‘’Yenilgi değil hezimet...‘’
Uzatmalarda gördüm; Robin van Persie oynuyormuş!
Adam büyük yıldız, kabul...
Adam müthiş golcü, kabul...
Ama 45 dakika sahada yoksa, ne yapayım böyle yıldızı, böyle golcüyü...
Belli ki hazır değil.
O halde Fernandao’nun suçu ne?
*
Fenerbahçe kalesine giren her topta onu gördüm.
Topu ağlardan alırken elbette.
Adam Porto’dan geldi, kabul.
Adam üst düzey çok maç oynadı, kabul.
Ama kaleyi bulan 4 topun 3’ünü içeri almış!
Tek bir kurtarışı bile yok.
Sezona harika başlamış Volkan varken elinde, macera aramak niye?
*
Molde, Kuzey disiplininin bir takımı... Hem disiplinleri var, hem de fiziki güçleri yüksek.
Hâl böyleyken neden Fernandao gibi güçlü bir santrfor ile başlamazsın Pereira?
*
Molde, grubun en zayıf halkası... Kadıköy’e geldiler; belki bir umut diye...
Maç başlamadan “Hadi birer puanı paylaşalım” deseniz, kabul edecekler.
Buna rağmen 3 gol attılar Fenerbahçe’ye, 1 topları da direkten döndü.
*
Fenerbahçe kalan 5 maçı da kazanabilir; bu gruptan lider de çıkabilir.
Fakat yol yakınken birileri Pereira’ya, “Burası Fenerbahçe” hatırlatmasını yapmalı.
Yoksa; İstinye’de içine girdiği seli bırakın bir tarafa, Kurbağalıdere bataklığında yok olup gider!
‘’Tişört bile ayrı!‘’
44 yaşındayım.
1984’ten beri, PKK adlı terör örgütünü biliyorum, lanetliyorum.
31 yıldır...
Neredeyse hayatımın 4’te 3’ü...
Kalan 4’te 1’i de, huzur ve güven dolu bir Türkiye’de geçmemişti zaten...
Malum, 70’li yıllarda doğan tüm çocuklar gibi; 1980 darbesine giden o çetrefilli yolları, çelik çomak oynamak kadar normal karşılayan bir nesildik biz...
Bugün ‘sokağa çıkma’ yasağı ne kadar garip geliyorsa ‘tablet çocukları’na, bizim için jandarmadan gizli gizli dondurma almaya gidebilmek, büyük bir oyun gibiydi!
Ne küçücük yaşta çatışmaların ortasında kaldım...
Ne de askerliğimi komando olarak yaptım!
Dağda yılanla beslenmedim; uçaksavar kullanmadım, tank sürmedim, üç gün uykusuz kalmadım!
Ben, Bilecik ili Gölpazarı ilçesi sokaklarında misket oynarken, benden biraz büyük çocuklar yağmur gibi yağan mermilerin hedefi oluyordu.
O günlerin üzerinden 30 küsur sene geçti.
Şimdi ben, bir spor gazetesinde bu satırları karalarken; benim çocuğum yaştaki gençler, halâ ölüyor Güneydoğu’da.
Güzel ülkem kan ağlarken, spor yazamadım, kusuruma bakmayın.
Zaten spor dünyası da bir garip...
İstanbul takımları tek tip giymiş; Teröre karşı birlikteyiz...
Anadolu takımları tek tip giymiş; Teröre karşı birlikteyiz...
İstanbul takımlarının tişörtünde Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın logoları var.
Anadolu takımlarının tişörtünde; Trabzonspor önderliğinde Anadolu kulüplerinin...
Böyle bir mevzuda bile bir araya gelemiyor 18 kulüp...
Sonra ‘teröre karşı birlikteyiz’ diyorlar.
Hadi canım siz de!
‘’FB ve GS!‘’
Sene 2006...
