Arama

Popüler aramalar

‘’Öyle bir çöpçü ol ki...‘’

“Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse, Michelangelo’nun resim yaptığı, Beethoven’ın beste yaptığı veya Shakspeare’in şiir yazdığı gibi süpürün. O kadar güzel süpürün ki, gökteki ve yerdeki herkes durup ‘Burada işini çok iyi yapan bir çöpçü yaşıyormuş’ desin...”
39 yıllık hayatının neredeyse tamamını ırkçılığa karşı ve yurttaş hakları eylemleriyle geçirmiş Martin Luther King’in bir sözüdür bu...
Sokak jargonuyla özetleyeceksek eğer; Ne yapıyorsan yap, hakkını ver diyor.

Çöpçü yerleri iyi temizleyecek, pırıl pırıl yapacak.
Polis taraf olmayacak, herkesin güvenliğini sağlayacak.
Doktor ayırım yapmayacak, zengin-fakir herkese sağlık dağıtacak.
Hakem kurallar ne ise onu uygulayacak, kimseyi kollamayacak.
Futbolcu, hangi takımı tutarsa tutsun, giydiği formanın hakkını vermek için uğraşacak.

Örnekleri çoğaltmak mümkün elbette.
Önemli olan, bu düşünceyi, hayat felsefeniz yapmak.
Peki bizim dünyamızda durum ne!
Önce dünyamızdaki vatandaşlarımıza bir bakalım!

Aldığı ilk transfer parasıyla (üstüne biraz da borçlanarak), altına en pahalı ciplerden birini çeken futbolcuların çoğunluk olduğu bir futbol dünyamız var bizim.
Bir Anadolu kulübündeyken berberiyle kanka olan, İstanbul devlerinden birine geldiğinde çıtasını ‘kuaför’e yükselten futbolcuların çoğunlukta olduğu...
Manisaspor’dayken Gaziantepspor’dayken yüzüne bakılmayan, Dört Büyükler’den birine transfer olduğunda banko Milli Takım’a alınan çocuklar bunlar...
Kayserispor’dayken ortalama 4 maçta bir cezalı duruma düşen, kapağı İstanbul devlerinden birine attıktan sonra ‘kırmızı’ nedir unutan...
Ortalama bir Türk genci kadar dahi yakışıklı olmasa da, geldiği kulübün reklamıyla Dünya Güzelleri ile dolaşmayan başlayan...
Subay traşıyla başladığı ‘evrimine’, kafasının bilimum yerlerine çizikler attırarak devam eden çocuklar...
Şanlıurfaspor’dayken kafeteryalarda takılan, İstanbul’da Reynalar, Laylalardan çıkmayan!

Kazandıklarında gözümüz yok elbette, fakat meslekleriyle ilgili her türlü eleştirme hakkına sahibiz.

Vücudunla kazanıyorsan rızkını, ‘ekmek tekne’ne yatırım yap kardeşim... Önce bu yatırımını yap; ondan sonra;
En pahalı ciplere bin...
Kırıta kırıta yürüyen kuaförlerden çıkma...
Milli takımda hep ilk onbir oyna...
Hayatın boyunca kırmızı kart görme...
Dünya Güzelleri ile evlen, Dünyalar Güzeli çocukların olsun...
Öyle bir modasever ol ki; sen Ronaldo’yu değil, Ronaldo seni takip etsin...
Reynalar, Laylalar’da gez, toz, eğlen...

Hayatın hakkını ver yani...

Fakat bir şartla...
Önce futbolun hakkını ver...
Sırtına geçirdiğin formayı sırımsıklam terlet.
Sahada kaybetsen de kafalarda kazan; öyle bir mücadele et ki, tribündeki adam alkışlarla göndersin seni soyunma odana... Kaybetsen bile “Savaştık ama olmadı” dedirt onlara...
Kaçak oynama, oynar gibi yapma...

Hayatının temeline ‘insan’ı koyan Martin Luther King’i, 39 yaşındayken bir insan öldürdü.
Yani futbol değil sadece, hayat da nankördür çoğu zaman...
Fakat halâ ondan bahsediyoruz bakın, çünkü işinin hakkını öylesine iyi vermiş ki...

Takımlar şampiyon olur, futbolcular değil...
Yıllar sonra iyi anılmak istiyorsan futbolcu kardeşim; sahaya çık ve futbolun hakkını ver.
Futbolun hakkını öyle bir ver ki; yıllar sonra gökteki ve yerdeki herkes durup ‘burada işini çok iyi yapan bir futbolcu vardı’ desin...
(NOT: Bu yazı; futbolun, aldığı paranın ve kendisine inanan milyonların hakkını vermeyen; kaçak oynayan veya oynar gibi yapan bazı Fenerbahçeli ve Beşiktaşlı futbolcular için yazılmıştır.)

