‘’Trabzon'un kurtuluşu‘’
Geçmişten bugünlere uzanan bir başarı öyküsünü yazacağım size... Gelecekte ne olacak, bilmiyorum. Kalbim ve beynim, hep zirvede kalsın bu çocuklar diyor, istiyor. Ancak geçmişte yaptıkları aynı, isimleri farklı çocukların geleceklerini gördüğüm için kaybediyorum umudumu...
Umarım, bu kez çocuklar kazanır.
1983-84 sezonu...
Trabzonspor; Fenerbahçe’nin 5 puan önünde şampiyon oldu. 2 Ağustos 1967’de, İstanbul devlerine karşı kurulan Trabzonspor’un son şampiyonluğuydu bu... (Önceki gece Kadıköy’e Bursaspor’un başında çıkan Şenol Güneş o Trabzonspor’un kalecisiydi; Bursaspor’u yenerek liderliğe yükselen Fenerbahçe’nin hocası İsmail Kartal ise ikincilikte kalan Fenerbahçe’nin sağ bekiydi.)
O kadroya şöyle bir göz gezdirelim...
Şenol Güneş, Kemal Serdar,
Şenol Ustaömer, Necati Özçağlayan, Turgay Semercioğlu, Güngör Şahinkaya, Hasan Şengün (Dobi), Metin Yüce, Mehmet Köroğlu, , Mustafa Gedik, Levent Erköse, Ömer Alper Boğuşlu, Osman Denizci, Bahaddin Güneş, Lemi Çelik...
Hepsi de Trabzon doğumlu...
Bunlar yerlileriydi Şampiyon Trabzonspor’un... Bir de yabancılarına bakalım!
Tuncay Soyak, Ankara (Aslen Sürmeneli); Osman Nuri Şahinoğlu, Rize; Hasan Vezir, Rize; İsmail Hakkı Yılmaz, Rize; Gökhan Ersoy, Erzurum; İskender Gönen, Kastamonu; Sinan Ünal, Samsun doğumlu...
Yabancısı bile Karadenizli!
Yukarıdaki adamları tanıyan çok, biliyorum... Peki aşağıdaki adamları kaçınız tanıyacaksınız?
Hasan Yaranlı, Muharrem Kaya, Emre Köksal, Rıza Kont, Levent Canım, Eyüp Kadri Ataoğlu, Cahit Hayri Eyüboğlu, Enis Kahraman, Gökhan Eleman, Zafer Cansız, Nuri Ertem, Yavuz Otabaşı, Haydar Kuvvet, Yasin Demircan, Adem Kuduban, Volkan Emiroğlu, Ergin Keleş...
Kafanız karıştı değil mi? Son isim birazcık da olsa tanıdık geliyor! Bırakın düşünmeyi, size onları anlatayım...
Sene 2003... Yer; Çin’in Şangay kenti... Dünya Liselerarası Futbol Şampiyonası’nda evsahibi Çin’i 1-0 yenen Trabzon Lisesi, Dünya Şampiyonu oldu. Şampiyonanın en çok gol atan takımı (25), en az gol yiyen takımı (2) oldu. Ergin Keleş de 10 golle Gol Kralı oldu. Bizler bir iki gün yazdık çizdik; devlet büyükleri bir iki madalya taktı; okul müdürleri muhtemelen “Bizim gururlarımız” dedi ve.. Geçti gitti!
O takımdan akılda kalan tek adam; Ergin Keleş... Dünya Şampiyonu olan takımın Dünya Gol Kralı olan o adamı da şimdi Gaziantep Büyükşehir Belediyespor’da...
Aradan 12 yıl geçti ve yine bir Trabzon Lisesi göğsümüzü kabarttı. Erdoğdu Lisesi, Dünya Şampiyonu oldu.
Trabzonspor’un kurtuluş reçetesi bu aslında. Bakın son şampiyon kadroya; 15 Trabzon doğumlu, 1 Trabzonlu ama Ankara doğumlu, 3 Rize, 1 Kastamonu, 1 Samsun ve 1 Erzurum doğumlu genç adam başarmıştı... Tek bir yabancısı yoktu o kadronun! İlle de yabancı diyecekseniz de en yabancısı Kastamonulu İskender’di!
1983-84’ten sonra ‘öz’ünden uzaklaştı Trabzonspor... 2003’te Dünya Şampiyonu olan liseden bile bir tek adamı A takımına kazandıramadı. Şimdi bir şansı daha var... Bakın, Dünya’nın en iyi takımı, Erdoğdu’da!
Gelecekleri ne olur bilemem, ama bugün dört elle onlara sarılmalı, onları alkışlamalıyız. İzninizle büyük harflerle yazacağım isimlerini...
