Arama

Popüler aramalar

‘’Güldür güldür!‘’

Hayır turnuvasının finalinde kırmızı çıkıyor, yumruklar konuşuyor. Aziz Yıldırım işi gücü bırakıyor, güvenlikçilerle kapışıyor. Sivaslı Yekta, halâ Galatasaray forması giyiyor! Hamza Hamzaoğlu, “Bursa’nın hocasıyım, ama Galatasaraylı Hamza’yım” diyor. 41 gol atan Galatasaray’ın taraftarı Burak’ı ıslıklıyor, Umut’u istemiyor. 30 gol atan Fenerbahçe’nin taraftarı Fernandao ve Van Persie’ye tapıyor! Ağrı’da Kars’ta oynanıyor maçlar, İstanbul ve İzmir’de erteleniyor.

Acun Ilıcalı bir organizasyon yaptı; Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor’un unutulmaz yıldızları sahne aldı. İzlemesi ayrı bir keyif, amacı takdire şayandı. Bir hayır işiydi yapılan ve üstelik Elvir Baliç, Hakan Ünsal, İlhan Mansız, Hami Mandıralı gibi efsaneleri yeniden sahada görüyorduk. Bundan iyisi, Şam’da kayısı yani!
Finalde; Galatasaray ile Fenerbahçe karşılaştı. Hasan Şaş kırmızı kart gördü, tribünler sahaya indi, yumruklar konuştu, televizyon yayını kesildi. Sonrasında güvenlik önlemleri artırıldı ve maç, kaldığı yerden devam etti.

Fenerbahçe, Eskişehir deplasmanı için yola çıktı. Havalimanında, Başkan Aziz Yıldırım ile özel güvenlikler arasında tartışma çıktı. Neden; Başkan’ın korumasının yeniden x-ray’dan geçirilmesi ve Başkan’ın güvenlikçilere “Hiçbir işe yaramıyorsunuz. Hakkınızda yazı yazdıracağım” demesi... Sonra; Türkiye Güvenlik ve Savunma İşçileri Sendikası açıklama yaptı, Yıldırım’a yüklendi, özür istedi.

Yekta Kurtuluş... 17 Ağustos 2015’te Galatasaray ile olan ilişkisi resmen bitti. 19 Ağustos 2015 günü Sivasspor ile sözleşme imzaladı. 31 Mayıs 2018’e kadar imza attı. Sivasspor tarihinin en pahalı (Toplam 2.5 milyon Euro para alacak) yerli oyuncusu oldu. Twitter hesabında halen Galatasaray formalı fotoğrafı var.

Yekta daha genç, hata yapabilir diyelim. Ya Hamza Hamzaoğlu... 13 Haziran’da başladığı Galatasaray’daki teknik direktörlük serüveni, 19 Kasım 2015’te son buldu. Gönderilmesi doğru mu, yanlış mı, bu tartışılabilir. Bizim ilgilendiğimiz bölüm, sonrası... 18 Aralık 2015’te Bursaspor ile anlaştı, 31 Mayıs 2017’ye kadar. Türkiye’de 5. Şampiyon Bursaspor... Ve o Bursaspor, bu sezon küme düşme korkusu yaşıyordu. Hâl böyleyken, neler konuşuyordu Hamzaoğlu?
“Gidişata bakılırsa Galatasaray için şampiyonluk mümkün olmayacak gibi gözüküyor. Oynanan oyun ümit verici değil. Ayrılık kolay olmadı, bize göre anlamsız bir ayrılıktı. Her şey dört dörtlük gitmiyordu belki ama kötü de değildik. Üzüldüğüm, sanki bir enkaz bırakmışız algısı yaratılmaya çalışılıyor. Camiaya kırgınlığım yok. Bursaspor’un hocası olarak oturuyorum ama Galatasaraylı Hamza’yım ben, öyle de devam edecek. ”

Galatasaray taraftarı, kırık burnuyla topa kafa uzatan Umut Bulut’u istemiyor. 14 maçta 8 gol atan Burak’ı ıslıklıyor. 17 maçta 8 gol atan Fernandao ise Fenerbahçe’de ‘Kral’ ilan ediliyor. Bunlar; Galatasaray’ın attığı gol 41, Fenerbahçe’ninki 30’ken yaşanıyor!