Almanlar’ın devi BorussiaDortmund için her sabah ayrı bir kâbus... Borçlar dağ gibi, kulübün kapısına kilit vuruldu, vurulacak... Alacaklılar kapıda, Dortmund Yönetimi çıkmazda...
Dortmund tarihinin en karanlık günlerinde, en büyük yardım, en umulmadık yerden geldi. Ezeli rakipleri Bayern Münih, Borussia Dortmund’a hiçbir kefil dahi istemeden para yardımı yaptı ve Dortmund’u iflastan kurtardı.
O günlerden bahsederken Bayern Münih’in eski başkanı Uli Hoeness der ki; “Bayern Münih rakiplerine yardım yapmakta da ünlüdür. Fink’i biz yetiştirdik, Hamburg Teknik Direktörü olması için de aracı olduk. Ayrıca zirve yarışı verdiğimiz Dortmund’a da birkaç yıl önce kredi verip borçlarından kurtulmasını sağlamıştık. Dortmund futbolcularına maaş ödeyemez durumdaydı. Yardım ederken hiçbir kefil veya
garanti de istemedik...”
Ve Dortmund cephesi... Bayern’den böyle bir borç aldıklarını doğrulayan dönemin Dortmund Başkanı Hans-Joachim Watzke: “Bayern kader anımızda yardıma koştu. Kulübümüz rahatladı. O günler aklıma geldiğinde halâ vücudumda titremeler oluşuyor, ateşler basıyor...”
“Dünyanın en iyi orta sahası olmak nasıl bir duygu” sorusuna, “Bunu bana değil, Gerrard’a sorun” cevabını vermişti, benim için tarihin gelmiş geçmiş ve gelecekte de en iyi orta sahası olacak olan Zinedine Zidane...
“Gerrard gibi bir makine odasına sahip değilseniz, bu, bütün takımı kötü etkileyebilir. Real Madrid’de şampiyonluklara koşarken, her zaman takımın en önemli oyuncusunun Claude Makelele olduğunu söylerdim. O olmadan ne Figo, ne Raul ne de ben, yaptıklarımızın hiçbirini yapamazdık. Gerrard da Liverpool için böyle bir öneme sahipti. İnanılmaz paslar atıyor, ikili mücadelelerde çok iyi ve gol atma yeteneği de var. Ancak en önemlisi, sahada olduğunda arkadaşlarına güven ve inanç aşılıyor. Bunu öğrenmeniz mümkün değil; ancak doğuştan gelebilen bir şey” sözleriyle de açıklamasını yapıyordu.
Ne Bayern Münih’in Borussia Dortmund’a para yardımında bulunmak... Ne de Zinedine Zidane’nın Steven Gerrard’ı (bırakın Messi ya da Ronaldo’yu) kendisinden bile üstün görmesi gibi bir mecburiyeti var. Fakat onların gerçeği farklı...
Bayern ile Dortmund’un yerlerine Fenerbahçe ile Galatasaray’ı koyun... Zidane ile Gerrard’ın yerlerine Volkan Demirel ile OnurKıvrak’ı... Galatasaray ile Fenerbahçe; Bayern ile Dortmund gibi olmadan... Onur ile Volkan; Zidane ile Gerrard gibi olmadan... Düzelmez hiçbir şey...
Onlar o kafayla Şampiyonlar Ligi Finali kovalar; sen çeyrek finali şölenlerle kutlarsın, Süper Lig şampiyonluklarıyla yetinirsin. Onlar Dünya üzerindeki her şehirde kaldırmadık kupa bırakmaz; sen ülke
sınırlarından dışarı çıkamazsın...
Mesele; Fenerbahçe-Galatasaray; Volkan-Onur meselesi değil elbette... Mesele; hayata bakış açımız...
Onların gerçeği farklı demiştik ya, şimdi sırası...
RAKİBİN KADAR BÜYÜKSÜN...
Bu nedenle rakibini dibe çekme, yukarıya taşı... Böyle yap ki; onu geçtiğinde kazandığın başarı, hakikaten başarı olsun!
