor oluşu. Fernando örneğin. O sahadayken ve çıktıktan sonra iki ayrı Bursaspor var. Fernando, oyunu iki yönüyle oynayabiliyorken, Galatasaray da bir başka seviyeye geçiyor. Ama onsuz, her şey zorlaşıyor.
En önemlisi, Galatasaray'ın kavga edememesi. İşler kötü giderken, herkesle ve her şeyle kavga edebilecek, olan bitene isyan edecek bir savaşçının yokluğu sorun. Bülent Korkmaz gibi, Melo gibi, Hagi gibi, Hasan Şaş gibi..
Sahadakilerin tek bir tanesi bile yukarıda saydıklarımın seviyesine yaklaşamıyor. Bu tepkisizlik de sadece teknik, sürat ve güç ile elde edilebilecek bir sonuç/skor doğuruyor.
Oysa kuralına uygun bir kavga, bütün atmosferi değiştirecek. Kötü oynarken bile belki de zafer getirecek. Galatasaray'da forvet kadar önemli bir eksik 'savaşçı'.
Bursaspor'a gelince.. Bu oyunun ilk yarısını kabul etmek mümkün değil. Galatasaray'ın düzeni bozulunca cesaret toplayabildiler, boş alanları kullandılar. Hepsi o. Buldukları fırsatlarda da çok beceriksizdiler.
Bu seviye ile sezon sonunu görmeleri zor. En azından Samet Aybaba ile..
‘’Ali Koç'un asıl sınavı‘’
Başkan, seçildiği dönemdeki enerjisinin çok uzağında. Yüzünde bir bıkkınlık, bir hayal kırıklığı var. Hayal ettiği, 'başkanlığın ilk ayları' böyle değildi muhtemelen.
Koç'un büyük bir fotoğraf olarak önümüze koyduğu şey dehşet verici.
Hangisini anlatmalı! Soyunma odasındaki halı. Verilerin dışarı sızdırılması. Yardımcı antrenörlerin takımı sabote etmesi. Aatıf'ın tavrı. Volkan Demirel'in kendini kulübün patronu sanması. Buna bağlı olarak mafyatik tavırları. Olacak şey değil.
Rüştü'den daha vahim
Yaşananlar, en az Rüştü Reçber'in tesislerde saldırıya uğraması kadar vahim. O bir skandaldı. Bu yaşananlar skandal ötesi.
Ve ne acıdır ki, başedilesi problemler değil. Müjdat Yekniner olayına girmiyorum bile.
Düşünün bu Fenerbahçe Yönetimi, rakipleriyle, belki yeri geldiğinde TFF ile UEFA ile mücadele edecek. Hakemlere savaş açacak belki. Aklınıza ne gelirse. Ama ya içerideki bu çürümüşlük! Ali Koç'un anlattıklarından anlaşılan şey şu; Fenerbahçe kulübünün içinde adım attığınızda, zeminin nerede çökeceği belli değil.
Durumun Philip Cocu ve ekibinin cephesinden nasıl göründüğünü ise tahmin etmek bile güç. Başkanın anlattıklarını bizler dehşet içinde dinlerken, onlar soyunma odasında, tesislerde bizzat yaşadılar bu durumları. Olacak şey değil. İnsanın aklı almıyor, kabullenemiyor.
Yaşananların tamamı Aziz Yıldırım'ın, Aykut Kocaman'ın, Volkan Demirel'in Fenerbahçeliliklerini tartışılır hale getiriyor aslında. Evet çok iddialı ama maalesef gerçek tokat gibi vuruyor yüzlere. Üçü de tartışılır durumdalar.
Bu kulübü bu atmosfere sokan, şiddetin kendini kabul ettirme biçimi olarak doğallaşmasını sağlayan isim Aziz Yıldırım. Volkan Demirel'in, Erwin Koeman'ın üstüne yürümesi, Ali Koç'a saygısızlık yapması, Aziz Yıldırım döneminde beslenen, yüceltilen davranışlarından.
Hiç kusura bakmasın, böyle Fenerbahçelilik olmaz.
Kocaman'a kapılar kapanır
Ve Aykut Kocaman... Ali Koç'un, "Veriler, üçüncü kişilere sızdırıldı" diyerek açıkladığı durumun başaktörü o aslında. Eski ekibinin bu bilgileri bir başka kişiye ulaştırması ihtimal dahilinde değil.
Tek adres var; Kocaman. Hoca zaman geçirmeden çıkıp, konuşmalı. Bağıra bağıra üstelik. Şiddetle reddetmeli. Zira Fenerbahçe'nin kapılarının ilelebet yüzüne kapanması tehlikesiyle karşı karşıya.
Ali Koç uzun vadeli bir proje için geldiğini, sistemli olarak ilerleyeceklerini tekrar ifade etti. Yapmak istediklerini büyük oranda yapabilir. Peki ya çizdiği bu büyük fotoğrafı değiştirmek mümkün mü?