16 Mayıs 2015, Cumartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Final yasal mı!‘’

4 Nisan 2015 tarihinde Fenerbahçe otobüsü, Rize dönüşü kurşunlanmıştı. Bu olayın ardından Türkiye Futbol Federasyonu, Süper Ligi bir hafta erteledi. Lig, aynı fikstür üzerinden devam etti, sadece 31. hafta maçları, 30 ile 32. hafta arasına alındı. Yani, bir haftalığına da olsa İngiltere Premier Ligi’ne döndük!

Peki, neden ligin bitimi bir hafta ertelenmedi?

Neden takımlar, sıkışık bu takvim nedeniyle zorlandı?

Şimdi size aşağıda 18 takım ve o takımların karşısında onlarca futbolcu yazacağım.

Bu listeye iyi bakın!

Galatasaray: Sinan Bolat, Gökhan Zan, Sabri Sarıoğlu, Aydın Yılmaz, Goran Pandev...
Fenerbahçe: Mert Günok, Egemen Korkmaz, Bekir İrtegün, Selçuk Şahin, Emre Belözoğlu, Dirk Kuyt, Pierre Webo...
Beşiktaş: Sivok, Opare, Atiba, Uğur Boral, Jose Sosa...
Trabzonspor: Hakan Arıkan, Belkalem, Özer Hurmacı...
Bursaspor: Civelli, Josue, Belluschi, Holmen, Jose Fernandao, Batuhan Altıntaş...
Kasımpaşa: Ertaç Özbir, İlhan Eker, Divali, Atila Turan, Alpaslan.
Eskişehirspor: Mustafa Yumlu, Ergün Teber, Hürriyet Gücer, Sezer Öztürk, Funes Mori, Ömer Şişmanoğlu...
Gençlerbirliği: Sedat, Tosic, Hakan Aslantaş, Petrovic, Gosso, Nizamettin, Doğa, Hleb...
Kardemir Karabükspor: Waterman, Ahmet, Eren Güngör, Yiğit, Hakan Özmert, İbrahim Serdar Aydın, Furkan Özçal, Viola...
İstanbul Başakşehir: Doka Madureira, Mossoro, Mehmet Batdal, Semih Şentürk, Alparslan Erdem, Tayfun Pektürk, Sedat Ağcay, Orhan Ak...
Mersin İdmanyurdu: Oktay Delibalta, Serkan Balcı, Murat Ceylan, Servet Çetin, Sinan Kaloğlu, Berkan Afşarlı, Serkan Yanık, Cem Sultan, Nurullah Kaya, Adem Güven, Muammer.
Torku Konyaspor: Djalma, Torje, Mahlangu, Mehmet Güven, Uğur İnceman, Ali Turan, Kaya.
Gaziantepspor: Leal, Gökhan Süzen, Gilles Binya, Şenol Can, Orkan Çınar, Eray Birnican...
Sivasspor: Burhan, Ertuğrul, Kadir, Korcan, Aydın, Adem, Toraman, Utaka, Abdurrahman.
Akhisar Belediyespor: Ricardo Vaz Te, Bilal Kısa...
Çaykur Rizespor: Lafferty, Holosko, Ludovic Obraniak, Giray Kaçar, Serkan Kırıntılı, Aykut Erçetin, Necati Yılmaz...
Erciyespor: Serdar Gürler, Edinho, Zoua, Gökhan Değirmenci, Sylla, Caner, Mehmet Akgün, Uğur Demirkol...
Balıkesirspor: Sercan Yıldırım, İsaac, Vargas, Glumac, İlhan Depe, Gomes, Gökhan Ünal, Uğur Akdemir, Emrullah, Burak.

Bu listedeki futbolcuların tek bir ortak özelliği var: 31 Mayıs 2015 günü gece saat 00.00 itibariyle, boşa çıkıyorlar. Yani artık o kulüplerle herhangi bir yasal bağları bulunmuyor!

Bir kaç örnek vereyim... Büyük ihtimalle sezonu Gol Kralı olarak bitirecek Fernandao, belki de Bursaspor’un futbolcusu olmayacak mesela... Sivasspor’un başarılı kalecisi Ertuğrul Taşkıran, yine, yeni ve yeniden Fenerbahçe’ye dönecek. Balıkesir büyük ihtimalle PTT 1. Lig’e düşerken; Sercan Yıldırım belki de Şampiyon olan Galatasaray’daki arkadaşlarıyla kutlamalara katılacak! Ocak ayından beri Trabzon kalesinde devleşen Hakan Arıkan, yeniden Süper Lig’e çıkan Kayserispor’a dönecek! Ömer Şişmanoğlu Beşiktaş’a, Özer Kasımpaşa’ya. Çocukluğundan beri Florya’da olan Sabri Sarıoğlu belki de ev taşıma hazırlıkları yapacak! Dirk Kuyt mesela... O gece resmen Feyenoord’lu.