Belki dikkat çeker, hayalleri gerçek olur, Trabzonspor forması altında istihdam edilirler...
Belki 12 yıl sonra yeni bir yazıda sorarsam ‘hatırladınız mı’ diye ‘evet’ dersiniz!
Belki yıllar sonra İstanbul saltanatını yıkacak yeni bir takım yaratır bu genç çocuklar...
FURKAN TAŞ
MEHMET YEŞİL
MÜCAHİT ÇAKIR
ÇAĞLAR EYÜBOĞLU
TALHA AYDEMİR
VOLKAN BATMAN
MESUT YAYLI
AHMET EREN
BERKAN BURAK TURAN
ALİ HAN AYDIN
FURKAN ÖDEMİŞ
UMUT ŞAFAK
MEHMET KAHYAOĞLU
HAMZA İPEKÇİ
KEREM CİVELEK
MAHMUT EMİN KABUL
SELİM DERVİŞOĞLU
‘’Kaptanlar değil başkanlar‘’
Güray Vural, Gökhan Ünal, Tolga Zengin, Ozan İpek, Kıvanç Karakaş, Sezgin Coşkun, Emre Belözoğlu, Selçuk İnan, Elyasa Süme, Ramazan Köse, Mahmut Tekdemir, Erdem Özgenç, Adem Büyük, Servet Çetin, İlhan Parlak, Adem Koçak, Hasan Kabze, Jose Bosingwa...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türk futbolundaki sorunları dinlemek üzere önceki gün onları kabul etti.
Onlar kim?
Akhisar’ın, Balıkesirspor’un, Beşiktaş’ın, Bursaspor’un, Çaykur Rizespor’un, Eskişehirspor’un, Fenerbahçe’nin, Galatasaray’ın, Gaziantepspor’un, Gençlerbirliği’nin, İstanbul Başakşehir’in, Kardemir Karabükspor’un, Kasımpaşa’nın, Mersin İdmanyurdu’nun, Suat Altın İnşaat Kayseri Erciyesspor’un, Sivasspor’un, Torku Konyaspor’un ve Trabzonspor’un kaptanları...
Niyet iyi, düşünce güzel...
Ama sorunları çözecek adamlar,
bu çocuklar değil...
Çünkü sorunu çıkartan adamlar da bu çocuklar değil...
Cumhurbaşkanı, Türk futbolunun içinde bulunduğu sorunları çözmek istiyorsa, kaptanları değil başkanları ve yöneticileri oturtmalıydı o masaya...
Aziz Yıldırım ile İbrahim Hacıosmanoğlu’na yaşadıkları onca gerilimi bir kenara bıraktırmalı, en azından böyle bir olay karşısında dosta düşmana birlik olduklarını göstermelerini söylemeliydi mesela...
Cumhurbaşkanı, Selim Arda Üçer’i çağırmalıydı o masaya...
Hani, kurşunlama sonrasında ilk mesajı çeken, “Silahın, şiddetin, ölüme yol açabilecek hiçbir eylemin savunulacak tarafı yok. Fenerbahçe kafilesine geçmiş olsun. Şike başka, hayat başka...” diyen Galatasaray yöneticisini.
“Neden” diye sormalıydı ona...
Mahmut Uslu’yu çağırmalıydı, İlhan Ekşioğlu’nu, Hamdi Yasaman’ı, Adnan Öztürk’ü, Ahmet Nur Çebi’yi, Metin Albayrak’ı çağırmalıydı; “Neden hep gerginsiniz” demeliydi.
Aziz Yıldırım’a da İbrahim Hacıosmanoğlu’na da “Bu gerilim artık bitsin” çağrısı yapmalıydı.
Atilla Dilaver’i çağırmalıydı, hani avukat olan, hani polisten önce ‘kurşun’a ‘taş’ teşhisi koyabilen...
Balıkesir Başkanı Tuna Aktürk’ü çağırmalıydı mesela; “Evine gelen misafire, kötülük etme” demeliydi.
Bu arada Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim, yine olmalıydı başkan ve yöneticilerin geleceği o toplantıda...
Cumhurbaşkanımızın danışmanları, İsmail Kartal’ın telefon bilgilerini paylaşırdı kendisiyle ve bir büyük sorunumuz daha çözümlenmiş olurdu böylece!
Kaptanları o masanın etrafına oturtmak...
Niyet iyi, düşünce güzel...
Fakat o çocuklar, zaten hep arkadaşlar.
Düşman olan, ceketli adamlar!