Koç, bir geleneği, bir kültürü de değiştirmek zorunda artık. Fenerbahçe bu olamaz. Bu Fenerbahçe kültürü kabul edilemez!
‘’Ali Koç takımı buraya getir!‘’
Cocu'nun, "Bana biraz daha zaman verin" dediği bir maç oldu sanki. Başakşehir kendi rutinini oynadı, kabul. Top onlardaydı. Daha derli toplulardı. Değişim ise doğal olarak Fenerbahçe'deydi.
Trnava maçından sonra tahmin edilemez bir 11'di. Bu maça da hafta içindeki gibi bir kadroyla çıkmak, ciddi bir cesaret gösteridisi!
Dürüst olmalıyım, Başakşehir'in kolay kazanacağını düşündüm. Öyle olmadı. Öncelikle, Cocu Başakşehir'i tam analiz edememiş olsa da rakibinin ne yapacağını kestirmişti. Sağ ve sol beklerin çok kolay çıkmalarını engelledi. Adebayor'u Skrtel ve Neustadter'le etkisizleştirdi. Sola atılan Elif Elmas'ın enerjisi, Visca'nın düzenini bozdu.
Uzun süre gol gelmemesi ise iki tarafın da düzende kalmasını sağladı. Bu durum daha çok efor, daha fazla depar, daha fazla mücadele olarak karşılık buldu. Her geçen dakika tempo biraz daha arttı. Bundandır ki, maçın sonlarında kramp girmiş futbolcuların yerlere düştüğünü gördük.
Başakşehir, normal düzende oynayıp kazanabileceği bir maç oynadı. Bir üst seviyeye çıkabilseler, daha fazla pozisyon bulup kazanabilirlerdi.
Fenerbahçe ise mental olarak önceki haftalardan daha iyi durumda başladığı bir maç oynadı. Hafta içindeki radikal kararın bu durumda ne derece etkisi var, kestirmek güç. Ancak şu çok net; Cocu'nun sabote edildiği iddiası doğru değil. Her ne kadar ıslıklansa da Frey'in mücadelesi, Slimani'nin isteği, Hasan Ali'nin sınırlarını zorlayan halleri, takımın genel görüntüsü gibi.
Siz bakmayın Reyes'in orta sahadaki acemiliklerine ya da Neustadter'in birkaç hatasına.. Fenerbahçeli oyuncu grubu topyekün bu durumu aşmaya çalışıyor.
Tehlikeli olan şey ise tribün baskısı. Kadıköy, şu anda Çubuklular'ın en ciddi rakibi.
90 dakika sonundaki, "Ali Koç takımı buraya getir" tezahüratı ise en tehlikelisi!
‘’Galatasaray sorunlarıyla başbaşa‘’
Galatasaray'ın görüntüsü çok ilginç. Sezonun bu kadar başında 'mental yorgunluk' izleri var. Belki de yanlış yorumluyoruz. Sorun konsantrasyonla ilgili.
Akhisar deplasmanındaki görüntü sonrası dün gece yaşananlar kafa karıştırıcı. Belki de sebep, Erzurum'un bu kadar dirençsiz kalışı. Soru çok.
Maçın hikayesine devam etmeden önce çok bariz bir tespit yapmalı. Erzurum'un -birkaçı hariç- sahadaki yabancıları, 14 yabancı 14 yerli tartışmasını noktalar cinsten! Kimsenin itiraz edemeyeceği bir gerçek var. TC pasaportu olmayan bu düzeydeki oyuncuların bu arenada olmaması lazım. Yıllar sonra döndüğü ligde böyle bir kadro yapılanması Erzurumspor için çok vahim. Hatta kabul edilir gibi değil. Kaval kemiğiyle top kontrol etmeye çalışan stoper, çok rahat pozisyonda açının pasını ayarlayamayan savunmacı.. Neresinden tutsanız elinizde kalıyor.
Belki de rakibin düzeyi, Galatasaray'ı bu kadar aşağı çekti. Dikkat edin, ilk yarıda Galatasaray'ın pozisyonlarının mimarı Erzurumlular. 3-4 kolay pozisyonda rakip topu Galatasaraylılar'a teslim etti. Mehmet Altıparmak'a çok yazık olmuş! Erzurumspor yönetimi, teknik direktörünü değil, takımın yarısını yollamalıymış! Elbette mümkün olsa..
Galatasaray için ufukta beliren bir tehlike var. Şampiyonlar Ligi heyecanı tüm takımı etkileyecek gibi. Sezonun daha çok başında maç seçer gibiler. Belki de ligdeki kolay fikstür, Galatasaray'ın basamak atlamasını engelliyor. Belki de her maça farklı bir kadroyla çıkmak..
Galatasaray adına çok soru işareti var. Ama bariz bir sıkıntı hala ortada duruyor. Yaz transfer dönemindeki çaresizlik, takımı ağır şekilde yaralıyor. Galatasaray dün gece kader dakikalarında yaratıcılığı çok kısıtlı bir takımla sahadaydı. Belhandasız, Emresiz çok sıradanlaştı. Neticede bir korner golüyle kazanabildiler. Golde Erzurumspor savunmasının pozisyon alışı, duruşu derslik! Ne yapılmaması gerekiyorsa var o pozisyonda.