‘’Milli felaket!‘’
1- Arda Turan kaptanımız. Barcelona’nın aldığı ceza nedeniyle, bırakın resmi maçları, hazırlık maçlarında bile forma giyemiyor.
2- Burak Yılmaz golcümüz. Geçen sezon Galatasaray’ı 3 kupaya birden taşımanın cezasını çekiyor sanki! Adaletiyle övülen Hamza Hamzaoğlu, ayarlarıyla oynuyor çocuğun. Bir maç ‘hırslandırmak’ için yedek bırakıyor, bir maç hırslandı diye oyundan alıyor.
3- Mehmet Topal orta sahadaki her şeyimiz. Önce; 20 milyonluk İstanbul’da havaya sıkılan bir mermi yorula yorula onun arabasının ön camına saplanıyor tesadüfen! Sonra Pereira’dan kesik yiyor. Fenerbahçe orta sahası, her rakibe orta sahada ezilirken hem de. ‘Sakatlık’ gibi gerekçeler öne sürülüyor ama kişisel fikrim o ki, Pereira’nın prensi olamayacak ‘örümcek adam’
4- Gökhan Gönül sağdaki cengaverimiz. Sakat ve halen resmi bir dakikası yok. Caner Erkin soldaki rüzgarımız. Ligde cezalı, Atromitos maçındaki hali ise facia.
5- Semih Kaya, savunmadaki centilmenimiz. Yüzde 100 hazır ama, Hamza hocanın tercihi değil.
6- Gökhan Töre hücumdaki ele avuca sığmaz yıldızımız. 5 golle şov yaptıkları maçta Beşiktaş’ın en kötüsü; kaybettikleri Trabzonspor maçında sahada yoktu zaten!
7- Oğuzhan Özyakup ortadaki büyük yeteneğimiz. 5 gün önce içine ‘Messi’ kaçmış diyorsunuz; 5 gün sonra ‘aradığınız yıldıza şu an ulaşılamıyor’ mesajı geliyor.
8- Ozan Tufan geleceğimiz. Hareketli bir transfer sürecinden geçti. Gelgitler yaşadı. Bursaspor’da onbirden çıkmazdı, Fenerbahçe’de ilk kez yedekten oyuna girdi. Henüz 20 yaşında ve bu durumu kabullenip bildiğimiz haline dönmesi zaman alacaktır.
9- Volkan Şen. O da Ozan gibi. Sahadan kulübeye düştü, tenzili rütbe yani!
10- Onur Kıvrak. Uzun bir sakatlık döneminden çıktı ve o eski halinden eser yok şimdi.
11- Serdar Aziz defanstaki gözü kara adamımız. 2 haftada attıkları gol 0, yedikleri 2. 2 maçı da kaybettiler ve moral motivasyonu sıfır.
3 Eylül’de Letonya, 6 Eylül’de Hollanda maçlarımız var. Birini değil, ikisini de kazanmak zorundayız. Yukarıda size Fatih Terim’in ilk onbir çıkartsa, eleştiremeyeceğimiz oniki adamın durumunu yazdım.
Yorum sizin; iki maçı da kazanabilir miyiz?
Ya Volkan?
Milli takım küslüklerin, kişisel kapışmaların yeri değildir. Bu durumda en merak ettiğim konu şu:
Volkan Babacan 2 maçta 4 gol yemiş. Takımı 2 maçı kazanıp sezona müthiş başlasa da Onur Kıvrak’ın formsuzluğu ortada. Tolga Zengin güven vermiyor, Mert Günok ise yıllar sonra yakaladığı onbir şansında, 2 maçı da gol yiyerek ve puansız kapattı. Kesin olan, lige en iyi başlayan kalecinin Volkan Demirel olduğu. Daha önce Melo-Riera kavgasını bir maç sonra geçiştiren ve çok kritik Beşiktaş derbisine iki yıldızıyla çıkan Fatih Terim, Volkan Demirel’i bu iki çok kritik sınava çağırır mı? Sürgün bitmezse de Volkan’ı neden sildiğini hepimize açıklar mı!