‘’Kurşun ve şike!‘’
“Silahın, şiddetin, ölüme yol açabilecek hiçbir eylemin savunulacak tarafı yok. Fenerbahçe kafilesine geçmiş olsun. Şike başka, hayat başka...” “Ah be şikeciler, ruhunuzu ezberledik. Nefes alışınızı bile isabetle tahmin edebiliyoruz. Taşı silah, çarpmayı mermi yaptınız...” Bunlar, başsağlığı mesajları! Bir de başsağlığı ziyareti var! “Hepimiz bir bütünüz” dediler, 17 kulüpten 4’ü gittiler. Türk Futbolu çoktan ölmüş, haberimiz yok...
Rize dönüşü, Fenerbahçe kafilesine pusu kurulmuş... 120 kilometre hızla giden otobüs, kurşunlanmış... Ön camda 6 mermi deliği var, ayrıca yan can patlamış... Mermilerin tamamının tek adresi; Şoför... Kurşun sıkılan yer, viyadük... Belli ki hedef, şoförü vurarak otobüsü şarampole yuvarlatmak... Otobüste 41 yolcu var...
Olay gecesi Fanatik’te bu bilgilere ulaşırken, aklımızda hep aynı soru vardı: Ya şoför ölse, otobüs durdurulamasa... Belki de 41 ölüm haberi yazıyor olacaktık o an... Ya da kaç ölü kaç yaralı var, bilemeyecek, sabaha kadar bu haberin peşinde koşacaktık.
Dakikalar ilerledikçe, olayın ciddiyeti artıyordu. Gecenin sonunda yapabildiğimiz özet şuydu: Bir takım ölümden döndü...
Hâl böyleyken, o gece gelen tepkiler nasıldı?
“Silahın, şiddetin, ölüme yol açabilecek hiçbir eylemin savunulacak tarafı yok. Fenerbahçe kafilesine geçmiş olsun. Şike başka, hayat başka” yazdı Selim Arda Üçer...
Kimdir Sayın Üçer? Galatasaray Kulübü Yönetim Kurulu Üyesi... Galatasaray Yardımlaşma Sandığı Üyesi...
41 kişinin ölümden döndüğü bir kazanın ardından başsağlığı mesajının hemen ardına koyduğu cümle; acaba hangi halet-i ruhiyenin eseriydi?
Böyle bir anda bile ezeli rakibe dokundurma ihtiyacı hissetmek, nasıl izah edilebilir ki?
Üstelik; sizin, benim gibi sokaktan değil; Galatasaray Kulübü Yönetim Kurulu’na seçilme onurunu yaşamış bir kişi bunu bu zamanda, nasıl ve neden yapar?
Aynı dakikalarda bir yorum da Atilla Dilaver’den geldi.
“Ah be şikeciler, ruhunuzu ezberledik. Nefes alışınızı bile isabetle tahmin edebiliyoruz. Taşı silah, çarpmayı mermi yaptınız...”
Kendisi, bir hukukçu, avukat... Aynı zamanda Trabzonspor Hukuk Kurulu Üyesi... 3 Temmuz sürecinde yaptığı çalışmalar ile Bordo-Mavili camia içinde çok sevilmiş bir karakter...
Her şey iyi güzel ama... Bir avukat, ihtimaller üzerine atar tutar mı Sayın Dilaver?
Bakın, şimdi kurşunlama olduğu ispatlandı, yorumunuz ne olacak?
41 kişiyi öldürmeye teşebbüs etmiş bir ya da birkaç saldırgan halen aranırken; aklınıza gelen ilk şey yine de şike mi?
Bir gün sonra bir başka yorum...
“Benim de Gençlerbirliği maçım tehir edilsin o zaman!”
Fenerbahçe’nin Mersin maçı ertelendiği için, bu istekte bulunuyor Bursaspor Teknik Direktörü Şenol Güneş... Çünkü bir sonraki pazartesi günü, Fenerbahçe-Bursaspor maçı var...
Haberlerinin altına imza atacağım arkadaşım Serdar Dinçbaylı, önceki gün bazı Galatasaraylı yönetici ve futbolcuların yorumlarını yazdı: “Biz de Diyarbakır’da saldırıya uğradık, camlarımız kırıldı, silahlar patladı. Yüzlerce kişi bize saldırdı. Ama biz çıktık, işimizi yaptık. TFF, Fenerbahçe’nin saldırıdan 10 gün sonra oynayacağı maçı bile erteliyor. Niyet belli!”
Galatasaray taraftarının adresi, ‘ultraslan’ın sitesindeki açıklamadan bir bölüm;
“...
Müsabaka öncesinde yaşanan saldırılarda bile maçları oynatan federasyon, söz konusu Fenerbahçe olunca birden maç ertelemeye kalkıyor, ligleri ertelemeyi gündeme alıyor! Sakat oyuncu sayısı fazla olan Fenerbahçe’nin bu talebinin bu şartlarda olumlu karşılanması ise ne yazık ki masumane görünmüyor!