Galatasaray şansının bol olduğu bir maçı geride bıraktı. Sorunlar ise hala öylece duruyor.
‘’Zor oyunu bozdu‘’
"Galatasaray, diğer iki rakibinin puanları paylaştığı gecede olabilecek en iyi senaryo ile kazandı. Ancak endişe verici bir durum söz konusu. Eldeki oyuncu grubu ile lig-avrupa kulvarlarının ne kadar yıpratıcı olacağını kestirmek güç. Keyif kaçıran bir macera var ufukta. Galatasaray, şampiyonlar liginin en kısıtlı kadrolarından biriyle gruplar ötesini zorlamaya çalışacak. Zor oyunu bozar. Galatasaray keyifli ama çok zorlu bir kulvarda. Bu zorlu yolda daha fazla kalite daha fazla karakter lazım."
Lokomotiv maçı yazısının finalini böyle bitirmiştim. Kalecisinin, santrforunun alternatifi olmayan bir ekip Galatasaray. İsmail Çipe ya da Muğdat'a haksızlık etmek istemiyorum ama Şampiyonlar Ligi'nin de olduğu bu sezon için güvenilecek ikili değiller. Ne kalede ne ileride.
Bu alternatifsizlikler bir bedel ödetti Galatasaray'a. Onyekuru'nun Eren'in pozisyonunda nasıl buharlaştığını oyuncu değişikliğine kadar gördük. Tecrübe ettiğimiz bir başka şey ise 'rotasyon' denen uygulamanın ne kadar tehlikeli olduğu. Saha içi/kulübe ve yeşil çimler üzerindeki yer değişimleri takım ahengini zedeleyen işler.
Eren rakip ceza alanına, Onyekuru çizgiye geçtikten sonra Galatasaray bir nebze olsun ahenk bulabildi. Bu sefer de her dakika daralan ve kendi sahasında kalabalıklaşan Akhisar savunmasına takılıp kaldılar.
Ve maçın iki belirleyicisi; Fatih ile Muslera. Fatih çok konsantreydi, kurtardığı penaltı ile takımına da özgüven kattı. Muslera ise her sezon mutlaka saçmaladığı bir 90 dakika oynuyor. Bu kez Akhisar deplasmanına denk geldi.
Son olarak Fatih Terim'in tavrı. Eren'i oyuna almış olmasına rağmen önce Muğdat'ı sürdü sahaya. Oyun artık koptuktan sonra da çok önceleri üstünü çizdiği Feghouli'yi.. Mesaj gibi!
Özetle; derbinin olduğu haftada Galatasaray çok büyük bir hata yaptı. Muslera'dan Fatih Terim'e kadar.. Doğru yapan çok az kişi vardı.
Zor oyunu bozdu. Galatasaray'a daha fazla kalite daha fazla karakter lazım.
‘’Zor oyunu bozar‘’
Daha iyi bir başlangıç olamazdı. Kura şansı, o fırsatı değerlendirdiğinde anlam kazanıyor. Tıpkı dün geceki gibi. Bu zorlu arenada kötü rakibi yakaladığında kazanırsan, sonrasında işler kolaylaşıyor.
Bu arenada belirleyici en önemli unsurlardan biri karakter. Nagatomo gibi, Fernando gibi.. Bu düzeydeki oyuncuların şampiyonlar ligi düzeyinde kusursuz oyunları takımın diğer defolarını da perdeliyor.
Belhanda’nın hayal kırıklığı, Emre’nin değişen pozisyonunun etkisiyle yetersiz kalışı hücumda devamlılığı sekteye uğratsa da tribünün ittirmesiyle yükselen tempo, oyunun ibresini Galatasaray lehine çeviriyor.
Bir de saha dışı var ki, gecenin en çok iz bırakanı. Galatasaray için belli oldu ki iç saha performansı Şampiyonlar Ligi macerasının en önemli belirleyicisi olacak.
Burada diğer iki maçı da kazanması muhtemel Galatasaray’ın. Tribünün gücünü, takımın en ihtiyacı olduğu anlarda hissediyor futbolcular. Lokomotiv’in topu alıp, oyunu yönlendirmeye başladığı anlarda özellikle.
Galatasaray, diğer iki rakibinin puanları paylaştığı gecede olabilecek en iyi senaryo ile kazandı.
Ancak endişe verici bir durum söz konusu. Eldeki oyuncu grubu ile lig-avrupa kulvarlarının ne kadar yıpratıcı olacağını kestikmek güç. Keyif kaçıran bir macera var ufukta.
Galatasaray, şampiyonlar liginin en kısıtlı kadrolarından biriyle gruplar ötesini zorlamaya çalışacak.
Zor oyunu bozar. Galatasaray keyifli ama çok zorlu bir kulvarda.
Bu zorlu yolda daha fazla kalite daha fazla karakter lazım.