‘’Yapma Oğuzhan!‘’
“Sezona iyi bir başlangıç yaptık. Geçen sezon eski hocam beni çok tercih etmiyordu, ama yeni sezonda kendi adıma bazı hedeflerim var ve ben bunlara odaklanmak istiyorum.” Bu sözler, Mersin maçı sonrasında Oğuzhan Özyakup’un yaptığı açıklamalar...
“Tolgay’ın doğum gününü kutluyorum. 6 haftalık bir kamp dönemi geçirdik. Maçtan sonra o çalışmaların nedenini gördük. Kontrol hep bizdeydi. Hocamın verdiği güven ve kamp dönemi benim için önemliydi.” Bu sözler de, Beşiktaş’ın resmi internet sitesinde yer alan Oğuzhan’a ait açıklamalar...
Belli ki rahatsız olmuşlar ve Oğuzhan’ın Bilic’e atfettiği satırları görmezden gelmişler.
Harika oynadığın bir maç sonrası, neden geçmiş gelir ki henüz 22 yaşındaki bir futbolcunun aklına... Üstelik, geçmişi tam olarak yargılamadan, hesap kitap yapmadan! Gelin, bir muhasebesini yapalım Bilic döneminin ve o dönemdeki Oğuzhan performansının...
Bilic, 92 resmi maçta görev almış Beşiktaş’ın başında... 68’i Süper Lig, 8’i Türkiye Kupası, 16’sı Avrupa Kupası olmak üzere...
Oğuzhan Özyakup, Bilic dönemindeki 92 resmi maçın 71’inde oynamış. 68 Süper Lig maçının 51’inde; 8 Türkiye Kupası maçının 7’sinde, 16 Avrupa Kupası maçının 13’ünde...
Toplam 4 bin 330 dakika oynamış... Maç başına düşen ortalaması 60.9 dakika... Ligde 8 gol 8 asisti; kupada 3 asisti, Avrupa’da 2 gol 1 asisti var.
Oğuzhan’ın, “Bana güvenmiyor” imasını yaptığı Bilic, 71 maçın 48’inde ilk 11’de tercih etmiş Oğuzhan’ı... 20 kez 90 dakika sahada tutmuş. 12 kez, 80 dakika üzerinde görev vermiş. 51 kez en az 1 devre oynatmış.
Bilic’in Beşiktaş kariyeri 18 Ağustos 2013’te başlamış. Bu tarihten sonra Oğuzhan’ın yaşadığı sakatlıklar şöyle:
15 Eylül 2013; Kas yırtığı... 37 gün sürmüş; 5 maç kaçırmış... 20 Aralık 2013; Kasıkta gerginlik... 8 gün sürmüş, 2 maç kaçırmış... 30 Temmuz 2014; Kasık sakatlığı... 8 gün sürmüş, 2 maç kaçırmış...
13 Ekim 2014; Omuz yaralanması... 5 gün sürmüş, maç kaçırmamış... 6 Aralık 2014; Sakatlık tarifi yok... 6 gün sürmüş, 2 maç kaçırmış... 27 Ocak 2015; Uyluk gerginlik... 3 gün sürmüş, 1 maç kaçırmış... 15 Mayıs 2015, Baldır sorunu... 4 gün sürmüş, 1 maç kaçırmış...
Hesabı baştan yapalım: Bilic, 92 resmi maçın 71’inde oynatmış Oğuzhan’ı... Oğuzhan, sakatlıklar nedeniyle 13 maç kaçırmış... Sağlam olup oynatılmadığı maç sayısı sadece 8... Bu nasıl bir güvensizlik ki!
Hangi teknik adam, elindeki bir yıldızı yedek tutar ki! Futbolcu biraz da kendine bakacak! İzin günleri dışında alemlere akmayacak... İdmanlarda kapris yapmayacak... Parasını aldığı kulübüne karşı sorumlu olduğunu bilecek... Küsmeyecek, çalışacak ve saha içinde ya da dışında; kulübünü bir üst seviyeye taşımak için mücadele edecek.