Eskişehirspor-Fenerbahçe maçı... Hakem bir kırmızı çıkartıyor, henüz çözülemedi nedeni! Fakat bir yorumcu, “Bu kadar masum bir çocuk nasıl oyundan atılır” diyor. Aynı futbolcunun gördüğü ilk sarı kartın ardından defalarca ‘O’ ve ‘Ç’ ile başlayan iki kelimeyi birbiri ardına saydırmasına bakmadan!

Sene 2016... Türkiye’de 3 yerde maç oynanamıyor! Kars, Hakkari, Ağrı mı? Değil... İstanbul, İzmir! Beşiktaş-Mersin İdman Yurdu, Bucaspor-Amedspor, Menemen-Pendikspor...

Sezonun ikinci yarısı başladı ve Türk Futbolu halen işte bu büyük sorunlarla boğuşuyor!

20 Ocak 2016, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray‘’

Ağzını açan Sabri diyor.
Çok para alıyormuş.
Hiç isabetli ortası yokmuş.
Yetenekleri sınırlıymış.

Duyan da zanneder ki; kadrosunda Messi, Neymar, Ronaldo var!

Tarık Çamdal var oysa ki; Olcan Adın var. Fransa İkinci Ligi’nden Carole var. Ne olduğunu hala göremediğimiz Cem Karacan var.
Rodriguez var mesela, Yasin Öztekin var.
Adam iyi olsa Real Madrid bırakır mı?
Ya da öbür adam iyi olsa, takımı küme düşer mi?

Koskoca Galatasaray, Fransa İkinci Ligi’nden adam alır mı?
Koskoca Galatasaray, oynadığı takım İkinci Lig’e düşen adamla, Şampiyonlar Ligi’nde başarı hedefler mi?

Kalende Muslera var; 23 gol yemişsin 17 haftada. Fenerbahçe’den 10 gol fazla yemişsin, puan farkı da 10 haliyle.
Ama sen halen Umut Bulut’u yollamanın peşindesin.

Bak, puan cetveli orada...
Bak ve gör!
Umut Bulut’un da, her yenilgi sonrası ‘defol git’ dediğin Burak Yılmaz’ın da yer aldığı forvet hattın; aynı Fenerbahçe’den 11 gol fazla atmış oysa.

Üç kupa almış hocanı kovuyorsun vizyon-mizyon ayaklarıyla.
Unutuyorsun ama senin vizyonun da Carole işte.

Aklıma gelmişken ve vizyondan bahsetmişken...

Basketbolcu alıyorsun; lisansı hatalı.
Futbolcu alıyorsun, oynatamıyorsun.
Ve sonra Sabri’nin uzayan sözleşmesini iptal ediyorsun, Hamza’yı yolluyorsun, Umut’u yollamak için yol yapıyorsun.

Bruma nerede? Bonservisine 10 milyon Euro vermiştiniz hani...
Ontivero nerede? ‘Yeni nesil Maradona’ydı ya.
Salih Dursun’u kim aldı? Nerede bu çocuk?
Alex Telles, Amrabat, Dzemali, Pandev, Hajrovic, Burdisso nerede?
2.5 milyon Euro verip saraylarda yaşattığınız Eboue’nin toplam maliyeti ne kadar Galatasaray’a?

UEFA’dan ceza gelmeme ihtimali yok denecek kadar az.
Kim aldı, neden aldı bu oyuncuları bu kadar büyük paralara.
Kim yaptı bu borçları bu kadar?
Yıllardır sahada akıttığı
terle Avrupa’yı titreten Galatasaray, yıllar sonra
beceriksiz ceketli adamlar yüzünden Avrupa dışında
kalacak.

Önce bu hesabı görmeli Galatasaray.

Yoksa ‘git’ dersin,
gider Sabri...
Fakat Sabri’den sonrası da var!

31 Aralık 2015, Perşembe 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kasap Ligi!‘’

Mustafa Denizli ne demişti: “Bunun adı kıyım, ince ince doğradı bizi...”
Şenol Güneş ne dedi: “Bizi ince ince kıydılar demeyeceğim...”
Ya Mahmut Uslu: “Ben bizi ince ince kıydılar dedim, ceza verdiler. Mustafa Denizli neden Profesyonel Disiplin Kurulu’na sevk edilmedi?”
Fikret Orman’ı da, İlhan Cavcav’ı da, Recep Bölükbaşı’sı da aynı...
Süper Lig değil, ‘Kasap Ligi’ sanki...
“Beni doğruyorlar...” “Beni kıyıyorlar...” “Kıydılar ama söylemem...”