İşte böyle... 31. haftayı, hafta arasına almasaydı Federasyon; yani ligin bitimi 5-6 Haziran’a kalsaydı... Bir başka takımın futbolcusu, bir başka takım formasıyla, bir başka takıma karşı mücadele edecekti! Yasal olmayacaktı yani hiç bir maç!

Buraya kadar her şey normal...Fakat şimdi Türkiye Futbol Federasyonu’na sormak istiyorum; 3 Haziran’da oynanacak Ziraat Türkiye Kupası Finali ne olacak!

Yani; Bursaspor finale çıktı diyelim; Fernandao yasal hakkını kullanıp ayrılırsa ve diyelim ki Galatasaray ile anlaşırsa! Finalde Galatasaray formasıyla Bursa’ya karşı gol mü arayacak! Fenerbahçe finale çıktı diyelim; Feyenoordlu Dirk Kuyt’un golüyle kazanırsa, ne olacak? Galatasaray finale çıktı diyelim; Sağ bek Sabri mi olacak! Oldu diyelim; ama 31 Mayıs’ta boşa çıkmıştı Reyis! Sivasspor finale çıktı diyelim; Fenerbahçe ile final oynasa; 31 Mayıs gecesi Fenerbahçe’ye dönen Ertuğrul mu koruyacak Sivas kalesini!

Bu şartlarda oynatılacak final yasal olacak mı? Kaybeden dava açsa, kazanma ihtimali var mı! Sahada kazanan, masada kaybeder mi?

12 Mayıs 2015, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şampiyon adayım!‘’

Beşiktaş, Slaven Bilic...
Galatasaray, Hamza Hamzaoğlu...
Fenerbahçe, İsmail Kartal...
Başakşehir, Abdullah Avcı...
Bursaspor, Şenol Güneş...
Trabzonspor, Ersun Yanal...
Mersin İdmanyurdu, Rıza Çalımbay...
Gençlerbirliği, Mesut Bakkal...
Torku Konyaspor, Aykut Kocaman...
Kasımpaşa, Önder Özen...
Gaziantep, Okan Buruk...
Sivasspor, Sergen Yalçın...
Akhisar, Roberto Carlos...
Eskişehirspor, Michael Skibbe...
Çaykur Rizespor, Hikmet Karaman...
Kardemir Karabükspor, Yılmaz Vural...
Erciyes, Fatih Tekke...
Balıkesirspor, Cihat Arslan...

18 takımın 15’ini yerliler çalıştırıyor; 3 yabancıdan biri zirvede!
Lider Slaven Bilic...

Günay Güvenç...
Serdar Kurtuluş...
Ersan Gülüm...
Tomas Sivok...
Ramon Motta...
Pedro Franco...

Şimdi tarafsız olun ve şu soruyu yanıtlayın;
Fenerbahçe ya da Galatasaray Teknik Direktörü olsanız, hangisini takımınıza transfer etmek istersiniz?

Benim yanıtım şu; Belki Sivok, o olmazsa da hiçbiri!

Fakat dikkatinizi çekmek isterim ki; İşte bu oyunculardan kurulu Beşiktaş savunması, Fenerbahçe ve Başakşehir’in ardından (24), ligin en az gol yiyen savunması (26...)
Bu yüzden Lider!

Savunma bir sanattır. Sadece defans oyuncularıyla yapılmaz. Öyle olsa, Alman Milli Takımı’nın kesinlikle gol yememesi gerek!

Savunma, takım halinde yapılır. Ağır işçiler elbette Günay, Serdar, Ersan, Sivok ve Motta; ama bir de önleri var.

Veli Kavlak var örneğin... Bacağı kopsa bile yine çıkar oynar...

Atiba var... Yaşına bakmayın, aldanırsınız, futbolu halâ gencecik bir adam!

Sosa var... Onun gibiler çıtkırıldım olur aslında! Bu, değil... Bakın Trabzonspor maçına, Fatih üç kez çelme taktı, üçüncüsünde dengesini kaybettiği için düştü adam!

Tolgay Arslan var... Almanya’da büyüdüğü nasıl da belli! O kadar küfür var, başını çevirip bakmıyor. Sinirler çelik, futbol bilgisi tam...
Tek kusuru, Türkçesi!

Olcay Şahan var... 90+5. dakikada 92 metre depar atıp golü bulabilen adam... Yedek bıraksan kızmaz, onbir başlatsan mahcup etmez...

Gökhan Töre var. Sadece futbolsa konuşacağımız; Dünya’nın her takımında oynar.