...
Son söz;
Bu menfur hadise derhal mutlaka aydınlatılmalı, cana kastedenler yargılanmalı, ancak ortada zarar gören sporcu yokken ve lig maçlarına 1 hafta süre varken futbol liginin tek bir maçı bile ertelenmemelidir.”
(Son söz çok önemli... Cana kastedenler var, ama yaralanan, ölen yok... O halde oynayalım diyor ultraslan)
TFF, Fenerbahçe Kulübü’ne başsağlığına gitti. Kulüpler Birliği Başkanı Göksel Gümüşdağ’ın yanında sadece 4 kulübün başkanı vardı.
17’de 4...
Böylesine dramatik olaylar bile bir araya getiremiyor artık bizi... Dün Fenerbahçeli futbolcular kurtuldu ölümden... Yarın belki de faciaları yaşama sırası Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor’a gelecek.
Türk futbolu çoktan ölmüş, imam o malum soruyu çoktan sormuş!
İyi, gömün bari!
‘’Aferin Kazım!‘’
3-5-2, 4-4-2 falan hikayelerini herkes yazacak. İsterseniz ben size küçük notlar sunayım dün gece ile ilgili...
3 Fenerbahçeli, 3 Galatasaraylı, 3 Bursasporlu vardı onbirde... Kalan iki formadan 1’i Beşiktaş diğeri de Başakşehir’e aitti. İspanyollar’ın Mehmet Topal’a neden ‘örümcek’ dediği dün gece bir kez daha anlaşıldı. Kaç top arası yaptı, inanın sayamadım. Benim uzun süredir bir yıldız adayım vardı, fakat şüphelerim de vardı. Dün gece bütün şüphelerim sona erdi. Ozan Tufan, gelecek yıllarda ülkemizi Avrupa’da temsil edecektir. Ve iddia ediyorum ki gideceği kulüp, Şampiyonlar Ligi’nde her sezon final kovalayanlardan biri olacaktır. Bir ara “Gökhan Töre oynamıyor mu” diye soracaktım! Anında kapak yaptı! Gol pasını verdiği pozisyonda yerlerde süründürdüğü adam, Manchester United’ın sol beki, Blind’di...
Sneijder, düş yakamızdan!
İtiraf etmeliyim ki, ikinci yarıda bir pozisyonda küfrettim. Narsingh o kadar net bir vuruş yakaladı ki.. Koptum o an! 71’den itibaren Hiddink resmen ‘kamikaze’ gibi oynatmaya başladı Hollanda’yı. Savunmasında sadece 2 adam bırakmıştı, değerlendiremedik. Dakika 81’de Hollandalılar stadı terk etmeye başladı. Yüzlerine bakılırsa çok da umurlarında değildi. Bütün takım son ana kadar müthiş oynadı, hepsine sonsuz tebrik ve teşekkürler. Biri hariç... Burak’ın yerine giren gamsız adam... İsmini bile yazmak zulüm gibi geliyor dün geceki halinden sonra. Arkadaşların ciğerlerini parçalarken sen gamsız gamsız geziyordun sahada. Harika oynadık, 92’de yıkıldık. Bazen de şans olacak be kardeşim. Son sözüm şu: Sneijder düş kardeşim artık yakamızdan...
‘’Hisli çocuk Emenike!‘’
Acaba ‘Hisli çocuk’ şunları biliyor mu? O tribündeki adamlardan her 10’da 8’i açlık, her 10’da 1’i yoksulluk sınırında yaşıyor. Bir yıl boyunca tek sosyal aktivitesi, Saracoğlu’na gelmek olan var. Bir ekmek az yiyenler var, kombine alabilmek için... Bir kez bile sinemaya gitmeyenler var. Sözün kısası; onların sana küsmeye hakkı var “His’li çocuk”! Senin yok... Senin görevin, 1 kuruş vergi ödemeden kazandığın trilyonların hakkını vermek...
10 Mayıs 1987’de, Otuocha’da dünyaya geldi. Futbola, Nijerya’nın Delta eyaletinin takımı Delta Force’da başladı. 2007’de Güney Afrika’ya gitti, National First Division Ligi (İkinci Lig) takımlarından Mpumalanga Black Aces ile anlaştı.
17 Şubat 2008’de ilk resmi maçına çıktı. Dynamos’a 4-2 kaybettiler, ama ilk resmi golünü bu maçta attı. Nedbank Kupası’nı finalde Mamelodi Sundowns’a kaybettiler. 2008 Mayısı’nda FC Cape Town’a (İkinci Lig) transfer oldu. Bir sezonda 14 gol attı. Aynı yıl, takım arkadaşı Hassan Waswa’nın ısrarı üzerine Türkiye’ye geldi.