Aslına bakarsanız, kavganın en şık günleri bunlar! İkinci yarı bir başlasın, görün şenliği! Şampiyonluk maçları, kümede kalma sınavları oynanmaya görsün! İşte o zaman başlayacak yine hakem odası basmalar... Rakip başkanlara ince ince giydirmeler... Kavgalar, dövüşler...
Şaşırıyor muyuz peki?
ŞAŞIRMIYORUZ...
Asıl sorun da burada...
Çünkü böyle görmüşüz çocukluğumuzdan beri... Değişen tek şey; isimleri... Bağıran haklı bu ülkede...
Sadece futbolda da değil... Bakın siyasete, politikaya, mahkemeye, bakın etrafınızdaki herhangi bir yere... Evde bile böyle değil mi? Daha çok bağıran, daha haklı!

Oysa ki... Gelin kısa süreli bir beyin fırtınası yapalım...
En çok şampiyon olan takım kim?
Galatasaray...
Kaç kez olmuş? 20...
Peki kaç kez olamamış? 37...
58. sezonu oynuyoruz ve rakamlar diyor ki; Galatasaray ortalama 3 yılda bir şampiyon oluyor.
Geçen sezon şampiyon olmuşsun, bu sezon yarışta geriye düşmüşsün. Hepsi bu! O halde bu büyük isyan niye?
Aynı şekilde Fenerbahçe’ye bakın... Galatasaray ile aynı neredeyse... 3 yılda 1...
Ya Beşiktaş? 57’de 11 şampiyonluk... (Daha sonra verilen 2 şampiyonluğu kenara yazın. Onlar da elbette Beşiktaş’ın ama, bu hesapta 1959 sonrasına bakıyoruz.)
Ortalama 5 yılda 1 şampiyonluk...

Gereksiz yere üzmeyin kendinizi... Gerçek bu... Bir de şu var...
Başkanlar, yöneticiler, teknik adamlar ya da futbolcular; birbirini asıyor, kesiyor ya televizyonlarda... Kamera ışıkları söndüğünde ‘kanka’ onlar. Birlikte yerler, içerler, üstüne birbirlerini kızdırırlar, makara yaparlar.
Filler tepişir, çimler ezilir...
O yüzden harap etmeyin kendinizi futbolseverler... Birbirinizi kızdırın en fazla, kavga etmeyin. Kaçan bir şampiyonluk olsun, unutun gitsin, bakın yarın yine güneş doğacak.

Nereye geleceğim biliyor musunuz?
Önder Dertli’ye...
11 yıl birlikte çalıştığım kardeşime... Önceki gece kalp krizi geçirdi. Dün en uzun yolculuğuna uğurladık. Sımsıkı bir Galatasaray’lıydı. 43 yaşında aramızdan ayrıldı. Gitti ve bir daha buraya gelemeyecek. İlk görüşmemiz; biz ona gittiğimizde olacak!
Diyeceğim o ki; hayat bir gün, o da bu gün... Hayatı yaşayın kardeşlerim, henüz nefes alabilme özgürlüğünüz varken... Yarın, çok geç olabilir.

23 Aralık 2015, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Samuel Eto'o‘’

10 Mart 1981’de Douala’da (Kamerun) doğdu. Her Afrikalı’nın rüyasını gerçekleştirdi, Avrupa’ya gitti. Real Madrid altyapısında yetişti; 1997’de, La Liga’yla tanıştı. Sonrası rüya gibi... 2000-2004’te Mallorca’da 120 maçta oynadı, 48 gol attı. 2004-2009 yılları arası Barcelona’daydı; 145 maçta 108 gol... 2009-2011’de İnter’de, 67 maçta 33 golü var. 2011-2013’te Anzhi; 53 maçta 25 gol... 2013-2014’te Chelsea; 21 maçta 9 gol... 2014-2015’te Everton; 14 maçta 3 gol... 2015’te Sampdoria’da, 18 maçta 2 gol... Kamerun Milli Takımı’yla 118 maça çıktı, 56 gol attı.