Mustafa Pektemek var.
Kırılmayan kemiği, kanamayan bir yeri kalmadı. Bu sezon kan kaybından ölmedi ya, daha da bi şey olmaz...

Demba Ba var.
Muadilleri oyundan alınırken bile afra tafra yaparken; o yedek bırakıldığı bir maça sonradan girip, ciğerlerini patlatırcasına oynuyor. Atıyor golü, takımına kazandırıyor.

Dedik ya; Savunma bir sanattır diye... Bakın Avni Aker’e, Bilic’in kenarda yaptığı savunmayı göreceksiniz.

Bakın Türkiye’deki herhangi bir stada! Çünkü bir statları yok halâ... Beşiktaş taraftarı ‘her yer benim evim’ demiş, koşuyor takımının peşinden.Bırakmıyor takımını savunmayı...

Artık idman, kamp, futbol falan hikaye...
Sonucu, yürekleri belirleyecek futbolcuların...
Hangileri daha yürekliyse, o göğüsleyecek ipi...

Benim bir şampiyon adayım var!

Kim şampiyon olur, elbette bilemem ama!
Beşiktaş hak ediyor mu derseniz... Hiç düşünmeden ‘evet’ derim.
Galatasaray ya da Fenerbahçe hak etmediği için değil, Beşiktaş daha çok hak ettiği için...

06 Mayıs 2015, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Emenike gol atarsa...‘’

Olmayacak her şey oldu dün gece.

Neresinden başlasak, bilemiyorum.

Emenike gol attı mesela! Hem de santrfor golü. Stoperi birebir yakaladı, pozisyonu buldu, vurdu ve attı. Süs yok, çalım sevdası yok, sadece son vuruş var. Bütün mesele de bu değil mi zaten... Attığı bir tarafa, bir de oyun içindeki etkinliği var. Her uzun topa koşu yaptı, rakip savunmayı topyekün uğraştırdı. İsmail Kartal’ın bu oyun şablonunda aranan hücumcunun görevlerini eksiksiz yaptı.

Diego futbol oynadı bu arada. Muhtemelen sezon sonu bir yerlere kapağı atmak hedefi. Ama olsun. Top aldı verdi, pas yaptı falan. Yani bir futbolcu gibi davrandı!

Fernandao durduruldu. Evet, yanlış okumadınız; Fernandao durduruldu. Egemen ile Alves tank gibi bu adamı oda hapsinde tuttu resmen.

Fernandao ve Bakambu 3-5 metreden topu kaleye atamadı. Daha zoru vardı, onu yaptılar, dışarı vurdular.

Volkan Demirel kendini attıramadı. Oyunu sürekli geç başlatıp üst üste çift sarıdan atılmak için her şeyi yaptı. “At” dedi Cüneyt Çakır’a ama Cüneyt hoca atmadı.

Bir de hep olanlar oldu yine.

Fenerbahçe otobüsü maç öncesi taşlandı yine.

Volkan ve Egemen yine küfür yağmuruna tutuldu.

Hakemlere yine i..e dediler.

Bir de Bursa taraftarı var tabii ki, yine şahaneydiler.

Eskişehir maçındaki Fenerbahçe ve Kadıköy’deki Bursaspor’u düşünenler yanıldı. Çünkü dün gece iki takım, formalarını değiştirmiş gibi oynadı.

29 Nisan 2015, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’N'olcak bu Fener'in hali!‘’

Bir şey çok iyiyse, bir başka şey mutlaka kötüdür burada...