Oğuzhan; Bu yazı sadece bir yol haritası olsun senin için... Çünkü hem Beşiktaş’ın hem de Türkiye Milli Takımı’nın senin gibi yıldızlara ihtiyacı var... Ve elbette biz basın mensuplarının da... Bu nedenle bu yazıyı bir hesaplaşma değil, bir hesap olarak algıla...
‘’5 gün sonra lig var!‘’
Şenol Güneş’in Beşiktaş’ı, Slaven Bilic’in Beşiktaş’ından yüzde 50 farklıydı. M·rio Gomez, Ricardo Quaresma, Andreas Beck, Luis Rhodolfo ve Dusco Tosic ilk 11’ine giren isimlerdi. Çıkan oyuncuların Serdar Kurtuluş, Pedro Franco, Olcay Şahan olduğunu düşününce, daha kaliteli bir futbol bekliyor insan. Fakat ara ki bulasın!
Tosic hep bu kadar yavaş mıydı? Biz başka bir Tosic mi izledik geçen yıl! Emekli gibiydi. Ona yakın oynayan stoper de Ersan olunca, dayanamıyor futbol isteyen insan! Kulübe de Dayanamadı zaten. Önce Tosic sonra Ersan’ı aldı oyundan. Tosic böyle devam ederse Motta’nın değil İsmail Köybaşı’nın yedeği olur! Ersan ise santrfor tarafından sürekli faule maruz kalan stoper olarak rekorlara imza atar.
Rhodolfo iyi adam. Nasıl duracağını, nasıl faul yapacağını biliyor. Topu oyuna sokması iyi, tek sorunu partneri! Ersan’la yazık olur ona.
Beck, vasatın biraz üstündeydi dün gece. Ters kademelere girdi, nokta hamlelerle iyi işler yaptı. Ama futbol öyle bir oyun ki, soldan gelişen bir atakta Rhodolfo’ya uzak kalınca, yenilen gole ortak oldu.
Gomez’i çok anlatmak gereksiz. Yüzde 100 hazır değil kabul, ama buna karşın bulduğu sayılı pozisyonda iklasını gösterdi Quaresma’ya gelince. Onun Adının esame listesine yazılması bile yeter.
Son Sözlerimiz kaptan Tolga’ya. Bir kez bile bekleriyle başlamadı oyuna. Hep şişirdi ve her top, atak olarak kendisine döndü. Maçı bir kez de kasetten izler ve rakibin kalecisine dikkat ederse, ne demek istediğimizi anlar.
Sonuçta bir hazırlık maçıydı, geçti gitti. Fakat küçük bir hatırlatma yapmakta fayda var; 5 gün sonra başlıyor lig, Beşiktaş hazır olsa da olmasa da!
‘’Platini'nin kardeşi Blatter'in oğlu...‘’
Tespitleri doğru, çözüm yolları basit ve inandırıcı...
Türk insanının anladığı dilden konuşuyor. Süslü ve bizim bünyeye yabancı kelimeleri değil, bu coğrafyanın insanlarını kalbinden vuracak sözcükleri seçiyor.
İki kelimelik bir slogan tercih etmiş; içinden yüzlerce anlam çıkartabilirsiniz. “Futbol kazanacak” demek, bu seçimde ‘futbolun sadece futbol olmadığını’ bizlere ilan ediyor.
Kendi artılarının çok farkında. Türk Futbol Tarihi’nin en önemli başarılarında ismi olduğu için, özgüveni tam.
Konuşmasını daha önceden hazırlamış ve bu metne bağlı kalmak için çok uğraştı. Fakat kesinlikle, soru-cevap kısmında daha etkileyiciydi. Çünkü her soruya verilecek bir cevabı vardı. Bu nedenle bundan sonra doğaçlamaya daha fazla önem vermeli!