Mallorca ile İspanya Kral Kupası’nı kazandı. Barcelona ile 3 kez La Liga şampiyonluğu, 1 kez İspanya Kral Kupası, 2 kez İspanya Süper Kupası, 2 kez Şampiyonlar Ligi kupasını kaldırdı. İnter ile 1 kez Serie A şampiyonluğu, 2 kez İtalya Kupası, 1 kez İtalya Süper Kupası, 1 kez Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu, 1 kez FIFA Kulüpler Kupası’nı kazandı. Kamerun Milli Takımı ile 2 kez Afrika Uluslar Kupası, 1 kez Olimpiyat Altın Madalyası aldı.

1 kez Afrika’da Yılın En İyi Genç Futbolcusu seçildi. 4 kez Afrika’da Yılın Oyuncusu seçildi. 4 kez ESM Yılın Takımı Oyuncusu seçildi. 2 kez UEFA Yılın Takımı Oyuncusu seçildi. 1 kez FIFA’da Yılın En İyi 3. Oyuncusu seçildi. 2 kez Afrika Uluslar Kupası Gol Kralı oldu. 1 kez UEFA’da Yılın En İyi Forveti seçildi. 1 kez İtalya Kupası Gol Kralı oldu. 1 kez Rusya Ligi’nin En İyi Oyuncusu seçildi. 2015’te Altın Ayak Ödülü’nü aldı.

Ve en sonunda Antalya’ya geldi. İtiraf etmeliyim ki, ben de, “Emeklilik için Antalya’dan daha iyi bir yer mi bulacak” demiştim. Yanılmışım. Geldiği günden beri her maça ilk onbirde çıktı. 15 maçta 13 gol attı, 3 asist yaptı. Antalya’nın zaten 25 golü var! Her maç öncesi motivasyon konuşmasını o yaptı. Geldiğinde Yusuf Şimşek’e, “Ben çalışmayı çok severim, kaybetmeyi hiç sevmem” demişti. Gittiği gün de, “Sen, hayatım boyunca hep hocam ve dostum olarak kalacaksın” diyerek vedalaştı. Galatasaray’a gol atıp yumruk şov yaptığında, bunun ‘rakibe saygısızlık’ olarak düşünüleceğini anladı. Özür diledi. Yetmedi... Maç sonrası, o tribüne gitti, formasını hediye etti.

Şimdi Antalya’ya ilk geldiği günlere gidelim. Hakan ağabey (Can) anlattı. Bir arkadaşı, Eto’o ile tanışmak istemiş. Kulüp yetkilisi onu, tesislere götürmüş. İçeride futbolcular var. Bir çoğu yerinden doğrulmaya gerek duymadan öylesine selam vermiş, bazıları buna bile gerek duymamış. Biraz sonra kafeteryaya gelen Eto’o, küçük-büyük demeden herkesle tek tek tokalaşmış ve daha sonra yemek eşliğinde sohbet etmişler. Kafeteryadan çıkarken, aşçıbaşı yemekleri beğenip beğenmediğini sormuş. “Harika” yanıtını verdikten sonra servis penceresinden kafasını uzatmış ve tüm çalışanları dışarıya davet etmiş. Garsonundan bulaşıkçısına, hepsinin elini tek tek sıkarak teşekkür etmiş.

Bir tarafta, Fernandao, Van Persie gibi yıldız kulübede otururken kendisini onbirde tercih eden hocasına trip atıyor. Tolga Zengin, bir gece ansızın sakatlanarak derbiye çıkmıyor. Derbiyi kaybeden Selçuk İnan, “Hakemler haddini bilsin” diyor.

Diğer tarafta Samuel Eto’o... Evi, müzeyi andıran bu adamdan, birazcık kapris bekliyoruz, onu bile esirgiyor! Futboldan fazlasını sundu şimdiden, sunmaya devam edecek gibi görünüyor.

16 Aralık 2015, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Denizli ve Burak‘’

1984-85 sezonu... Mustafa Denizli, yine Galatasaray’ın başında... 15 Temmuz 1985, Burak Yılmaz doğdu...

1986-87... Mustafa hoca, A Milli Takım’da; Burak Yılmaz 1 yaşında...

1987-88... Önce Milli Takım’da, sonra Galatasaray’da hoca... Burak 2 yaşında...