Gençlerbirliği’nde denendi, beğenilmedi. Ankara’dayken, “Bir de Ankaragücü’ne gidelim” dediler, gitti. Sonuç yine hüsrandı, Ankaragücü’nden de gönderildi. Menaceri aldı, Karabük’e götürdü. Yücel İldiz denedi, beğendi ve sordu: “Hedefin ne?” İlk cevabı, “Türkiye’de kalmak” olmuştu. İki ay sonra aynı soruya verdiği yanıt şuydu: “Chelsea!”
Karabük, ilk etapta kiralık aldı. Sonra 3 yıllık kontrat yaptı. Bonservisine 300 bin dolar ödedi. İlk maçını 23 Ağustos 2009’da Samsun’da oynadı. İlk golünü, 11 Ekim 2009’da Kartalspor maçında attı. Karabük’ü şampiyon yapan kadrodaydı. 2009-2010’da Bank Asya 1. Lig’in en iyi yabancı futbolcusu seçildi. 15 Ağustos 2010’da Süper Lig’de ilk maçına çıktı. Aynı maçta Süper Lig’deki ilk golünü attı. 2010-2011 sezonunu 14 golle tamamladı. Sezon bitiminde Fenerbahçe’ye transfer oldu. Karabük, bonservis için tam 9 milyon Euro aldı. 4 yıllık imza attı. 3 Temmuz’da ‘Şike Operasyonu’ kapsamında gözaltına alındı. Savcılık’tan çıkar çıkmaz, ülkeden de çıktı! 28 Temmuz 2011’de Spartak Moskova’ya gitti. Fenerbahçe, 10 milyon Euro kazandı. 2013-2014 sezonunda yeniden İstanbul’a döndü. 7 Ağustos 2013 günü durak, yine Fenerbahçe’ydi. Spartak’a 13 milyon Euro ödendi.
Tane tane yazdım.
Hakkında ne varsa bilin diye...
300 bin Dolar’a geldiği Türkiye’de...
Değerini 43’e katladı.
Karabük’te aylık bin 500 dolar alıyordu...
Şimdi 3 milyon Euro kazanıyor.
Ve primler hariç!
Bir de maç başları vardır elbette! Şampiyonluk primi, Şampiyonlar Ligi primi, Türkiye Kupası primi falan saymıyorum bile!
Ülkesinde kalsa...
Kişi başına düşen milli gelir 370 dolar! Türkiye’de ne kazanıyor demiştik? 3 milyoncuk!
“His’li çocuk” dedi İsmail Kartal...
Selçuk İnan hissiz mi acaba!
Serdar Kurtuluş duygusuz mu?
Onlar da ıslıklandı, en şiddetli eleştirilere maruz kaldı. Fakat, ekmek teknesine sahip çıktılar.
Formasını çıkarmadılar, takımını yarı yolda bırakmadılar. Aksine... Daha çok çalıştılar, daha çok mücadele ettiler. Ve o ıslıklayanları, kendisini alkışlamaya mecbur bıraktılar!
‘Şımarık çocuk’ denmeliydi oysa?
Nereden geldiğini unutmuş...
Nereye gideceğini bilmeyen...
“His’li çocuk” acaba şunları biliyor mu?
Türkiye’de kişi başı milli gelir 10 bin dolar civarında...
Açlık sınırı, bin 307 TL...
Yoksulluk sınırı, 4 bin 259 TL...
Asgari ücret, bin TL 54 kuruş...
2014 Temmuz ayı itibarıyla asgari ücretle çalışan kişi sayısı 4 milyon 970 bin 737...
Türkiye’de nüfusun yüzde 77’si açlık sınırında yaşıyor.
Yüzde 7’lik kesim, yoksulluk sınırında...
Yani “His’li çocuk”...
O tribündeki adamlardan her 10’da 8’i açlık...
Her 10’da 1’i yoksulluk sınırında yaşıyor.
Para biriktiyorlar kombine kart almak için...
Bir yıl boyunca tek sosyal aktivitesi, Saracoğlu’na gelmek olanlar var.
Bir ekmek az yiyenler var aralarında, kombine alabilmek için...
Bir kez bile sinemaya gitmemeyi göze alanlar var.
Yani sözün kısası onların sana küsmeye hakkı var “His’li çocuk”!
Senin yok...
“Bu aralar çok maç oynuyorsunuz, takımınız yorgun mu” diye sormuşlardı Jose Mourinho’ya...