Belli ki özlemiş bir kürsünün arkasına geçerek futbol konuşmayı. Aday olmanın kendisine verdiği mutluluk gözlerinden okunuyordu.
Çok terledi. Heyecandan mı, stresten mi, yoksa İstanbul’un boğucu havasından mı bilemedim. Fakat konuşmasını yaparken, bu durum konsantrasyonunu hiç bozmadı.
Sık sık yutkundu. Bazı cümleleri sanki yarıda kaldı. Hepimizin başına gelir ya böyle durumlar; Söyleyecek söz çoktur, ama ne yeri ne de zamanıdır. Seçim sonrası bir kez daha böyle bir konuşma yapsa, eminim ki üzeceği çok adam vardır.
Yaklaşık 60-70 basın mensubu konuşmasını izledi. Bu arada kameraların olduğu bölümde büyük bir nümayiş vardı. Belli ki halâ reytingi yüksek Sayın Ulusoy’un...
Çok sık ‘ben’ dedi. Bu belki ilk etapta sıkıcı gözükebilir. Fakat şu da bir gerçek; Anlattığı her olayda ‘O’ var. Yani ‘ben’ dememe lüksü yok!
“Platini bana kardeşim, Blatter oğlum der” dedi. Benim açımdan toplantının özeti buydu! Çünkü seçeceğimiz adam Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı olacaksa eğer; Platini ve Blatter ile arası böyle olmalı!
Alt ligler için yaptığı hazırlıklar etkileyici ve mali sıkıntılar çeken kulüpleri kalbinin tam orta noktasından vurmayı bildi.
Kim kazanır, kim kaybeder bilmem; fakat futbol konuşmaksa eğer konu, Haluk Ulusoy tüm adayları unufak eder. Yani ‘futbolun hafızıdır’ Ulusoy, dün bir kez daha gördük bunu...
‘’Yürek işi‘’
Galatasaray savunması evlere şenlikti. Öyle ki, Bursaspor, henüz 5. dakikada 3 farkı bulabilirdi. İki kez direğe takıldılar, bir kez de Sinan Bolat’a. 11. Dakikada Volkan Şen ile bir kez daha Sinan’ı aşamadılar. Bu kadar net pozisyonlardan eli boş dönen Bursaspor, Galatasaray adına sahanın en kötüsü olan Telles’in neden olduğu bir penaltıyla öne geçti.
Maçın kırılma anı, bence dakika 34’tü. Melo ile Sabri birbirinin boğazına sarıldı; Hamza Hamzaoğlu dahil tüm Galatasaray kulübesi kavgayı önlemeye çalıştı. Hakem elini sarıya uzatsa Melo atılacaktı, Bülent hoca oynatmayı tercih etti ve o andan itibaren Galatasaray şampiyonluk rüyasından uyandı. 41’de Burak ile gelen beraberlik golüyle devre 1-1 tamamlandı.
Soyunma odası, Galatasaray’a yaramıştı. Selçuk İnan’ın muhteşem incesine yine Burak eşlik etti.
56’da Volkan, 57’de Bakambu ile saç-baş yolan Timsahlar, 58’de Volkan’la eşitliği yakaladı. Fakat sadece 2 dakika sonra golün adı yine Burak’tı.
Ligin en iyi futbol oynayan takımı Bursaspor ne ligde ne de kupada derece yapamadı, dolayısıyla Avrupa cezası da tamamlanmadı.
Galatasaray ise sağ bekte Sabri, göbekte Hakan balta, ortada Hamit, kanatlarda Yasin ve Olcan ile sezonu iki kupayla tamamladı.
Bu sonuç, bu işin sadece futbolcuyla kazanılmadığının kanıtı. Aslına bakarsanız; sadece yürekli olanların kazandığının ispatı.
Bu da bu geceden karşı yakaya giden mesajdı.









