Mustafa Denizli fırtına gibi esiyor... Galatasaray, Aachen, Galatasaray, Kocaelispor... 1996 ile 2000 arası A Milli Takım... 25 Aralık 1998, Burak, Antalya altyapısında. 2000-2002 arası, Mustafa Denizli, Fenerbahçe’de... 28 Ağustos 2002, Burak, Antalyaspor’da profesyonel imzayı attı. 2003-2004’te Manisaspor, 2004-2006’da PAS’ta Denizli... Burak Antalya’da. 2006-2007’de Persepolis’in başında Denizli... Burak Antalyaspor’da... 16 Haziran 2006... Burak, Beşiktaş’a transfer oldu. 8 Ocak 2008... Manisaspor’a gitti. O gitti, Denizli geldi. 2008-2010’da Beşiktaş’ın başında Denizli var. 2011-12’de yine Persepolis’te Denizli... Manisa’dan Fenerbahçe’ye, Fener’den Eskişehir’e gitti Burak... Trabzon’da efsane oldu; 1 Şubat 2010-18 Temmuz 2012 tarihleri arasında.

2012-2013’te Çaykur Rizespor’un başına geçti Mustafa hoca... Rize, İkinci Lig’deydi. 2012-2013’te Galatasaray’a geldi Burak Yılmaz... 2013-14’te Azerbaycan’a, Lenkeran’ın başına gitti Denizli... Burak Yılmaz, Galatasaray’da...

Aynı takımda hiç olmamışlar... Aynı idmana hiç çıkmamışlar... Aynı soyunma odasında hiç bulunmamışlar.

Mustafa Denizli İran’dayken, Burak İstanbul’da... Burak Trabzon’dayken, Denizli Azerbaycan’da... Denizli 2. ligdeyken, Burak Süper Lig’de... Burak kundaktayken, Denizli A Milli Takım’da!

Eveliyatları yok, bu doğru... Fakat yine de hocasına koşabilir, sevincini paylaşabilir, bu da doğru... Ama...

Burak; golünü atıp Mustafa Denizli’ye koşarken... Denizli; “Gelme” dedi... Ayıp olur bir başka evladı Hamzaoğlu’na diye... (O evlat; Denizli’nin telefonlarına çıkmıyormuş şimdi!)

Galatasaray Başkanı Dursun Özbek, Türkiye Basketbol Federasyonu’nu topa tutarken... Basın mensuplarına konuşmadı Mustafa hoca, Başkan’ın sözleri manşetlerde kalsın diye...

Futbolcu iyi oynar, kötü oynar; bir sezon 50 gol atar, bir sonraki sezon sıfır çeker... Futbolun doğasında bunlar var. Fakat akıllarda hep şampiyon olarak kalmak için insanların kalplerine atacaksın golü...

Giden teknik adamın kutlamasını yapmayacaksın henüz cenaze musalla taşında dururken...

Bu yüzden Hakan Balta, ‘karşıyaka’da bile alkışlanır ve Burak Yılmaz, Arena’da bile ıslıklanır.

Kıssadan hisse...

Adalet Bakanlığı, cezaevine müfettiş yollar. Müfettiş, müdüre; “Nazım da buradaymış, çağır da görelim” der. Nazım’ı getirirler. Müdür koltuğuna kurulan müfettiş; Nazım’ı tepeden tırnağa süzer ve; “Demek

Nazım Hikmet sensin” der. Nazım’a oturması için yer göstermez. Kısa süre sonra da “Gidebilirsin” der.

Nazım çıkarken müfettişe sorar: “Ömer Hayyam’ı hiç duydunuz mu?”

Müfettiş atılır: “Kim bilmez ki Ömer Hayyam’ı!” Nazım devam eder: “Hayyam dönemi İran hükümdarı kimdi?” Müfettiş yanıtını bilemez. Nazım devam eder: “Sanatçıyı anımsadınız ama ya hükümdarı?

Yıllar sonra beni dünya anımsayacak, ama Adalet Bakanı’nı ve sizi kimse anımsamayacak!” Müfettiş hatasını anlar, Nazım’ı geri çağırır ama Nazım asla geri dönmez.

Sahi, o Adalet Bakanı kimdi?

03 Aralık 2015, Perşembe 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yağdı yağmur esti rüzgar!‘’

Sabahın erken saatlerinde şehir turuna çıktık. Şehir dediğime bakmayın, topu topu 1-2 kilometrelik bir merkezi var zaten. Her adımda bir Fenerbahçe taraftarı vardı. Oslo’dan, İsveç’ten gelenler normal de, Cezayir’den geleni gördüm. Amsterdam’dan bir grup gelmiş, direkt uçsalar 1 saat sürecek yol. Fakat üç aktarmayla 13 saatte inmişler. Öğleden sonra yemeğe geçtik. Tüm restoranlar yine Fenerbahçeli dolu. Yemek sonrası ısınma turlarına başladılar! Herkesin elinde malum şişeler ve ağızlarda malum tezahüratlar. Gülerek geçiyor Norveçliler. Bir de o bağırışların anlamını bilseler!