“ Yorgun?! Aylık 350 Euro maaşla çalışıp, kira verip ailesini geçindirmeye çalışan babanın yorgun olmaya hakkı vardır. Bizim değil” cevabını vermişti.
Senin görevin, 1 kuruş vergi ödemeden kazandığın trilyonların hakkını vermek...
Anladın mı “His’li çocuk”!
Anlatabildim mi!
‘’Beşiktaş neden lider?‘’
Bugün bir test yapalım isterseniz... Hepimizin katılacağı bir test... Elbette başrollerde Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe var! Üç büyüğün onbirlerini ve kulübeden gelen hamle oyuncularını karşılaştıralım. Ben, kendi yanıtlarımı verecek ve bir sonuca gideceğim. Sizler de kendi yanıtlarınızla kendi doğrunuza ulaşabilirsiniz.
Soru şu: Sizce mevkisinin en başarılı ismi hangisidir?
Cevaplar, puan cetvelindeki sıralamaya göre şıklandırılmıştır. Vereceğiniz ilk şık 3, ikincisi 2, üçüncü ise 1 puan olacak.
İdeal 11’ler için cevaplar:
1-) a- Tolga b- Muslera c- Volkan
2-) a- Serdar b- Sabri c- Gökhan
3-) a- Motta b- Olcan c- Caner
4-) a- Ersan b- Chedjou c- Alves
5-) a- Franco b- Semih c- Egemen
6-) a- Atiba b- Melo c- M. Topal
7-) a- Veli b- Selçuk c- Emre
8-) a- G.Töre b- Bruma c- Kuyt
9-) a- Olcay b- Yasin c- Sow
10-) a- Sosa b-Sneijder c- Meireles
11-) a- Ba b- Burak c- Emenike
Kulübeden gelen hamle oyuncuları için cevaplar:
1-) a- Mustafa b- Umut c- Webo
2-) a- Oğuzhan b- E. Çolak c- Diego
3-) a- Tolgay b- Hamit c- Alper
Benim, ilk onbirler için şıklarım şöyle; (Bazı sorularda eşit puan verdiklerim de var, mesela 1. cevapta b-c gibi)
1-) b-c, a
2-) c, b, a
3-) c, a, b
4-) c-b, a
5-) c, b, a
6-) c-b, a
7-) b, c, a
8-) a, c, b
9-) c, a, b
10-) b, a, c
11-) a, b, c
Bu şıklara göre puanlama şöyle oluştu:
a= 21 puan (Beşiktaş)
b= 24 puan (Galatasaray)
c= 27 puan (Fenerbahçe)
Kulübeden gelen oyuncular için şıklarım şöyle;
1-) c, b, a
2-) c, a, b
3-) c, b, a
Bu şıklara göre de puanlama şöyle;
a= 4 puan (Beşiktaş)
b= 5 puan (Galatasaray)
c= 9 puan (Fenerbahçe)
Benim kıstaslarıma göre; Oyuncu oyuncu baktığımızda, gerek onbirlerde gerekse kulübeden gelen ana destek oyuncularında Fenerbahçe kadrosu öne çıkıyor. Sonrasında Galatasaray ve ardından da Beşiktaş geliyor. Peki şimdi gerçeğe dönelim! Yani puan cetveline:
1- Beşiktaş (54 puan)
2- Galatasaray (52 puan)
3- Fenerbahçe (50 puan)
Demek ki: En iyi oyunculara sahip olmak değil, en iyi takımı yaratmak önemli. İşte bu sonuç üzerine son bir soru sorayım sizlere; Üç Büyükler içinde en iyi teknik adam kim? (Şıklar yine puan cetveline göre sıralandı ve zaten doğrusu da bu!)
1- Slaven Bilic
2- Hamza Hamzaoğlu
3- İsmail Kartal
Bu arada geçtiğimiz hafta oynanan Fenerbahçe-Galatasaray derbisi için sizlere bir soru yöneltmiştim: Neden sıfır gerilim yaşandı? Aynı tarzdaki cevapları toparlayıp sizlere, sizin düşüncelerinizi aktarıyorum...
Derbinin sorunsuz geçmesinin tek sebebi Melo!
Yunus Emre Türhan
Volkan, Emre, Sabri olmasına rağmen kavga-gürültü olmadıysa, tek nedeni Melo’nun olmamasıdır. Bu arada hakkını yemeyelim; Hamza ve İsmail hocalar da karakter olarak çok üst seviyedeler ve maçın sakin geçmesinde hocaların rolü de çok büyük. GS’nin başında Terim olsaydı kesinlikle maç çok daha gergin geçerdi.
Muzydem
1 kişi eksikti, Melo.