Mesela basketbol erkek takımı, Türk Basketbol Tarihi’nde bir ilke imza atar ve Euroleague’de Final Four’a kalır. Daha Türkçe yazmak gerekirse, Avrupa’nın en iyi 4 takımı arasına adını yazdırır. Bu turnuvada en kötü olsa bile, Avrupa’nın en iyi 4. takımı olacaktır. Üstelik bu bileti alırken, geçtiğimiz yılın şampiyonu Maccabi’yi 3-0’la geçmiştir.
Böyle bir takımın hak ettiği nedir?
Ya da şöyle soralım; Futbol takımı, Şampiyonlar Ligi’nde yarı finale kalsa, ne yapılır?
Sokaklara çıkarsın, evinin bütün camlarını bayraklarla donatırsın, ilk maça gider ellerin patlayıncaya kadar alkışlarsın değil mi?
Basket takımı, İstanbul’a geldi, ilk maçında, en önemli rakibi Efes Pilsen’i ağırladı.
Sıradan bir lig maçı gibiydi tribünler...
Boştu yani..
Hiç bir Türk teknik adam ya da sporcunun söyleyemeyeceği şeyleri söyledi Obradovic... Yüzüne esaslı bir tokat indirdi Sarı-Lacivertli camianın, ama anlayana...
Geçelim kadınlara...
Üç yıldır Euroleague’de Final Four oynuyorlar... Bu arada ligde kaç kez şampiyon oldular, inanın bilmiyorum.
Herhangi bir Avrupa ülkesinin herhangi bir liginde oynasa bu kadınlar, her gün çiçeklere boğulurlar.
Bizdeki karşılığı ne mi?
Coach kovuldu. (Gerçi basketbol konusunda Türkiye’nin en iyisi olan Gökhan German, “Zaten coach falan değil” cümlesiyle özetlenebilecek bir yorum yapmıştı ama...) Böyleyse de getirmek hatalıydı, bu şekilde göndermek daha da hatalı...
Angel’ı neden kovdunuz peki? Sebep, bu coach ile yaşadığı problem değil miydi?
Bibrzycka’nın gönderilmesi var bir de... Ki skandalın büyüğü bu!
Başkan Aziz Yıldırım, onu da karşısında bacak bacak üstüne attığı için gönderdi.
Aslına bakarsanız, bizim geleneklerimize göre (ben kabul etmesem bile) saygısızca bir davranış olarak görülür
bu! Fakat Bibrzycka bizden biri değil ki! Ondan
bizim bu kültürümüzü yaşamasını isteyemeyiz ki!
Bakalım voleybola...
Yatırım üstüne yatırım yapıyor yönetim, erkek takımına...
Fakat elde var kocaman bir sıfır...
Sende verimsiz diye gönderiyorsun bir oyuncuyu, gittiği takımda lig, kupa, Avrupa ne varsa topluyor kupaları...
Sen ise sadece yarı final ya da finalde karşısına geçip, alkışlıyorsun.
Ya kadınlar...
Şu an için şampiyonluğa yürüyorlar. Bunu biliyoruz, ama daha düne kadar Vakıfbank’tan, Eczacıbaşı’ndan ne kadar çektiler ve çektirdiler.
Oysa ki, en az onlar kadar veya onlardan daha fazla harcıyor Aziz Yıldırım ve kurmayları...

Ve gelelim assoliste...
Futbol takımına...
Kalan hafta 7...
Lidersin...
Kalan maçlarını kazansan, rakiplerinin ne yaptığının hiç bir önemi yok. Bu sezon için uydurulan 4. yıldıza ilk sen ulaşacaksın. 3. hiç önemli değildi sanki!
Üstelik rakiplerinin birbirleriyle maçı var. Biri mutlaka puan kaybedecek, berabere kalırlarsa ikisi de kaybedecek!
Ayrıca Beşiktaş’ın Trabzon deplasmanı var; Galatasaray’ın son 7 haftanın en istikrarlı takımı Konyaspor ile maçı var.
Senin yaptıkların ne peki?
Eskişehir’de futbol adına tek olumlu hareketin yok.
Öne geçiyorsun, golü rakibin atıyor; maç bitecek, rakibin bir gol daha atıyor, sadece seyrediyorsun.
Hırs yok, istikrar yok, mücadele yok, savaş yok.
Diego diye bir oyuncun var; 1 aylık parası için seni federasyona şikayet ediyor.
Emenike diye bir santrforun var; daha sahaya çıkmadan ıslıklanıyor, çıktığında formasını çıkarıp sahadan çıkıyor.
Teknik direktörün var; bir maç şahane işlere imza atıyor, bir sonraki maç, yaptığı tüm değişiklikler hatalı...
Taraftarın var; şampiyonluğa gidiyorsun, tribüne gelmiyor.

Burası Fenerbahçe...
Burada bir şey çok iyiyse, bir başka şey mutlaka çok kötü oluyor.
Obradovic’in sözleri, Fenerbahçe’yi nasıl güzel özetliyor!

29 Nisan 2015, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Trabzon'un kurtuluşu‘’

Geçmişten bugünlere uzanan bir başarı öyküsünü yazacağım size... Gelecekte ne olacak, bilmiyorum. Kalbim ve beynim, hep zirvede kalsın bu çocuklar diyor, istiyor. Ancak geçmişte yaptıkları aynı, isimleri farklı çocukların geleceklerini gördüğüm için kaybediyorum umudumu...
Umarım, bu kez çocuklar kazanır.

1983-84 sezonu...
Trabzonspor; Fenerbahçe’nin 5 puan önünde şampiyon oldu. 2 Ağustos 1967’de, İstanbul devlerine karşı kurulan Trabzonspor’un son şampiyonluğuydu bu... (Önceki gece Kadıköy’e Bursaspor’un başında çıkan Şenol Güneş o Trabzonspor’un kalecisiydi; Bursaspor’u yenerek liderliğe yükselen Fenerbahçe’nin hocası İsmail Kartal ise ikincilikte kalan Fenerbahçe’nin sağ bekiydi.)
O kadroya şöyle bir göz gezdirelim...