Solskjaer’in duası

Maç saati yaklaştığında korkulan oldu. Sağanak bir yandan sıkıntı; rüzgar diğer yandan. Rüzgarı bile garip buranın, nereden estiği belli değil! Bir oradan bir buradan. Aklımıza Solskjaer’in basın toplantısı geldi hemen. “Yağmur yağar, fırtına çıkar, bir de üzerine kar yağar, turuncu topla oynarsak kazanırız” demişti. Pereira ise bu sözleri hatırlattığımda, “Bütün gece dua edeceğim; yağmur yağmasın, fırtına çıkmasın, kar yağmasın, turuncu topla oynamayalım” demişti. Görüntüye bakılırsa, ya Pereira sabaha kadar dua etmemişti ya da Solskjaer’in duaları daha etkiliydi.

Kenar oyası gibi!

İlk yarı tam anlamıyla bir kaostu Fenerbahçe için. Mücadele gücüne bakarsan övülmesi gereken bir takım. Atak ve pozisyon sayısına bakarsanız, kırık not vermeniz gereken. Molde üç bilinmeyenli bir denklem gibi. Çok kaliteli mi derseniz değil, ama ayakları yere sapasağlam basan bir takım. Hadlerini biliyorlar, mücadeleden vazgeçmiyorlar, kenar oyası örer gibi ısrarla kenarları kullanıp, rakibi göbekten delmeye çalışıyorlar. Fakat son noktada kalite sorunu çıkıyor karşılarına.

Takım olunca...

İkinci yarı, kanımca Pereira’nın bile tahmin etmeyeceği kadar kolay geçti. Fernandao bir attı, bir attırdı, işi bitirdi. İlk maç, herkesi yanıltmıştı. Çünkü gözden kaçırdığımız bir gerçek vardı; Molde ligin ortasında, Fenerbahçe ise henüz işin başındaydı. Şu an ise Molde ligi bitirmiş, Fenerbahçe takım olmaya başlamıştı.

En güzeli dönüş!

Sonuçta yağmur yağdı, fırtına koptu ama... Kusura bakma Solskjaer! Hava şartları da bir yere kadar... Ve işin en güzel yanı başlıyor şimdi; İstanbul’a dönüyoruz!

27 Kasım 2015, Cuma 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’'Reyiz'e saygı!‘’

Türkiye Futbol Federasyonu verilerine göre...
4 Ekim 1995’te Yeni Özkartalspor’da amatör vize aldı.
23 Eylül 1999’da Galatasaray’a geldi.
13 Temmuz 2001’de profesyonelliğe geçti.
20 Temmuz 2001’de profesyonel lisansını aldı.
İlk profesyonel maçına; 4 Mayıs 2003’te, Avni Aker’de Trabzonspor karşısında çıktı.

2002-2003’te 3 maçta 97 dakika oynadı. İstatistikleri sıfır!
2003-2004’te 42 maçta 3 bin 133 dakika oynadı. 5 golü 2 asisti var.
2004-2005’te 35 maç, bin 793 dakikaya; 1 gol, 3 asist sığdırmış.
2005-2006’da 26 maç, bin 374 dakika, 4 gol-1 asist.
2006-2007’de 45 maç, 3 bin 770 dakika, 4 gol-5 asist.
2007-2008’de 34 maç, 2 bin 526 dakika, 1 gol.
2008-2009’da 40 maç, 3 bin 162 dakika, 1 gol-4 asist.
2009-2010’da 35 maç, 3 bin 91 dakika, 2 gol-4 asist.
2010-2011’de 29 maç, 2 bin 293 dakika, 5 asist.
2011-2012’de 29 maç, bin 549 dakika, 1 gol-1 asist.
2012-2013’te 22 maç, bin 180 dakika, 2 asist.
2013-2014’te 31 maç, 2 bin 100 dakika, 1 gol-3 asist.
2014-2015’te 31 maç, 2 bin 624 dakika, 1 gol-6 asist.
2015-2016’da 16 maç, bin 83 dakika, 3 asist. (şimdilik!)
Toplamda 418 maç, 29 bin 775 dakika, 21 gol-39 asist.