Çetin Kaan Kuş
Şerefli Fener medyasının şerefli yazarı; Tabii ki maçın ortada olması, iki tarafın da gerilmesini engelledi. Eğer ki ilk dakikalarda GS’nin bulduğu pozisyonlardan birisi gol olsaydı, o zaman görürdüm ben şeker gibi derbiyi! 0-0 biten Trabzon maçından sonra neler oldu, bunda da aynısı olurdu. Sizin gibiler Fener’i kolladıkça, taraflı oldukça bu ülke futbolu halâ orta seviye futbol ülkeleri ile çekişecek, futbola yatırılan paralar üst düzey ülkelerle yarışırken bile seyirci gelmeyecek stada...
Mehmet Murat İspirli
Oyuncuların ciddi anlamda kendilerini kontrol konusunda uyarılması olabilir. Çünkü futboldaki bu kavga-dövüş ortamı yüzünden ilgi inanılmaz düştü ve yeni sponsorlar gelmemeye, olanlar da elini eteğini çekmeye başladılar.
Selahattin Çınar
Derbinin derbi gibi olması, kavganın-dövüşün olmamasının tek sebebi Melo’nun olmayışıdır.
Emrah Çaykara
‘’Eller aya...‘’
22 adam, 1 futbol topu, 1 saha ve 4 hakemin varsa sorun yok. Oynarsın bu dünyanın en güzel oyununu, yani futbolu.
Bakmayın bizim ‘bir takım’ kadar hakemi, sahaya çıkarttığımıza. Olmasa da olur aslında o ikisi ve zaten geldikleri günden beri faydasından çok zararını gördük onların.
Bakın, kural o kadar basit ki; Topu, karşı kaleye kim daha fazla gönderirse o kazanır!
Hâl böyleyken, son derbi ardından konuşulan saçmalıklara bakın lütfen.
O kale okunmuş! (Ah benim saf kardeşim; İki takım kalecisi de iki kaleye geçmiyor mu? Yani bu oyun iki devre oynanmıyor mu? Hangi kaleyi okuyacaklar ve hangi devre için! Hiç aklın alıyor mu?)
Bu statta büyü var! (Ah benim saf kardeşim. Sene 2015, elin oğlu Mars’ta ev kurmanın peşinde koşuyor, sen halâ üfürükçülerin arkasına saklanıyorsun. Henüz keşfedilmemiş bir coğrafyadan gelmiş olsan, medeniyet denilen şeyden hiç nasibini almamış olsan anlayacağım ama.)
Burak’ın topu tele takıldı! (Diyelim ki doğru! Fenerbahçe böyle bir cinlik yaptı! Ama ah benim saf kardeşim, ya Emenike böyle bir aşırma yapsa ve top tele takılsa! Ki, Emenike’nin bu sezon topu kale hariç her yere vurduğu dikkate alınırsa; orada tel olsa, Emenike’nin o teli bulamama ihtimali olur muydu!)
Bir derbi oynandı.
Kadıköy’e 4 puan farkla gelen Galatasaray kaybetti, fakat halen ligin zirvesinde Sarı-Kırmızılılar.
Beraberlik halinde bile şampiyonluk şansı (bana göre) kalmayacak olan Fenerbahçe kazandı ve ligin zirvesinde kıran kırana bir yarış yeniden başladı.
Sonuç özetle bu aslında!
İlle derbiyi konuşacaksak halâ, bir sürü konu var.
Mesela; Fenerbahçe kart görmeden bitirdi derbiyi; Galatasaray ise futbol içinde yapılması gereken hareketler nedeniyle sarı gördü sadece. (Burak’ın itirazı nedeniyle gördüğü sarı ise artık derbinin tuzu biberi.)
“Kırmızı da gösterir, penaltı da çalar” denilen Cüneyt Çakır ne penaltı çaldı ne de kırmızı çıkarttı. Çünkü koskoca 90 dakikada sadece 10 saniye gerginlik yaşandı. Önce birbirine giren Emre ile Chedjou daha sonra hakeme bile gerek duymadan çözdüler problemi.
Ne Volkan (kendi ifadesiyle) saçmalık yaptı, ne Emre gerginlik çıkardı, ne Sabri’den falsolu bir hareket geldi ne de Burak’tan.
Oysa ki daha önce her derbide dibine kadar gerilim çıkartan bu adamlar sahadaydı; bu derbiyi de, bu maçları hep yöneten Cüneyt Çakır yönetiyordu; yine bir tarafta Fenerbahçe bir tarafta Galatasaray vardı.
Peki ‘kavga’ ‘dövüş’ ‘gerilim’ için tüm şartlar mevcutken, neden şeker tadında bir derbi izledik?
Benim aklımda bir şık var, ama yazmayacağım. Sizlerden ricam, aklınızdaki şıkları yazmanız. Haftaya bu köşede sonuçları açıklayacağım.
‘’Fenerbahçe aynı!‘’
Geçtiğimiz sezon 22. hafta puan cetveli...
Fenerbahçe, Lider...
22 maçta 15 galibiyet, 3 beraberlik, 4 mağlubiyet almış.
49 gol atmış, 26 yemiş; 48 puan toplamış.
Galatasaray, 2. sırada...
22 maçta 12 galibiyet, 8 beraberlik, 2 mağlubiyet almış.
40 gol atmış, 19 gol yemiş; 44 puan toplamış.
Beşiktaş, 3. sırada...
22 maçta 12 galibiyet, 6 beraberlik, 4 mağlubiyet almış.
39 gol atmış, 22 yemiş; 42 puan toplamış.
Geçelim bu sezon 22. hafta oluşan puan cetveline...
Galatasaray, Lider...
22 maçta 16 galibiyet, 3 beraberlik, 3 mağlubiyet almış.
41 gol atmış, 25 yemiş; 51 puan toplamış.
Beşiktaş, 2. sırada...
22 maçta 15 galibiyet, 3 beraberlik, 4 mağlubiyet almış.
36 gol atmış, 22 yemiş; 48 puan toplamış.
Fenerbahçe, 3. sırada...
22 maçta 14 galibiyet, 5 beraberlik, 3 yenilgi almış.
37 gol atmış, 17 yemiş; 47 puan toplamış.
Kimin artıları fazla, kimin eksileri artmış...
Bakalım!
Fenerbahçe...
1 maç az kazanmış, 2 maç fazladan berabere kalmış, 1 maç az kaybetmiş!
12 gol az atmış, 9 gol az yemiş; sadece 1 puan eksiği var!
Galatasaray...
4 maç fazla kazanmış, 5 maç az beraberlik almış, 1 maç fazla kaybetmiş!
1 gol fazla atmış, 6 gol fazla yemiş, 7 puan fazlası var!
Beşiktaş...
3 maç fazla kazanmış, 3 maç az berabere kalmış, aynı sayıda yenilgi almış.
3 gol az atmış, aynı sayıda gol yemiş, 6 puan fazlası var.
Şimdi tüm spor kamuoyu; “Fenerbahçe ne kadar kötü”, “Nerede Ersun Yanal’ın takımı” falan diyor; ama rakamlar ortada işte...
Geçtiğimiz sezona oranla, sadece 1 puan geride Fenerbahçe...
Fenerbahçe’nin performansı değil; Galatasaray ile Beşiktaş’ın performansı değişen aslında...
Şu anki Lider olan Galatasaray 7, İkinci olan Beşiktaş 6 puan fazla toplamış...
Bu durumu; ‘önde giden’ değil, ‘geride kalan’ üzerinden yorumlamamızın nedeni; toplum olarak ‘negatif’likten besleniyor olmamız...
Hayatımızın her alanında böyle değil mi zaten!
Dünya Üçüncüsü olduk; “Hiç Avrupa takımı elemedik ki” dedik.
UEFA Kupası’nı kazandık; “Ama Arsenal finalde 20 yapardı, olmadı” dedik.
Olimpiyat Şampiyonu olduk; “Kız kesin doping yaptı” dedik.
Adam gece gündüz çalışır, zengin olur; “Kesin gömü buldu” deriz.
Güzel kız, çirkin erkekle evlenir; “Para nelere kadir” deriz.
“Sneijder iyi futbolcu” der, “Ama”yı ekler; “Canı isterse...” diyerek noktayı koyarız. Nereden biliyoruz ki canının neyi isteyip neyi istemediğini!
“Kuyt süper adam” der, “Ama”yı ekler; “Keşke genç olsa” diye bitiririz. Adamdan “sahada golünü at, sonra gel bizim evi temizle” beklentisi içindeyiz sanki!
Hep böyledir ve “Ama”yı bu kadar çok kullanmamızın nedeni de budur aslında...
Hayata, nasıl baktığımızla ilişkilidir bu bakış açısı...
Ve “Ama” denilen kelime, kendinden gelen her şeyi sıfırlamak içindir aslında...
Yazıyı bitirirken, küçük bir beyin jimnastiği yapalım hep beraber!
Sıfırdan büyük ‘sonsuz kadar’ rakam vardır.
Sıfırdan küçük ‘sonsuz kadar’ rakam olduğu gibi...
Şimdi bir kez daha ‘Sıfır’ı düşünün lütfen!
Halâ hiç bir şey ifade etmiyor mu!
https://twitter.com/zaferbuyukavci









