Şenol Güneş, Kemal Serdar,
Şenol Ustaömer, Necati Özçağlayan, Turgay Semercioğlu, Güngör Şahinkaya, Hasan Şengün (Dobi), Metin Yüce, Mehmet Köroğlu, , Mustafa Gedik, Levent Erköse, Ömer Alper Boğuşlu, Osman Denizci, Bahaddin Güneş, Lemi Çelik...
Hepsi de Trabzon doğumlu...
Bunlar yerlileriydi Şampiyon Trabzonspor’un... Bir de yabancılarına bakalım!
Tuncay Soyak, Ankara (Aslen Sürmeneli); Osman Nuri Şahinoğlu, Rize; Hasan Vezir, Rize; İsmail Hakkı Yılmaz, Rize; Gökhan Ersoy, Erzurum; İskender Gönen, Kastamonu; Sinan Ünal, Samsun doğumlu...
Yabancısı bile Karadenizli!

Yukarıdaki adamları tanıyan çok, biliyorum... Peki aşağıdaki adamları kaçınız tanıyacaksınız?

Hasan Yaranlı, Muharrem Kaya, Emre Köksal, Rıza Kont, Levent Canım, Eyüp Kadri Ataoğlu, Cahit Hayri Eyüboğlu, Enis Kahraman, Gökhan Eleman, Zafer Cansız, Nuri Ertem, Yavuz Otabaşı, Haydar Kuvvet, Yasin Demircan, Adem Kuduban, Volkan Emiroğlu, Ergin Keleş...

Kafanız karıştı değil mi? Son isim birazcık da olsa tanıdık geliyor! Bırakın düşünmeyi, size onları anlatayım...
Sene 2003... Yer; Çin’in Şangay kenti... Dünya Liselerarası Futbol Şampiyonası’nda evsahibi Çin’i 1-0 yenen Trabzon Lisesi, Dünya Şampiyonu oldu. Şampiyonanın en çok gol atan takımı (25), en az gol yiyen takımı (2) oldu. Ergin Keleş de 10 golle Gol Kralı oldu. Bizler bir iki gün yazdık çizdik; devlet büyükleri bir iki madalya taktı; okul müdürleri muhtemelen “Bizim gururlarımız” dedi ve.. Geçti gitti!
O takımdan akılda kalan tek adam; Ergin Keleş... Dünya Şampiyonu olan takımın Dünya Gol Kralı olan o adamı da şimdi Gaziantep Büyükşehir Belediyespor’da...

Aradan 12 yıl geçti ve yine bir Trabzon Lisesi göğsümüzü kabarttı. Erdoğdu Lisesi, Dünya Şampiyonu oldu.

Trabzonspor’un kurtuluş reçetesi bu aslında. Bakın son şampiyon kadroya; 15 Trabzon doğumlu, 1 Trabzonlu ama Ankara doğumlu, 3 Rize, 1 Kastamonu, 1 Samsun ve 1 Erzurum doğumlu genç adam başarmıştı... Tek bir yabancısı yoktu o kadronun! İlle de yabancı diyecekseniz de en yabancısı Kastamonulu İskender’di!
1983-84’ten sonra ‘öz’ünden uzaklaştı Trabzonspor... 2003’te Dünya Şampiyonu olan liseden bile bir tek adamı A takımına kazandıramadı. Şimdi bir şansı daha var... Bakın, Dünya’nın en iyi takımı, Erdoğdu’da!

Gelecekleri ne olur bilemem, ama bugün dört elle onlara sarılmalı, onları alkışlamalıyız. İzninizle büyük harflerle yazacağım isimlerini...
Belki dikkat çeker, hayalleri gerçek olur, Trabzonspor forması altında istihdam edilirler...
Belki 12 yıl sonra yeni bir yazıda sorarsam ‘hatırladınız mı’ diye ‘evet’ dersiniz!
Belki yıllar sonra İstanbul saltanatını yıkacak yeni bir takım yaratır bu genç çocuklar...