5 Süper Lig Şampiyonluğu var.
3 Türkiye Kupası, 4 Süper Kupası var.

189 farklı futbolcuyla birlikte çıktı sahaya... Şimdikileri çıkart, onlar duruyor; diğerlerinin tamamı gitti, bir tek o kaldı!

Hakan Şükür 549, Fatih Terim 437 kez giymiş bu formayı; faal futbolcularda rekor 418 maçla onda.
Şu an en yakın takipçisi kim mi?
Hakan Balta, 282 maçla...

Fatih Terim, Gheorghe Hagi, Eric Gerets, Karl Heinz Feldkamp, Cevat Güler, Michael Skibbe, Bülent Korkmaz, Frank Rijkaard, Bülent Ünder, Claudio Taffarel, Roberto Mancini, Cesare Prandelli, Hamza Hamzaoğlu...
13 teknik adam geçti kariyerinden...
Yönetim hep başkalarını aldı, ama teknik adamlar hep onu oynattı.
14. hocası Mustafa Denizli oldu. Emin olun, o da onu oynatacak.

Sevmeniz ya da sevmemeniz umurumda değil. Sonuçta bu, sizin kendi seçiminiz!
Fakat saygı duyacaksınız.
Bu kariyerin önünde ceketinizin önünü ilikleyecek, tebrik ve takdir edeceksiniz.

Tarih; formasının arkasına ‘Sarbi’ yazanları değil, yeşil sahada tarih yazan Sabri Sarıoğlu’nu yazacak.

Saygılarımla...

25 Kasım 2015, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tarih yazabilirdi!‘’

Rakibin adı Mersin İdman Yurdu... Fakat futbolcuları, ‘idman’a çıkmadan çıktılar Fenerbahçe karşısına! Para alamıyorlarmış.

Bu çaptaki bir takım için fark yaratacak üç yıldız var. Fakat Welliton ve Vederson kadro dışı, Nakoulma ise yedek.

Taraftarı isyanlarda, 8 sene sonra ilk kez ‘Başkan istifa’ diye bağırdılar.

Bu durum tespitinin ardından başlayalım maç analizine...

Rakibin durumu ne olursa olsun, bu sezonun en iyi Fenerbahçe’si vardı ilk yarıda sahada. İlk kez organize bir görüntüleri vardı. İlk kez bu kadar çok pozisyona girdiler. İlk kez rakibe aman vermediler. Sahanın her yerinde bastılar.
İlk yarının tek golle bitmesi bir mucizeydi. Fenerbahçe, soyunma odasına 5 farklı girse, kimse şaşırmazdı. Persie, Diego, Alper, Gökhan ve Nani, kim daha iyi kaçıracak yarışına girdiler.

Volkan yere yatmadı

İkinci yarıya golle başladı Fenerbahçe. Diego’nun Servet’i geçtiği an, Diego’nun oyun zekası hakkında şüphesi olanlara verilen bir cevap gibiydi. 59’da Nani ile 3 farkı buldular. Ve maç bitti sandılar.

Fakat Nakoulma ve ihtiyar delikanlı Sinan Kaloğlu, Fenerbahçeli meslektaşlarına gereken dersi verdiler. İki adam, Fenerbahçe’nin kimyasını bozdu.

Yaklaşık 15 dakika süren bu kaos, 1 gol, 1 de direkten dönen top getirdi Mersin’e... Ama yetmedi!

75’ten sonra yine büyük fark atabilirdi Fenerbahçe. Kaçırdıkça kaçırdılar yine.

Ön libero Mehmet Topal’ın iki asist yaptığı, sol bek Hasan Ali’nin hat-trick fırsatını kaçırdığı, stoper Bruno Alves’in 55’te sol kanattan 90’da sağ kanattan orta yaptığı bir maçı geride bıraktı Fenerbahçe.
Ve bir de Volkan’ın yere yatmadığı... Ama 1 gol yediği, 1 de direklere şükrettiği.

Öyle ya da böyle lider oldu Fenerbahçe. Bakalım bugün orada kalabilecek mi?

Güzel şehir Mersin ve güzel dostlarım Aytekin-Aylin çiftinin yaşadığı. Bakalım Süper Lig’de kalabilecek mi?

22 Kasım 2015, Pazar 01:30
YAZININ DEVAMI