FURKAN TAŞ
MEHMET YEŞİL
MÜCAHİT ÇAKIR
ÇAĞLAR EYÜBOĞLU
TALHA AYDEMİR
VOLKAN BATMAN
MESUT YAYLI
AHMET EREN
BERKAN BURAK TURAN
ALİ HAN AYDIN
FURKAN ÖDEMİŞ
UMUT ŞAFAK
MEHMET KAHYAOĞLU
HAMZA İPEKÇİ
KEREM CİVELEK
MAHMUT EMİN KABUL
SELİM DERVİŞOĞLU

22 Nisan 2015, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kaptanlar değil başkanlar‘’

Güray Vural, Gökhan Ünal, Tolga Zengin, Ozan İpek, Kıvanç Karakaş, Sezgin Coşkun, Emre Belözoğlu, Selçuk İnan, Elyasa Süme, Ramazan Köse, Mahmut Tekdemir, Erdem Özgenç, Adem Büyük, Servet Çetin, İlhan Parlak, Adem Koçak, Hasan Kabze, Jose Bosingwa...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türk futbolundaki sorunları dinlemek üzere önceki gün onları kabul etti.
Onlar kim?
Akhisar’ın, Balıkesirspor’un, Beşiktaş’ın, Bursaspor’un, Çaykur Rizespor’un, Eskişehirspor’un, Fenerbahçe’nin, Galatasaray’ın, Gaziantepspor’un, Gençlerbirliği’nin, İstanbul Başakşehir’in, Kardemir Karabükspor’un, Kasımpaşa’nın, Mersin İdmanyurdu’nun, Suat Altın İnşaat Kayseri Erciyesspor’un, Sivasspor’un, Torku Konyaspor’un ve Trabzonspor’un kaptanları...

Niyet iyi, düşünce güzel...
Ama sorunları çözecek adamlar,
bu çocuklar değil...
Çünkü sorunu çıkartan adamlar da bu çocuklar değil...

Cumhurbaşkanı, Türk futbolunun içinde bulunduğu sorunları çözmek istiyorsa, kaptanları değil başkanları ve yöneticileri oturtmalıydı o masaya...

Aziz Yıldırım ile İbrahim Hacıosmanoğlu’na yaşadıkları onca gerilimi bir kenara bıraktırmalı, en azından böyle bir olay karşısında dosta düşmana birlik olduklarını göstermelerini söylemeliydi mesela...

Cumhurbaşkanı, Selim Arda Üçer’i çağırmalıydı o masaya...
Hani, kurşunlama sonrasında ilk mesajı çeken, “Silahın, şiddetin, ölüme yol açabilecek hiçbir eylemin savunulacak tarafı yok. Fenerbahçe kafilesine geçmiş olsun. Şike başka, hayat başka...” diyen Galatasaray yöneticisini.
“Neden” diye sormalıydı ona...

Mahmut Uslu’yu çağırmalıydı, İlhan Ekşioğlu’nu, Hamdi Yasaman’ı, Adnan Öztürk’ü, Ahmet Nur Çebi’yi, Metin Albayrak’ı çağırmalıydı; “Neden hep gerginsiniz” demeliydi.
Aziz Yıldırım’a da İbrahim Hacıosmanoğlu’na da “Bu gerilim artık bitsin” çağrısı yapmalıydı.

Atilla Dilaver’i çağırmalıydı, hani avukat olan, hani polisten önce ‘kurşun’a ‘taş’ teşhisi koyabilen...
Balıkesir Başkanı Tuna Aktürk’ü çağırmalıydı mesela; “Evine gelen misafire, kötülük etme” demeliydi.

Bu arada Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim, yine olmalıydı başkan ve yöneticilerin geleceği o toplantıda...
Cumhurbaşkanımızın danışmanları, İsmail Kartal’ın telefon bilgilerini paylaşırdı kendisiyle ve bir büyük sorunumuz daha çözümlenmiş olurdu böylece!

Kaptanları o masanın etrafına oturtmak...
Niyet iyi, düşünce güzel...
Fakat o çocuklar, zaten hep arkadaşlar.
Düşman olan, ceketli adamlar!

14 Nisan 2015, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kurşun ve şike!‘’

“Silahın, şiddetin, ölüme yol açabilecek hiçbir eylemin savunulacak tarafı yok. Fenerbahçe kafilesine geçmiş olsun. Şike başka, hayat başka...” “Ah be şikeciler, ruhunuzu ezberledik. Nefes alışınızı bile isabetle tahmin edebiliyoruz. Taşı silah, çarpmayı mermi yaptınız...” Bunlar, başsağlığı mesajları! Bir de başsağlığı ziyareti var! “Hepimiz bir bütünüz” dediler, 17 kulüpten 4’ü gittiler. Türk Futbolu çoktan ölmüş, haberimiz yok...

Rize dönüşü, Fenerbahçe kafilesine pusu kurulmuş... 120 kilometre hızla giden otobüs, kurşunlanmış... Ön camda 6 mermi deliği var, ayrıca yan can patlamış... Mermilerin tamamının tek adresi; Şoför... Kurşun sıkılan yer, viyadük... Belli ki hedef, şoförü vurarak otobüsü şarampole yuvarlatmak... Otobüste 41 yolcu var...

Olay gecesi Fanatik’te bu bilgilere ulaşırken, aklımızda hep aynı soru vardı: Ya şoför ölse, otobüs durdurulamasa... Belki de 41 ölüm haberi yazıyor olacaktık o an... Ya da kaç ölü kaç yaralı var, bilemeyecek, sabaha kadar bu haberin peşinde koşacaktık.

Dakikalar ilerledikçe, olayın ciddiyeti artıyordu. Gecenin sonunda yapabildiğimiz özet şuydu: Bir takım ölümden döndü...
Hâl böyleyken, o gece gelen tepkiler nasıldı?

“Silahın, şiddetin, ölüme yol açabilecek hiçbir eylemin savunulacak tarafı yok. Fenerbahçe kafilesine geçmiş olsun. Şike başka, hayat başka” yazdı Selim Arda Üçer...
Kimdir Sayın Üçer? Galatasaray Kulübü Yönetim Kurulu Üyesi... Galatasaray Yardımlaşma Sandığı Üyesi...
41 kişinin ölümden döndüğü bir kazanın ardından başsağlığı mesajının hemen ardına koyduğu cümle; acaba hangi halet-i ruhiyenin eseriydi?
Böyle bir anda bile ezeli rakibe dokundurma ihtiyacı hissetmek, nasıl izah edilebilir ki?
Üstelik; sizin, benim gibi sokaktan değil; Galatasaray Kulübü Yönetim Kurulu’na seçilme onurunu yaşamış bir kişi bunu bu zamanda, nasıl ve neden yapar?

Aynı dakikalarda bir yorum da Atilla Dilaver’den geldi.
“Ah be şikeciler, ruhunuzu ezberledik. Nefes alışınızı bile isabetle tahmin edebiliyoruz. Taşı silah, çarpmayı mermi yaptınız...”
Kendisi, bir hukukçu, avukat... Aynı zamanda Trabzonspor Hukuk Kurulu Üyesi... 3 Temmuz sürecinde yaptığı çalışmalar ile Bordo-Mavili camia içinde çok sevilmiş bir karakter...
Her şey iyi güzel ama... Bir avukat, ihtimaller üzerine atar tutar mı Sayın Dilaver?
Bakın, şimdi kurşunlama olduğu ispatlandı, yorumunuz ne olacak?
41 kişiyi öldürmeye teşebbüs etmiş bir ya da birkaç saldırgan halen aranırken; aklınıza gelen ilk şey yine de şike mi?

Bir gün sonra bir başka yorum...
“Benim de Gençlerbirliği maçım tehir edilsin o zaman!”
Fenerbahçe’nin Mersin maçı ertelendiği için, bu istekte bulunuyor Bursaspor Teknik Direktörü Şenol Güneş... Çünkü bir sonraki pazartesi günü, Fenerbahçe-Bursaspor maçı var...

Haberlerinin altına imza atacağım arkadaşım Serdar Dinçbaylı, önceki gün bazı Galatasaraylı yönetici ve futbolcuların yorumlarını yazdı: “Biz de Diyarbakır’da saldırıya uğradık, camlarımız kırıldı, silahlar patladı. Yüzlerce kişi bize saldırdı. Ama biz çıktık, işimizi yaptık. TFF, Fenerbahçe’nin saldırıdan 10 gün sonra oynayacağı maçı bile erteliyor. Niyet belli!”

Galatasaray taraftarının adresi, ‘ultraslan’ın sitesindeki açıklamadan bir bölüm;
“...
Müsabaka öncesinde yaşanan saldırılarda bile maçları oynatan federasyon, söz konusu Fenerbahçe olunca birden maç ertelemeye kalkıyor, ligleri ertelemeyi gündeme alıyor! Sakat oyuncu sayısı fazla olan Fenerbahçe’nin bu talebinin bu şartlarda olumlu karşılanması ise ne yazık ki masumane görünmüyor!
...
Son söz;
Bu menfur hadise derhal mutlaka aydınlatılmalı, cana kastedenler yargılanmalı, ancak ortada zarar gören sporcu yokken ve lig maçlarına 1 hafta süre varken futbol liginin tek bir maçı bile ertelenmemelidir.”
(Son söz çok önemli... Cana kastedenler var, ama yaralanan, ölen yok... O halde oynayalım diyor ultraslan)

TFF, Fenerbahçe Kulübü’ne başsağlığına gitti. Kulüpler Birliği Başkanı Göksel Gümüşdağ’ın yanında sadece 4 kulübün başkanı vardı.
17’de 4...

Böylesine dramatik olaylar bile bir araya getiremiyor artık bizi... Dün Fenerbahçeli futbolcular kurtuldu ölümden... Yarın belki de faciaları yaşama sırası Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor’a gelecek.
Türk futbolu çoktan ölmüş, imam o malum soruyu çoktan sormuş!
İyi, gömün bari!

08 Nisan 2015, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI